Zeliha’nın köydeki hayatına alışması biraz zaman aldı, her şeyden önce evlilik hakkında hiç bir şey bilmiyordu. İlk gece Veysel’in canını onca yakmasının ardından, hava karardıktan sonra strese giriyordu. Gündüzleri kocası ile tarlaya gidiyor alışık olmadığı ağır işlerin altından kalkmaya çalışıyor, dönünce yemek, çamaşır derken neredeyse konuşacak hali kalmıyordu. Kayınbabası yalnız olduğu için köyde olduğu zamanlar onunda işlerini Zeliha görmek zorundaydı. Yorgunluk ve bezginlikten hamile bile kaldığını anlayamamıştı zavallıcık. Ancak karnı büyümeye başlayınca, muhtarın karısı soruverdi “Kız sen hamile misin?”
Zeliha’nın hamile olduğu haberi evde pek sevinç yaratmasa da Veysel en azından “Oğlumuzu Almanya’da büyüteceğiz!” diye hayal kuruyordu arada bir. Çocuğun adını Kamil koyacaktı. Kendisi gibi bu küçücük köyde yok olup gitmesini istemiyordu. Zeliha’nın hamileliği tahmini beşinci ayına girerken, nasıl ettilerse arkadaşları ile Almanya’ya işçi gitmenin bir yolunu buldular. Bir akşam apar topar, küçük bir çantaya eşyalarını doldurdu Veysel ve gidince muhtara onun için para yollayacağını söyledi sadece. Zeliha daha “Ben ne yapacağım?” demeye kalmadan da kapıyı çekip çıkıp gitti.
Zeliha artık hava karardıktan sonra gerilmeyeceğine, hiç değilse Veysel’in yemeği, çamaşırı eksildiğine mi sevinse, bundan sonra tek başına köy yerinde hamile başına ne yapacağına mı üzülse bilemedi. Ertesi gün erkenden tek başına tarlaya gitti, hamile haliyle ne kadar çalışabilirse çalıştı. Dönüşte muhtarın karısı onu kapıda bekliyordu.
“Kızım merak etme, benim oğlum da gitti Veysel’le, seninle biz ilgileneceğiz! Kocan para yollayacak sana oradan!” dedi heyecanla.
Zeliha başını salladı sadece, hiç değilse daha yeni gelin geldiği bu yerde çalacak bir kapısı olduğunu bilmek içini rahatlatmıştı. O gece yorgun ama daha huzurlu uyudu. Bir ay sonra sahiden para gönderdi Veysel, oğlunun doğumuna da gelip onları da alıp dönecekleri haberini yolladı. Zeliha hamileliği ilerledikçe hayatı biraz daha zorlaşsa da, tek başına yaşamanın rahatlığına kavuşmuş kendi başına idare ediyordu. Kayınbabası da bir süredir ortalıkta olmadığı için hiç değilse kafası salim gidip geliyordu tarlaya.
Ertesi ay Veysel yine para yolladı. Zeliha gelen paranın bir kısmı ile köye her hafta bir kez gelen seyyar bakkaldan ihtiyaçları alıyor, kalanını bebek doğunca lazım olur diye saklıyordu. Köyden bir kaç kişi kendilerinin artık ihtiyacı olmayan bebek eşyaları getirmişlerdi. Zavallı kızın başına anası veya kayınvalidesi olmadığından muhtarın isteği ile yardım ediyorlardı.
Üçüncü ayın sonunda Veysel’den para gelmedi. Zeliha’nın hamileliği de sekizinci ayındaydı artık.
“Merak etme kızım zaten önümüzdeki ay gelecek kocan, ne ihtiyacın olursa biz sana destek oluruz!” dedi yine muhtarın karısı. Annesi olmadığından hep üzülmüştü kadıncağız çocuğa, babası işçiliğe gidince de oğluyla yaşıt çocuğu ayırmamıştı kendi oğlundan. Şimdi de geline sahip çıkacak kadar iyi bir insandı neyse ki.
Zeliha eve ayırdığı paralarla idare etti o ay kimseye ihtiyacı olmadı. Tarlada birilerinden Veysel’in orada bir kadın bulduğuna dair sözler işitti ama bunların köylünün dedikodusu olduğunu söyledi muhtarın karısı. Veysel sözünde duracak gelecek ay bebek doğmadan mutlaka gelecekti. Belki biraz gecikebilirdi tabi ama gelip onları alacaktı yanına.
Zeliha dişini sıktı kocasının gelmesini bekledi, zaten yapacak başka bir şeyi de yoktu. Dokuzuncu aya girdiğinde artık geceleri zor uyuyor, tarlada da çalışamıyordu. Yine de erkenden gidiyor, biraz durduktan sonra dayanamayıp geri geliyordu.
