Çocukluğumun mahallesinde 

Boş hafta sonunu, büyüdüğü mahallenin sokaklarını gezmek için ayırmıştı. Hava biraz serin olduğu için evden çıkmadan sıkıca giyinmişti. Yürümeyi her zaman çok severdi ama bu kez çocukluğunun ayak izlerinin peşinden gideceği için heyecanlıydı. Aslında yıllardır böyle bir hayali vardı. Bir türlü sırası gelmemişti. İşte bu gün anılarla dolu bir gün için ayrılmıştı.

Saat henüz sabah sayılırdı. Uzun bir gün olması için kahvaltıdan hemen sonra çıkmıştı. Arabayla gitmeye karar verdi. Yolda vakit kaybetmek  istemiyordu.
Yol boyunca büyüdüğü evi, çocukken oynadıkları bahçeyi hayal etti. İmkanı olsa yeniden mahallesine dönerdi ama, şimdilik koşullar buna uygun değildi.

Mahallenin hemen girişinde bulduğu yere arabasını park etti. Sokakları eskiden olduğu gibi adımlamak istiyordu.  Arabayı kilitleyip, anahtarı çantasının ön gözüne yerleştirdi. İçine attığında bulması epey vaktini alıyordu.

Önünde uzanan caddeye uzun uzun baktı. Resim çekse mi karar veremedi, nasılsa  gün uzundu. Yavaş yavaş yürümeye başladı. Ağaçlar sanki çocukluğundan beri hiç değişmemişti. Hâlâ görkemli ve büyüktüler. Nasıl oluyorda otuz yılda hiç değişmeden durabiliyorlardı?

Eskiden caddenin sonunda bir sinema vardı. Her hafta sonu mutlaka bilet alınıp filme gidilirdi. O zamanlar sinemalarda patlamış mısır satılmıyor muydu, yoksa onlar mı almıyorlardı hatırlayamadı. Çocukluğunda gittiği sinemaların hiç birinde patlamış mısır kokusu yoktu nedense. Caddenin sol tarafından sokağa girince, küçük bir sinema daha vardı. Buradaki kadar büyük salonu olup, iyi filmler getirmediği için pek tercih edilmezdi.

Yalnış hatırlamıyorsa bankalar çocuk filmlerine bedava bilet de veriyorlardı o zamanlar.

Bu caddedenin evleri o zamanların en güzel evleriydi. Geniş camlı cepheleri ve önlerinde büyük balkonları vardı. Şimdilerde evlerin ön cephesine balkon yapılması yasak diye duymuştu. Oysa balkonda oturup bütün caddeyi veya sokağı seyretmek çocukluğunda hatırladığı en güzel şeydi. Genellikle kare ve büyük olan balkonlarda bir masa bulunur. Yaz akşamları yemekler ve sonrasında çaylar balkonda içilir, yanında da bol bol çekirdek yenilirdi.

Evlerin bir çoğu hala duruyordu, caddenin silüeti bir kaç yeni bina dışında pek değişmemişti. Artan arabalar dışında.

Çocukluğunda o kadar az araba olurdu ki, asfaltta hiç araba geçmeden saatlerce oynamak mümkün olurdu. Gerçi bu caddede hiç oynamamıştı ama, kendi sokaklarında bütün oyunları asfaltın ortasında oynadıklarını hatırlıyordu. Hem de evlerin kocaman ağaçlı arka bahçeleri olduğu halde. Nedense çoğunlukla sokağı tercih ederlerdi. Şimdi yeni yapılan evlerin otopark sorunu yüzünden arka bahçeleri bile yoktu. Her yer betona boğulmuş içlerine demir arabalar itiştirilmişti.

Kendi sokaklarına yaklaşınca yüreğini bir heyecan kapladı. İlerideki ışıklardan ilk sol ve ardından sağa dönünce, Bir çok paralel sokağı dikine kesen uzun sokağa ulaşacaktı.

Farkında olmadan adımlarını hızlandırdı. Okuduğu lisenin sokağının başına gelince dönüp oradan yürüse mi karar veremedi. Cadde nedense daha cazip gelmişti, nasılsa az ilerideki ışıklardan dönecekti. Dönüşte lisesinin olduğu sokaktan geçebilirdi. Işıklardan sonra ilk sağa dönüp, onu çocukluğunun sokağına bağlayacak uzun sokağa döndü.

Bu sokak neredeyse cadde kadar uzundu. Ona paralel olarak sonuna kadar gidiyordu. Çok uzun olduğundan  sokağın belirli bir bölümünden sonra ismi değişiyordu. Oysa dümdüz nehir gibi akan bir sokağın bir tane ismi olması yeterliydi. Hep karıştırıdı bu isimleri o yüzden.

