O bunları düşünürken, Ares uykuya dalmıştı çoktan. Saatlerdir bir türlü beklediği ilgiyi göremeyen Medusa bacaklarına dolaştı, gelip.
“O güzel prensesim, canın mı sıkıldı yoksa? Ne yazık ki bu gece evimize gidemeyeceğiz.” dedi onu kucağına alıp. Kedi beklediği ilgiyi görmekten memnun mırıldandı keyifle. Didar onu her gün ev ve klinik arasında taşıyıp duruyordu. Aslında evde bırakabilirdi ama, burada çıkabilecek acil durumlarda, bu gün olduğu gibi kalması gerekirse diye, kıyamıyordu yalnız kalmasına. Medusa keyif düşkünü bir kediydi, ortamı sağlandıktan sonra her yerde mutlu olurdu. Zaten kendi canı isterse gelip sevdirirdi, gün içinde bazen nereye kaybolduğunu bile anlayamazdı Didar.
Kapı açılıp, köpeğin sahibi elinde paketlerle girince, atladı Medusa Didar’ın kucağından, adamın yanına gidip torbaları koklamaya başladı.
“Bu da sizin kediniz mi?” dedi adam, torbaları bırakıp Medusa’nın başını okşarken.
“Evet, kokudan hoşlandı torbalarda ne varsa”
“Hepimize yetecek kadar aldım, hatta belki Ares’te kokuya dayanamaz yer diye düşündüm.”
Didar uyuyan Ares’e baktı, “Pek sanmıyorum ama, içinize sinmiyorsa ona da ayırırız biraz.” dedi gülümseyerek.
“Benim adım Levent bu arada, kendimi tanıştırma fırsatım olmadı demin, kusura bakmayın” dedi genç adam elini uzatarak.
“Didar, memnun oldum.”
“Ben de, elimdeki torbaları nereye açayım?”
“Arkada bir odam var, oraya açabiliriz, burası kokmasın daha fazla” diyerek masanın arkasındaki kapıyı açtı Didar.
Burada küçük bir çekyat, bir masa, minik bir tezgah ve musluk ile bir de dolap vardı. Didar burada kalması gerektiği zamanlarda bu küçük odayı kullanıyordu. Medusa ikisinden de önce salınarak girdi odaya ve çekyatın üzerine atlayıp uzadı hemen.
“Ares uyanır mı sizce?” dedi Levent paketleri masaya açarken.
“Çok halsiz düşmüş, sabaha kadar uyanacağını sanmıyorum, ama kontrol edeceğim ben siz merak etmeyin.”
Levent’in “Uzun süredir mi buradasınız?” sorusuyla başlayan sohbetleri, yemeklerini yedikten sonra da devam etti bir süre. Levent turizm okumuştu çünkü babasının otelleri vardı ama, turizm okumayı o değil de babası seçtiği için sonradan bu işi sevmediğine karar vermişti. Babası hâlâ, hayatta ve sağlıklı olduğundan otellerin başında o duruyor, Levent’de burada köpeği ile yaşıyordu. Arkadaşı ile ortak bir kafe açmışlardı, iki kişi oldukları için sırayla gidiyorlar, kendilerine de haraket alanı yaratıyorlardı. Kafenin işleri iyi gidiyordu, aslında babasından sonra otellerin başına geçmeyi hiç istemiyordu bu işi bırakıp ama, başka çaresi yoktu çünkü tek çocuktu ne yazık ki.
“Aslında ben de, tek çocuğum” dedi Didar ama, babası sonradan evlendiği için bir üvey kız kardeşi olduğundan da bahsetti biraz.
“Yemekleri beğendiniz mi?” diye sordu Levent masayı toplarlarken, onları kendi kafelerinden alıp gelmişti üstelik hepsini de kendi elleriyle hazırlamıştı. Bu yüzden biraz uzun sürmüştü gidip gelmesi.
“Çok güzeldi teşekkür ederim, Medusa’da kendi payına düşeni çok beğendi belli ki” dedi kedinin şişmiş karnını yayarak yatışına bakıp.
