Biraz eksik, biraz fazla – Bölüm 8

Beyza hanım, Gamze’nin bedenine uygun özel bir kıyafet diktirmişti o gelmeden. Her şey yoluna girdikten sonra zaten düğün yapmayı planladıkları için, şimdilik kızın sıradan bir kıyafetle gelin olmasına gönlü razı olmamıştı.  Gamze yola çıktığından beri, evde oynadığı o çok aşık, heyecanlı genç kızdan eser kalmamıştı. Neredeyse hiç konuşmuyor, söylenen hiç bir şeye itiraz etmiyor, yine de Kemal’in ailesini üzmemek için arada bir gülümsemeye çalışıyordu ama, Hamza bey ve Beyza hanım onun içinde kopan fırtınaları görebiliyorlardı.

Beyza hanım geldiklerinin ertesi akşamı, uyumadan hemen önce onun odasına gitti. Gamze beklemediği misafirinden ağladığını saklayamamıştı bir anda. Kadın onun yanına gidip oturdu ve ellerini avuçlarının içine aldı, “Güzel kızım, biliyorum sen kendini mecbur hissettiğin için buradasın, kendince ailene yaptıklarımızın diyetini ödüyorsun. Oysa içten içe nasıl eridiğini görebiliyorum. Ben de bir anneyim, benim oğlum kötü biri değil, hiç  bir zaman da olmadı. Bunu anlaman için onunla biraz vakit geçirmen gerek ama, bu senin tazeliğinin, baharının bedeli olmamalı yavrum. Bize hiç bir şey için borçlu değilsin. Biz şimdi şu kapıdan çıkıp gitsen de, seni ne kınar, ne elimizi üzerinizden çekeriz. Bu konuda bir endişen olmasın. Haydi şimdi söyle bana, eğer evine dönmek istiyorsan şimdi söyle olur mu?”

Gamze göz yaşlarını tutamamıştı Beyza hanımın bu sözleri karşısında, bu insanlar ne kadar iyilerdi böyle. Başını onun göğsüne bırakıp ağladı bir süre. Beyza hanım da, onunla birlikte ağladı, “Biliyor musun, hep bir de kızım olsun isterdim. Allah senin gibi güzel bir evladı gönderdi bana, eğer gelinim olmaya gönüllü değilsen, kızım olursun. Senin ne kadar güzel yürekli bir çocuk olduğunu zaten ispatladın hepimize, Kemal’iminde hakkında bir hayırlısı vardır elbet, söyle ki ben de bu vicdanımdaki derin ağırlıktan kurtulayım. Söz veriyorum yarın ailene kavuşman için hemen hazırlıkları yaparım.”

Bu güzel insanları böylece bırakıp gidemezdi Gamze, onlarda kendi can parçaları için uğraşıyorlardı ve Gamze’yi deva görmüşlerdi kendilerine. Beyza hanımın samimiyetine gönülden inanıyordu. Eğer gidecek olsaydı da, gücenmeyecekti ona ama, Gamze ailesine sırtını dönemediği gibi, bunca iyilik ve güzelliğe de dönemeyeceğini hissediyordu şimdi. Eğer giderse bu eve çökecek umutsuzluğun ağırlığı olacaktı bıraktığı izler. Sonunda Kemal’de bu ailenin evladıydı, bir canavar değildi. Onun dış görünüşü zerre kadar ilgilendirmiyordu Gamze’yi. Bu insanlara  sırtını dönmeyecekti.”

“Kalacağım!” dedi burnunu çekerek, “Siz içinizi ferah tutun, ben de ailemle zor günler yaşadım, sinirlerim boşaldı ondan ağlıyorum, gönlümle geldim, gönlümle kalacağım.” dedi kararlı bir sesle.

Beyza hanım eğilip alnından öptü onu, “Eğer mevlamdan bir melek dileseydim, seni yollardı herhalde yine bana.” dedi ve çıktı odadan.

