Kelimeleri unutmuştu insanlar.
Çok önceleri, insanların birbirlerini anlamak, konuşmak denilen eylem için çıkardıkları ses gruplarıydı onlar. Sesle ifade edilebildikleri gibi, yazı ile de ifade edilebiliyorlardı.
Eskilerde kalmıştı bu yöntem. Artık kimse konuşmuyordu. Yazmak için ise semboller vardı. Dillerde kalmamıştı bu yüzden.
Eskisi gibi, bir nesne için, her dilde başka kelime kullanılmıyordu. Tüm insanlar belirlenen ortak sembolleri kullanarak yazışabiliyorlardı.
Sessizdi dünya bu yüzden. Makinaların seslerinden başka bir ses duyulmuyordu. Betona değen ayak sesleri bir de.
Nefes alışları bile duyulabilirdi, aslında makinalar olmasa.
Hâlâ birer isimleri vardı insanların ama kimse ismiyle çağrılmıyordu. Düşünceler dünyasında sessiz birer hayal gibiydiler.
Dudakları sadece yemek yediklerinde kıpırdıyordu. Ağlamak istediklerinde bile kullanmadıkları seslerini duymak çok zordu.
Okullarda dersler, öğretmenin panoya yazdıkları, kitaplardaki sembol ve resimlerle anlatılıyordu. Konuşanların isimlerini tahtaya yazma geleneği çok eskilerde kalmıştı.
Tokalaşıyorlardı karşılaştıklarında, sarılıyorlardı. Duygularını beden dili ile ifafe etmeyi öğrenmişlerdi bu sayede. Onlar da tıpkı semboller gibi ortaktı.
Çocuklar konuşmayı öğrenmiyordu, en kötüsü şarkılar yoktu artık. Hepsi enstrümental bestelere dönüşmüştü.
Sadece müzik vardı artık, insan sesinin tınısı eksikti ama müziği duymayı öğrenmişlerdi bu sayede. Notalar pekâlâ kelimelerin yerini tutabiliyordu.
Filmler bile değişmişti, seslendirmeye gerek kalmıyordu. Gerektiğinde sembollerle alt yazılar eklenerek, bütün bir filmi sessizce izleyebiliyordu insanlar.
Kuşlar ötüyordu neyse ki hâlâ. Köpekler havlıyor, kediler miyavlıyordu ama betona gömülmüş yaşam alanlarında çok nadir duyulan seslerdi onlar.
Bu yüzden filmlerde bolca kullanılıyorlardı. İnsanlar seviyorlardı bu sesleri.
İnsan kendi sesini unutmuştu. Kavgalar azalmış, dedikodular son bulmuştu.
Alkışlıyorlardı bir şeyi çok beğendiklerinde. Alkış sesi, duyulmak istenen en güzel sesti.
Makinaların seslerine müzikler eklenmişti. Çalışma ritimlerine özgü besteler hazırlanıyordu.
Özellikle de evde kullanılanlarına çünkü ortak alanlarda tümünün sesi karışınca bir kaosa dönüşüyordu. Bu nedenle vazgeçmişlerdi.
Yolculuklarda duyabileceğiniz tek ses müzikti. Kimse birbirine soru da sormuyordu artık.
Kahveler sessizce içiliyor, konuşulmadığından daha çok gülümseniyordu kafelerde. Sembollerle hazırlanmış kitaplar okunuyordu.
Siparişler sembollü mönülerden seçilip veriliyordu. Her şeyin fiyatı üzerinde sembollerle belirtilmişti.
Müziği bastıracak bir insan sesi yoktu hiç bir mağazada.
İnsan konuşmayı unutunca, savaşlar sona ermişti.
Daha çok düşünüyorlar ve okuyorlardı artık. Düşünüp okudukça hayal güçleri zenginleşiyor, farkındalıkları artıyor her şey farklılaşıyordu.
İç sesler susmamıştı belki ama onlar artık kelimeler değildi. Kelimeler ve harfler birer karalama olarak kalmıştı geçmişte. Seslerini kaybetmiş karalamalar. Harfler ve rakalamların sembol sayılma lüksleri ellerinden alınmıştı.
Güzel el yazısı yazmak tarihe karışmıştı. Basit, anlaşılır beş yüze yakın sembol, bütün dünyada hayatın ortaklaşmasına yetmişti.
Kahkaha sesleri vardı hala. İnsanların elinde kalan. kahkaha ve ağlama sesleriydi sadece. Sözsüz müzikleri mırıldanmakta mümkündü.
Söz bitmişti, söz bitince dünya durulmuştu sanki..