“Siz de mitoloji seviyor olmalısınız, kedinizin adına bakılırsa”
“Ah evet severim” dedi Didar. Kırk yıllık arkadaş gibi akşamın bir vakti gelen bu adamla daldıkları sohbete şaşırıyordu kendide aslında. Yine de samimiyeti daha fazla ilerletmeye gerek yoktu.
“İzin verirseniz kliniği kilitlemem gerek” dedi Levent’e bakıp, Levent son bir kez daha Ares’in yanına gidip onu öptükten sonra, “Tabi ki, ben hemen kapının önünde olacağım” diyerek çıktı kapıdan.
Didar ona el sallayarak kilitledi kapıyı. Ares’i gece boyu takip edebilmek için, yavaşça muayene masasını, odanın kapısının önüne doğru çekip, Medusa’nın yanına uzandı çek yata. Şimdi yattığı yerden Ares’i de rahatlıkla görebiliyordu ama, köpek o kadar derin uyuyordu ki, onun sabaha kadar gözünü açacağını sanmıyordu. Yine de telefonu saat başı çalması için ayarladı. Olur da içi fazla geçerse, telefon onu uyandıracaktı.
Gerçekten de düşündüğü gibi Ares sabaha kadar derin derin uyudu. Medusa’da Didar’ın üzerinden inmedi sabaha kadar. Kliniğe geldiklerinde onun Didar’ı diğer hayvanlardan kıskandığını biliyordu, o yüzden kediyi hiç rahatsız etmedi sabaha kadar.
Telefonun çalmasıyla uyandığında saat sekiz olmuştu, gece durmadan Ares’i kontrol etmeye kalktığı için biraz sersem gibiydi, telefona uzanıp açtı.
“Didar kızım nasılsın, geldin mi kliniğe?”
“İyiyim babacığım, aslına bakarsan hiç gitmedim” dedi gerinerek. Medusa atladı üzerinden yere, Ares in yattığı yatağın altından geçip kapının önüne gitti.
“Yine mi hastan vardı yoksa?” dedi babası kızının huyunu biliyordu.
“Evet ama, huzurlu bir gece geçirdi neyse ki, ikimizde uyuduk.”
“Ben birazdan geleceğim, gelirken kahvaltılık bir şeyler alayım mı, simit falan ister misin?”
“Çok iyi olur babacığım, ben de çay yapayım.” dedi sevinçle, sonra ayağa kalkıp, Levent’in hala kapının önünde olup olmadığını kontrol etti aralıktan, başını koltuğun arkasına dayamış uyuyordu arabanın içinde.
“Şey babacığım, köpeğin sahibi de dışarıda arabasının içinde uyuyor, gitmedi bütün gece, ona da alırsan simitlerden iyi olur.” dedi Didar ve kapattı telefonu. Ares’in yatağını kenara çekip, çıktı odadan, Medusa patisiyle kapıya vurup duruyordu. Gidip kapıyı açtı ona. Levent bey uyanında kapının açıldığını görürdü nasılsa. İçeride hareket olunca Ares’te açmıştı gözlerini, dünkünden daha canlı bakıyordu şimdi. Didar yabancılık hissetmesin diye gidip sevdi onu, “Merhaba yakışıklı, daha iyi misin bu sabah? Şimdi bize biraz kaka yapman lazım. Aç mısın?” diyerek akşamdan ayırdıkları parçaları getirdi içeriden. Ares önce kokladı, sonra bir kaç parça yedi verilenden. “Aferin benim oğluma, iyi olacaksın merak etme” dedi Didar onun başını okşayarak.
On dakika geçmeden Oğuz bey girdi kliniğin kapısından, girerken hala arabanın içinde uyuyan adama baktı göz ucuyla.
“Günaydın kızım!” diye seslendi, Ares ile ilgilenen kızına.
Medusa, Oğuz beyi elinde torbalarla görünce, hemen girmişti içeri peşinden, yine torbaları kokluyordu.
“Hoş geldin babacığım” diyerek sarılıp öptü Didar babasını, “Hayırdır sabah sabah uğramazsın sen?” dedi sonra merakla.
“Biz Sultan ve Özge ile tatile çıkıyoruz bu akşam, gitmeden gelip seni bir göreyim dedim. Sana da gel desem gelmessin nasılsa diye yer ayırtırken aramadım ama, gelir miydin?” diye sordu hala gelmesi için bir umudu olduğunu belli ederek.
