Farkların değeri

“Bir gün gelecek insanlar farklılıklarının ne kadar özel olduğunu anlayacaklar. Farklılıklardan kasıt kendi elleriyle ya da insan müdahalesi ile gerçekleşen farklılıklar değil elbette. Yaradılışlarından, algı, akıl, tecrübe ve düşünme şekillerinden gelen farklılıkların. Çünkü bu farklılıklar bir arada yaşamanın asıl zenginlikleri.”

Okuduğu kitabın cümleleriydi bunlar. Böyle bir dünyanın mümkün olması hayaldi şu an için ona göre. Dünya tarihi insanların ve toplumların farklılıklarından doğan savaş ve çatışmalarla doluydu. Beğenilen farklılıklara ya da farklı insanlara “marjinal” deniliyordu ki o da çoğunlukla çılgın bir yaşam ya da giyim tarzı ile özdeşleşmişti daha çok. 

Yaradılış, inanç, dil, ırk gibi farklılıklar hoşgörü sınırlarında değildi hala dünya sınırlarında. İnsanların birbirine benzemesi ön koşulmuş gibiydi yaşamda. Ortak bir giyim, eğitim, yemek, okuma, gezme, yaşama tarzı olmalıydı sanki. Bunların hangilerinin popüler olacağına dair akımlar vardı. Bu akımların dışında kalanlar, vasat, silik, sıradan, zevksiz, fakir ve benzeri bir çok sıfatla niteleniyordu. 

Herkesin yaptığını yapmak, belirlenen güzellik ve yaşam koşullarına uymak için şartlandırılıyordu insanlar. 

Sonuç olarak böyle bir dünyada farklılıkların özel olacağına inanmak çok zordu. Aynıcılığa, aynı olmayanlar için ise ayrımcılığa koşullanılmıştı artık. 

Kendisinde de vardı benzer koşullanmalar, düşündükçe farkediyor ama çoğunu zararsız gördüğü için mücadele etme gereği hissetmiyordu ama, bazen bu zararsız ötekileştirmeler bir kıvılcım ile alevleniyor üçüncü sayfa haberlerine konu oluyordu insanlar arasında. 

Bir gün tüm farklılıkların özel olarak algılanıp, beğenilmesini o da çok isterdi elbette. Kim istemezdi ki? Şimdi “marjinal” olan pek çok şey sıradanlaşırdı o zaman. Gerçek farklar ortaya çıkardı ama keskin çizgilere dönüşüp, ötekileştirilmek yerine, değer kazanırdı. 

Tüm farklar ve farklılıklar değerlenmeli miydi o da bir başka tartışma konusuydu elbette. Farklar ve farklılıklar insanı ve dünyayı güzelleştirmiyordu her zaman. 

Doğuştan dizinden itibaren olmayan bacağına gitti eli. Protezin sertliğine dokundu. Yaradılıştan gelen farklılılar tanımına giriyor muydu bu da acaba?protezi sayesinde çoğu insanın farkında bile olmadığı bu yarım bacaklı yaşam özel miydi gerçekten? 

Niye olsundu ki? Niye olmasındı ya da? Onun aştığı engeller iki bacağı tam pek çok insanın aştığından fazlaydı. Kendisi ya da bir başkasının hatası değildi bu durumu. Doğuştandı. 

Bu güne dek hayatına kattığı tek şey ise farklılıktı, koşamamak, zıplayamamak, dilediğince dansedemeyip, bisiklete binemenek ve garip bir gizleme ihtiyacı ile yaşamak. 

Yine seviyordu o bu farkını, pek çok insanın aksine yürümenin nefes almak gibi olağan olmadığının ve ne kadar değerli olduğunun farkındaydı örneğin. 

Güzelliğin sıradan insanlarla bir eksik ya da fazla olmak olmadığının da farkındaydı.

İnsanın kendisinde veya başkasında olsun farklılıkların bir sebebi vardı. Hepimizin farklılıklarımızdan öğreneceği çok şey vardı hatta. 

Bu yüzden değerliydi o farklar..

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s