İki gün sonra oda nikahı içi belediyenin memuru gelene kadar, gelmedi Kemal eve. Gamze’nin vazgeçip gideceğini sanıyordu o da annesi gibi. Ailesi için yapılabilecek her şeyin zaten hallolduğunu öğrenmişti annesinden. Artık gelmese de, geri atılacak adım yoktu ki, zaten ailesinin böyle bir şey yapmayacağını o da biliyordu. Anlayamadığı kızın sadece minnet borcu yüzünden mi direniyor olmasıydı bütün bunlara. Ona yüzünü göstermişti, yüzündeki o iğrenme ifadesini görmüştü. Ya aldığından fazlasında gözü vardı bu kızın, ya aklından zoru vardı. Başka açıklama bulamıyordu kendine. Madem ki illa evlenmek istiyor, kız adı dula çıksına heves ediyordu. Yaylaya geldikten sonra bakalım kaç gün dayanabilecekti. Kemal ona borçlu hissetmiyordu  kendini. Kendi isteği ile gelmişti.. Boşanmakta nikahlanmak kadar kolaydı nasılsa. Kimseye verilmiş bir vaadi yoktu onun.

Oda nikahı, bir göz açıp, kapayışı kadar zamanda kıyılıp bittiğinde, Hamza bey ve Beyza hanımın ellerini öptüler iki genç Kemal’in saçları yeniden yüzünü örtüyordu. İstemediği için herhangi bir kutlama, fotoğraf çekimi yapılmadı. Onun razı olmuş olması bile yettiği için ne Beyza hanım, ne de Hamza bey ısrar etmemişlerdi hiç bir şeyde.

Nikahın hemen ardından yayla evine geçmekte yine Kemal’in fikriydi. Karısını alıp, gidecekti bir an önce. Kızın da eve alışması lazımdı zaten, annesine artık Gamze olduğu için bir süre gelmemesini söyledi. Zaten yeni evlendikleri için Beyza hanımda gelmekte ısrarcı olmadı ama, arada bir seyisi yollayıp evin ihtiyacını sordurup, durumu kontrol etmesini söylemeyi planlıyordu kendi kendine.

El öpme faslının ardından, Kemal oyalanmadan tekrarladı niyetini, “Biz artık gidiyoruz.”

Kimse sesini çıkarmadı bu söze, onlar kendilerine düşen kısmı yapmışlardı, bundan sonrası Gamze’nin ve onun arasındaydı artık.

“Allah koruyucunuz, yardımcınız olsun” dedi içinden Hamza bey. Kemal kapıya doğru yürüyünce, Gamze de gitti arkasından. Kimse kıpırdamaya cesaret edemedi yerinden onlar çıkana kadar. Gelen zamanın ne getireceğini bilmiyordu artık hiç biri.

Kemal avlunun hemen çıkışına bıraktığı arabaya bindi Gamze’yi beklemeden. Gamze elinde küçük çantası ile zor yetişti onun geniş adımlarına ve o da bindi. Yüzündeki saçları eliyle düzeltip, çalıştırdı Kemal ve yola çıktılar. İkisi de ne birbirlerine bakıyorlar, ne de konuşuyorlardı. Gamze dışarıyı seyretmek için başını camdan dışarı çevirmişti, yüreği sıkışacak gibi olsa da, hızla akan manzaranın çoğalan yeşilliği içini rahatlatıyordu biraz. Ana yoldan ayrılıp toprak bir yola girdiler, virajlı yol biraz daha ilerleyince, gördü evi Gamze. Tek katlı, küçük güzel bir evdi burası. Beklediğinin aksine oldukça iyi bakılmış görünüyordu. Nedense hayattan bu kadar kopmuş bir adamın, kırık dökük bir evde yaşadığını düşünmüştü kendi kendine.

Kemal arabayı evin yanına çekip, indi arabadan ve gidip kapıyı açtı, yürüdü içeri doğru. Gamze de, çantasını alıp girdi peşinden. Mümkün olduğunca az eşya vardı içeride, bütün duvarlar beyaz olduğu için, ev iyice aydınlık ve sade görünüyordu girince. Kemal’in ruhu kadar karanlık değildi evi.