Onun için yolu bilmesi önemliydi çocukken, isimlerinin önemi yoktu. Bu sokakların her birinin nereye çıktığını adı kadar iyi biliyordu ama hiç birinin adını hatırlamıyordu.

Paralel sokakları tek tek geçip, kendi sokağına ulaştı, sokağın başından itibaren neredeyse hiç bir ev eski haliyle değildi. Hepsi zaman içinde yıkılıp yeniden yapılmış, bahçeleri bile kalmamıştı.

Bu sokak onun çocukluğuydu. Her apartmanda kaç çocuk var, isimleri neler hepsini bilirdi. Şimdi onlardan görüştüğü bir kaç tanesi olsa da, diğerlerinin ne yaptıklarını ve nerelerde olduklarını bilmiyordu. O zamanlar sadece altı rakamlı sabit telefon numaraları vardı.

Rehberlerini saklamış olsa da şimdi o numaraların hiç bir anlamı yoktu. Bütün telefon numaraları yedi haneye çıkmış, alan kodu almış ve hepsi değişmişti. Yine de en azından arkadaşlarının adını unutmamak için hepsini saklıyordu.

İnsan yaş aldıkça biriktirdiği şeylerin sayısı da artıyordu. Çoğu artık bir işe yaramasa da, atmaya gelince değerli oluyorlar, evin içinde oradan oraya itelenip duruyorlardı. Geçmişi bir şekilde korumaya çalışmak içgüdüsel bir davranıştı herhalde.

Sokağın ortasına kadar yürüyüp kendi binalarının önünde durdu. Binanın önünde kaldırımda duran ağaçlar, çocukken saklambaç oynarken ebenin yumduğu ağaçlardı. Yummak da ne komik kelimeydi aslında, ama öyle söyleniyordu işte.

Bina oldukça yaşlanmıştı, yakında onunda yıkılıp yeniden yapılacağı belliydi. Ön cephesindeki balkonlarında  masalar vardı. Demek yaz günleri hâlâ oturuluyordu o balkonlarda.

Yıllar önce daireyi sattıkları için, içeri girip bakma şansı yoktu. Bir kapısı düşmüş demir girişe doğru yürüdü. Bahçedeki ağaçlar kocaman olmuştu. O zamanlar bina sakinlerinin özenle baktıkları güller ve çimenler, büyüyen yabani bitkilerin içinde kaybolmuştu. Bahçeden çok bir çalı yumağına benziyordu. Yine de aralarından babasının balkonları sarsın diye elleriyle diktiği yediveren gülü seçebilmişti. Ölmemişti demek bunca yıl içinde, direnmişti.

Binanın kapısından çıkan adam, dikkatle bahçeyi inceleyen yabancıyı görünce tedirgin olduğunu belli etti. Bahçeden ziyade camları gözetlediğini düşünmüş olmalıydı.

Eskiden bu binada oturduğunu söylemek geldi içinden ama adamın gergin bakışlarını görünce vazgeçip çıktı bahçeden.

Adam hemen binanın önüne parkettiği arabasına binene kadar ters ters baktı ona. Arabayı çalıştırmadan cep telefonunu çıkarıp konuşmaya başladı. Kkinci kat penceresinde kulağında telefonla beliren kadın muhtemelen eşiydi.

Binanın yeni sakinlerince, çocukluğunun bahçesinde bir hırsız sanılmaktan  huzursuz olmuş ve üzülmüştü. O şimdi sadece bir yabancıydı bu sokakta. İnsanları daha fazla tedirgin etmemek için hızlı adımlarla sokağın aşağısına yürüdü. Oysa daha uzun uzun oyalanıp her kaldırım taşındaki anılarını canlandırmak istiyordu. Morali öyle bozulmuştu ki arabasına dönmeye karar verdi.

Öyle kötü bir dönemde yaşıyorlardı ki, insanlar tedirgin olmakta haklıydılar. Oysa onun çocukluğunda insanlar birbirlerine güvenirlerdi. Bir yabancı dahi görseler, merhabalaşır, sohbet ederlerdi. Kendileri tedirgin oldukları kadar, tedirgin etmişlerdi şimdi  onu.

Arabaya kadar çevresine verdiği dikkati, ayakkabılarının ucuna vererek, başı önde yürüdü. Kimsenin evine, sokağına bahçesine bakmak için hevesi kalmamıştı.

Arabasına binip uzaklaştı çocukluğunun mahallesinden.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s