“Yok babacığım, bak görüyorsun halimi, burada bana ihtiyacı olanlar var” dedi Didar sevgiyle gülümseyerek. Oğuz bey kızının yeni ailesinden uzak durmak istediğini biliyordu ama, yine de onları bir arada tutmanın yollarını aramaktan vazgeçmiyordu.
“E peki madem, herhalde on beş gün kalacağız, Sultan ayarlamış oteli, ben de bilmiyorum şimdi adını. Olur da sana ihtiyacı olanlardan fırsat bulursan, gidince konum atarım sana.”
“Tamam at sen bana konum” dedi Didar babasının çayını verirken, bir öpücük kondurdu yanağına.
Henüz ayılamamış Levent girdi kapıdan o sırada, “Simidin kokusunu arabadan aldığıma inanabiliyor musunuz?” dedi elini Oğuz beye uzatırken, “Merhaba ben Levent” dedi.
“Merhaba evladım, bende Oğuz, Didar’ın babasıyım.”
“A öyle mi çok memnun oldum efendim, kızınız köpeğimin hayatını kurtardı dün gece” diyerek teklifsizce simitlerin hazırlandığı masaya oturdu, Didar’da ona çay getirdi hemen.
Çayından bir yudum alıp, “Oh!” çekerken farketti Ares’in uyandığını, hemen bardağını bırakıp köpeğinin yanına gitti.
“Dostum günaydın” dedi ona sarılarak, köpek sevgiyle yaladı onu. Didar dışkısını alabilmek için arkasına bir aparat bağlamıştı, köpek bu yüzden arkasının üzerine oturamıyor, yan yatıyordu. Didar Levent’in köpeğin başından ayrılmayacağını anlayınca, simidini ve çayını oraya götürdü.
“Neyse kızım ben kaçayım, Sultan’ın gitmeden alacakları varmış çarşıdan, evde beni bekliyorlar, şimdi onlarla çıkınca akşama kadar dolandırılar beni diye, sabah ilk sana geleyim dedim. Ben sabah varınca ararım seni yeniden.” diyerek kızını öpüp, Levent’e geçmiş olsun diyerek el salladıktan sonra çıktı babası.
“Çok tatlı bir adama benziyor babanız” dedi Levent, “Keşke benim babam da, bu kadar içten olsa bana karşı.”
Cevap vermedi Didar ve Ares’in aparatını kontrol etti. Köpek nihayet bekleneni gerçekleştirmişti.
“Ares dünkünden çok daha iyi, dışkı tahlilin sonucu ancak yarın belli olur, dilerseniz onu alıp götürün şimdi ama yormayın ve hijyenik kalmasına özellikle dikkat edin olur mu?” dedi Didar. Köpeğini eve götürebileceğini duyan Levent çok sevindi bu habere.
“Ancak yarın geri gelmeniz gerekiyor unutmayın, ilaçları yarın tahlil sonucuna göre vereceğim.”
“Tamam, Didar hanım size ne nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum gerçekten” dedi Levent köpeğini kucaklarken. Köpeğin nihayet gideceğini anlayan Medusa gelip Didar’ın bacaklarına dolandı yeniden. Kendince o benim demek istiyordu büyük ihtimalle.
“Yarın görüşürüz” dedi Didar Levent ve Ares’e kapıyı açarken.
(devam edecek)
Bölüm 1
https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/13/didar/
Bölüm 2
https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/14/didarin-kismeti-bolum-2/
[…] https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/14/didarin-kismeti-bolum-2/ […]
BeğenBeğen
[…] https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/14/didarin-kismeti-bolum-2/ […]
BeğenBeğen
[…] https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/14/didarin-kismeti-bolum-2/ […]
BeğenBeğen
[…] https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/14/didarin-kismeti-bolum-2/ […]
BeğenBeğen
[…] https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/14/didarin-kismeti-bolum-2/ […]
BeğenBeğen
[…] https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/14/didarin-kismeti-bolum-2/ […]
BeğenBeğen
[…] https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/14/didarin-kismeti-bolum-2/ […]
BeğenBeğen
[…] https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/14/didarin-kismeti-bolum-2/ […]
BeğenBeğen