Elindeki çantayı kapının yanına bırakıp bekledi Gamze, henüz girdiği bu evde nasıl davranması gerektiğini kestirememişti. Kemal kapıdan  doğrudan girdikleri salona açılan kapılardan birini gösterdi ona, “Eşyalarını buraya koyabilirsin. Senin odan. Bunun fiziksel bir evlilik olmadığını söylememe gerek yok herhalde. Sadece ailemi üzmemek için kabul ettim. Dilediğin zaman çıkıp gidebilirsin.” diyerek, gösterdiği kapının karşısındaki odaya girip, kapattı kapıyı arkasından. Evin ortasında tek başına kalan Gamze, geniş salona birleşik mutfağa doğru yürüdü. Salon gibi, az, temiz ve düzenliydi her şey burada da, hemen mutfak lavabosunun arkasında bir cam olması hoşuna gitti, boylu boyunca bir yeşillik uzanıyordu önlerinde. Buz dolabını açtığında, içinde günlerce yetecek kadar yemek olduğunu gördü. Beyza hanım, onlar gelmeden her şeyi hazırlatmıştı belli ki. Kendi odasının hemen yanındaki kapı, banyoydu, içinde küçük bir tuvaleti de vardı. Evde bir televizyon veya telefon görünmüyordu. Çantasını alıp, kendisinin olduğu söylenen odaya girdi. Oda iki kişilik olarak hazırlanmıştı. Yatağın üzerinde gösterişli bir yatak örtüsü serilmişti, bir ucunda katlanmış bir pijama, diğer ucunda ise yine katlanmış bir gecelik vardı. Kadıncağız bir gelin odası hazırlamıştı bu odayı belli ki. Sandığın üzerinde, yine kanarları işlemeli bir bohça ve hemen yanında kendi ayağına uygun terlikler vardı.

Annesinin onu telli duvaklı gelin etmeyle ilgili hayallerini hatırladı. Her şey o kadar apar topar olmuş ve üst üste gelmişti ki, onun için hazırladığı çeyiz bohçalarını bile vermek aklına gelmemişti Gamze giderken. Gamze’de hiç sesini çıkarmamıştı, zaten gittiği yerde onlara ne kadar ihtiyacı olacağını kendisi de bilmiyordu. Onları altı ay yurt dışında sandıkları için de, istese de bohçaları yollayamazlardı zaten. Bu altı ayın içinde ne yaşayacağını kendisi de bilmese de, en azından zaman kazandıracaktı ona. Bu  defa cep telefonunu getirmişti yanında. Mustafa bey kızından haber alabilmek için bir arkadaşından almıştı bu telefonu, hemen bir hat taktırmış, Gamze’nin eline tutuşturmuştu. Ne olursa olsun hemen aramasını istiyordu.  Arada bir onları arayıp, her şeyin yolunda olduğunu anlatacaktı içleri rahatlasın diye. Zaten onların sesini duymadan burada yaşayabileceğini de sanmıyordu. Çantasını açıp getirdiği bir kaç parça eşyasını dolaba yerleştirmeye başladı.

 

(devam edecek)

 

Bölüm 1

https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/23/biraz-eksik-biraz-fazla-bolum-1/

Bölüm 2

https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/24/biraz-eksik-biraz-fazla-bolum-2/

Bölüm 3

https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/25/biraz-eksik-biraz-fazla-bolum-3/

Bölüm 4

https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/26/biraz-eksik-biraz-fazla-bolum-4/

Bölüm 5

https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/27/biraz-eksik-biraz-fazla-bolum-5/

Bölüm 6

https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/28/biraz-eksik-biraz-fazla-bolum-6/

Bölüm 7

https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/29/biraz-eksik-biraz-fazla-bolum-7/

Bölüm 8

https://gulserenkilincyazar.com/2018/06/30/bir-eksik-bir-fazla-bolum-8/

Bölüm 9

https://gulserenkilincyazar.com/2018/07/01/biraz-eksik-biraz-fazla-bolum-9/

Bölüm 10

https://gulserenkilincyazar.com/2018/07/02/biraz-eksik-biraz-fazla-bolum-10/

Bölüm 11

https://gulserenkilincyazar.com/2018/07/03/biraz-eksik-biraz-fazla-bolum-11/

 

 

 

Biraz eksik, biraz fazla – Bölüm 8’ için 5 yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s