Kız doğdum – Bölüm 4

“Kız Fatma’ya böyle demiş oğlum! Ben ne duyduysam onu söylüyorum!”

“Tamam, teşekkür ederim” diyerek telefonu kapattı Haydar. Bir an önce gidip Zeliha ile konuşmak istiyordu ama hastaneden ne bahane ile çıkacağını bilmiyordu. Babası bir de burada onları yalnız bırakıp Zeliha’ya gittiğini duyarsa iyice nankör damgası yiyecekti. Babasının yanında dönüp, “İstersen ağabeyim gelsin biraz ben gidip dükkanda durayım! Merak etmiştir” dedi.

“Biliyoruz senin neden gitmek istediğini dükkana, ayrılmayacaksın buradan!” diye gürledi Hasan bey.

Haydar çaresiz oturdu sandalyeye, ne yapacağını iyice şaşırmıştı. Bu söz lafı da nereden çıkmıştı. Zeliha kesin ona öfkesinden böyle söylüyordu. Annesi toparlanır toparlanmaz gidip konuşacaktı. Onun gönlünü alırdı almasına da, ağabeylerinin istemeye gelecekler deyip, gelmeyince kıza bir sertlik yapmalarından korkmuştu. Fatma Zeliha’nın gayet iyi göründüğünü söylemişti gerçi ağabeyine ama bu adamların ne yapacakları belli olmazdı ki. Hasan bey sinirinden Haydar’ı beş dakika olsun hastanenin dışına bile göndermedi. O dinlenmeye gidince, yengesi, o gidince Mesut ağabeyi geldiler ama Haydar hep hastanede kaldı. Annesinin durumu ertesi gün akşamında hâlâ kritikti.

Osman beyin davet ettiği dünürcüler hiç zaman kaybetmeden ertesi akşamına yetiştiler. Zaten şehirde halledecek bir kaç işleri olduğu için hızlıca gelip kızı almak işlerine gelmişti. Babası imam nikahı ve para dışında bir şart koşmadığından kızı alıp hemen döneceklerdi.

Veysel ile evlenince onun yaşadığı köye gideceklerdi. Babası mevsimlik işçi olarak çalışıyordu. Veysel’de köyde kalıp kendi tarlaları ile hayvanlarına bakıyordu. Yaşadığı hayattan pek mutlu değildi, bir kaç arkadaşı ile birlikte Almanya’ya gidip çalışma sevdasına düşünce, babası bir an önce evlenirse evine bağlanır diye düşünmüştü. Veysel babasının niyetini bildiğinden evlenmeye pek gönüllü değildi ama gelip Zeliha’yı görünce beğendi ve sesini çıkarmamaya karar verdi.

Osman bey Zeliha’ya hemen o akşam oğlanın ailesi ile gideceğini söylemediği için, isteme merasimi bitince, “Haydi kızı alıp gidelim!” diyen Veysel’in babasının yüzüne baka kaldı.

“Duymadın mı?” dedi Osman bey, “Haydi gidiyorsun koca evine, imam nikahın köyde yapılacak!”

“Ama ben? Hiç bir hazırlığım yok!”

“Ne hazırlığın olacak eşyalarını koy bir çantaya hızlıca haydi, köy yeri şehre benzemez hepsine ihtiyacın olmayacak!” dedi kayınbabası.

Veysel’in de, Zeliha gibi annesi yoktu. Doğumda öldüğü için Osman beyin alacağı kadın emzirmişti onu da. Adam karısı olmayınca dışarı işlerine gitmiş oğlanı köyde bırakmıştı. Bir süre kız kardeşi büyütmüş sonra o da evlenip gidince Veysel kendi başına idare etmişti. Köy yerinde kimse sahipsiz kalmazdı. Muhtar dahil herkes kollamıştı çocuğu.

Babası sürekli dışarı gidip para kazanınca, Veysel daha büyük hayallerin peşine düşmüştü. Almanya’da işçi olmak, mevsimlik işçi olmaktan daha kazançlıydı. Muhtarın oğlunun da aklını çelmiş, o da bir kaç arkadaşını ikna etmişti. Hepsi araştırma peşindeydiler, bir yolunu bulup gideceklerdi. Zavallı Zeliha’nın bu planlardan haberi bile yoktu elbette. Daha nikahı kıyılmadan apar topar babasının evinden alınıp Veysel’in köyüne getirildi. Gelir gelmez de, imam çağrılıp nikahları kıyıldı.

Her şey öyle apar topar olmuştu ki, Zeliha Haydar’a bir şans daha vermediği için çoktan pişman olmuştu ama artık geri dönülecek bir yerde değildi. Osman bey ve oğulları kızı gönderir göndermez kendi hayırlı işlerini halletme peşine düştüler. Kızı verirken Veysel’in babasından da epeyce para almışlardı. Zeliha’yı en çok yıkan da babasının bu paraları sayarken yüzündeki o keyif ifadesi olmuştu. Para karşılığı verildiği bu evden bir daha asla geri dönme şansı olmayacağını biliyordu. Babası ve ağabeyleri ile yaşamaktan daha kötü olamayacağı konusunda kendini iknaya uğraşıyordu ama bu yeterli olmuyordu. Haydar’a bir şans daha vermenin mümkün olmadığını, ailesinin ve onun zaten onu istemediklerini kendine hatırlatıp, içindeki acıyı bastırmaya çalışıyordu. Veysel babası kadar kötü bir adam değildi ama pek nazik ve sevgi dolu olduğunu söylemek zordu. Yine de nasıl olmuşsa Zeliha’yı beğendiği için ilk zamanlar biraz daha dikkatli davranıyordu.