Ve bir sabah yine erkenden kalkıp evden çıkacakken başladı sancılar, kapının önünde çığlık çığlığa bağırınca köylü yetişti, hemen ebeyi alıp getirdiler. Veysel yetişemeden nur topu gibi bir kız doğuverdi. Zeliha hop diye kucağına bırakılan bu minicik şeyin kendi çocuğu olduğuna inanamıyordu. O kadar küçüktü ki nasıl tutacağını bile bilememişti. Ebe ona nasıl emzireceğini, nasıl bezleyeceğini güzelce öğretti. Sonrasında köydeki kadınlar yardım edeceklerdi.
Kızın göbeği düşmeden Veysel sözünü tutup köye geri geldi. Daha köye ayak basar basmaz baba olduğu haberini aldığı için koşa koşa eve gitti. Zeliha lohusa olduğundan bir süredir tarlaya gitmiyor bebek ile ilgileniyordu. Birden bire kapı açılıp Veysel içeri girince nedensiz bir sevinç duydu. Bir bebekle tek başına kaldığı korkusu içini çoktan sarmıştı. Veysel’i sevmiyordu ama en azından ona ve kızına sahip çıkacak biri olması gerekiyordu.
Veysel “Kamil oğlum!” diye beşiğin başına geçti hemen karısına bir merhaba bile demeden.
Onun bebeğe bu aşırı ilgisi Zeliha’nın içini yumuşatmıştı. Hiç böyle bir şey beklemiyordu.
“O bir kız babası!” dedi sevgi dolu bir sesle.
Veysel bebeğe uzattığı elini geri çekip, mıh gibi çakıldı “Kız mı?”
“Evet bir kız, sende uygun görürsen adını Yaren koydum!”
“Bir kız mı doğurdun?” dedi Veysel sanki imkansız bir şeymiş gibi.
Zeliha anlamamış bir şekilde onun yüzüne baktı.
“Hani oğlandı bu çocuk?”
“Ben öyle bir şey demedim ki?”
Hışımla geldiği gibi çıktı gitti Veysel bir anda. Zeliha öylece baka kaldı arkasından. Kız doğurduğu için miydi bütün bu haller şimdi?
Bir kaç saat sonra Veysel asık bir suratla geri geldi, hiç bir şey söylemeden Zeliha’nın hazırladığı yemekleri yedi ve odaya gidip yattı.
Zeliha bir süredir bebeğin yanında uyuduğu için, Veysel uyanmasın diye onunla salonda uyudu. Gece kalkıp bir kaç kez Yaren’i emzirmesi gerekiyordu.
Gece uykusuzluğundan hali kalmadığı için Veysel’in kalkıp gittiğini duymadı bile. Gözlerini Yaren’in ağlaması ile açtığında masanın üzerinde beyaz bir zarf gördü, odanın kapısı da açıktı. Gidip kontrol etti, Veysel çantasını da alıp gitmişti. Kızını kucağına alıp, zarfın içinde ne olduğuna baktı. Bir miktar paradan başka bir şey yoktu. Yaren’i emzirdikten sonra sardı ve dışarı çıkıp Veysel’e bakındı.
Köy kahvesinin önünde köylüyle vedalaşıyordu. Onu beklediğini tahmin ettiği bir araba gelmişti.
Köylü kucağında bebekle Zeliha’nın geldiğini görünce, Veysel’de karısının geldiğini farketti.
“Nereye gidiyorsun?” dedi Zeliha şaşkın şaşkın.
“Almanya’ya dönüyorum!”
“Hani bizi de götürecektin, öyle demiştin?”
“Oğlumu götürecektim ben!”
“Oğlunu mu? Bu kız senin çocuğun?”
“Nereden belli?” dedi Veysel arsız arsız, köylüden de bir uğultu yükseldi.
“Ne diyorsun sen?” dedi Zeliha, eli ayağı boşalmıştı.
“Ne dediğimi duydun, ben Almanya’da evlendim. Bir oğlum olacak! Sizi oraya götüremem! Bir oğlan doğursaydın şansın olacaktı?”
“Delirdin mi karınım ben senin?”
“Yasal olarak değil!” dedi Veysel ve sırıtarak bindi arabaya. Oğlanın bu hainliğine köylü bile buz kesmişti. Araba tozu dumana katarak ayrıldı köy meydanından. Gelip birileri tutmasaydı Zeliha bebeği ile birlikte yere yığılıyordu. Herkes çok üzülmüştü olanlara. Veysel köyde hepsinin elinde büyümüştü, nasıl olup böyle bir haine dönüştüğünü akılları almıyordu. Kız çocuk konusunda genel olarak kanı Veysel’in ki gibi olsa da, kızlar evde hor görülüyor ama asla terkedilmiyorlardı en azından. Bunu marifet saydıklarından Veysel’i kınıyorlardı şimdi. Veysel’in oturma ve çalışma hakkı elde edebilmek için orada bir kadınla nikahlandığı biliyordu çoğu zaten ama bunun kağıt üzerinde bir evlilik olduğunu düşünüyorlardı. Veysel ya Zeliha’dan kurtulmak için yalan söylemiş ya da diğer kadınla sahiden evlenmiş, hamile bırakmıştı.
(devam edecek)