Zeliha köyde hiç beklemediği bambaşka bir yaşama başlarken, Miyase hanımın hastaneden çıkıp eve dönmesi neredeyse on günü bulmuştu. Haydar babasının inadı yüzünden on gün boyunca hastanede yaşadığı için yorgun ve sefil bir haldeydi. Annesi ona ne kadar kızgın olursa olsun, babasının bu ters davranışı yüzünden üzülüyordu. Hasan bey karısını daha fazla üzüp yeniden strese sokmamak için o eve çıkınca oğluyla uğraşmaktan vazgeçti. Haydar dükkana gittiği ilk gün çaycıdan Zeliha’nın sahiden evlenip gittiğini öğrenince neye uğradığını şaşırdı. Kendini kaybetmiş gibi dışarı fırlayıp, her şeyi göze alarak onların evine gitti. Ne yazık ki Osman bey kızı verir vermez pılını, pırtını toplamış, oğulları ile evi boşaltıp yeni hayatına gitmişti. Kimse ile araları iyi olmadığı için de herkes gitmelerine çok sevinmiş, nereye gidiyorsunuz diye soran olmamıştı. Zeliha zaten öyle apar topar gönderilmişti ki, kendi bile gideceğini bilmediği için kimseye bir şey söyleme fırsatı da kalmamıştı.

Haydar son on günü nasıl geçirdiğini bile anlamadan bir de Zeliha’nın izini tamamen kaybettiğini öğrenince neye uğradığını şaşırmış bir vaziyette eve geri döndü. Miyase hanım oğlunun halini görünce az kalsın yeniden bayılacaktı. Haydar annesine bir şey olacak diye korktuğundan iyi görünmeye çalışıp odasına kapandı. Babası dükkana neden geri gelmediğini sormak için aradığında ise annesine hastanede üşütmüş olabileceğini bu yüzden bir süre odasında kalması gerektiğini söylettirdi. Hastane mikrobu almış olabilirdi ve kimseye bulaştırmak istemiyordu. Hasan bey oğlunun rol yaptığını düşünse de, Miyase hanım onun berbat halini gördüğü için kocasını çocuğun doğru söylediğine ikna etti.

Ertesi gün onu bir doktora götürmek için ısrar etseler de Haydar odasından bile çıkmayı kabul etmedi. Ailesi izin vermese bile Zeliha’yı kaçırmayı planlamıştı, gerçi annesinin başına gelenlerden sonra kaçma işi de onun sağlığını tehlikeye sokabilirdi. Yine de hiç bir açıklama yapamadan nasıl olup bu kadar hızlı evlenip, tüm ailesi ile şehri terk edebilmişlerdi anlayamıyordu. Mesut sonraki günlerde çaycı ile konuşunca kardeşinin neden bu hale geldiğini anladı ve babasına bahsetti. Hasan bey kızın kendiliğinden gittiğine sevindiği için Mesut’a bundan Miyase hanıma kesinlikle bahsetmemesi konusunda söz aldı. Kadıncağız oğlunun durumuna üzüldüğü için kendini suçlayıp, yeniden hastalanabilirdi.

Miyase hanım bunları bilmiyor olsa da, düşündüğü gibi oğluna beğendiği kız için en azından bir süre daha ısrar etmemesi gerektiğinin farkında olduğu için onu kendi haline bıraktı. Tek bildiği kızın hastanede Mesut’un ona söylediklerinden sonra Haydar’ı reddettiğiydi. Herkes onun biraz üzülüp sonra toparlanacağını düşünüyordu ama pek bekledikleri gibi olmadı. Haydar on gün kadar eve kapandıktan sonra yeniden Zeliha’nın mahallesine gidip kızın nereye gittiğini öğrenmeye çalıştı. Atölyedeki kızlarla konuştu ama hiç bir şey öğrenemedi. Bir süre daha dükkandan uzak kaldıktan sonra ancak üç ay sonra yeniden babası ve ağabeyi ile çalışmaya başladı ama o eski neşeli delikanlıdan eser kalmamıştı. Yüzü sürekli asık, az konuşan bir hayalete dönmüştü. Miyase hanımın komşuları kızın oğlana büyü yaptırdığı fikrini kafasına soktuklarından, kadıncağız bu büyüyü nasıl bozacaklarının peşine düştü. Ancak her ne yaparsa yapsınlar, değişen bir şey olmadı. Haydar’ın tüm hayat enerjisi de Zeliha ile birlikte ortadan kaybolup gitmiş gibiydi.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s