Şans her şeye yeter mi? – Bölüm 1

Öğrenmeye olan merakı sayesinde ilkokuldan başlayarak sınıfları atlayarak geçmişti. Liseyi birincilikle bitirdikten sonra, burslu kazandığı üniversitenin mezuniyetine az bir zaman kala hayatının değişeceğini hiç ummuyordu.

Babasına kalp yetmezliği teşhisi konulduğunda henüz sekiz yaşındaydı. Zavallı adam sigortasız çalıştığı için ameliyata yetecek paraları yoktu.

Bu yüzden sık sık  kontrol için gidip geliyorlardı hastaneye. Babası ve annesi doktorun yanına girdiklerinde, onu dışarıda bırakıyorlardı. İçerisi çocuklara göre bir yer değildi.

Odanın önüne oturmuş tek başına onları beklerken bir anne oğul ile tanışmıştı..i Solgun renkli oğlan pek konuşmasa da, annesi  onunla epeyce sohbet etmişti. Çocuğun kalbinde de tıpkı babası gibi bir sorun vardı ve ameliyat olması gerekiyordu.

Çok üzülmüştü bunu duyduğuna. Çocuklarında böyle hastalıkları olabileceğini hiç bilmiyordu.

Annesi anlatırken, çocuk sessizce önüne bakıyor. Bazen daha fazla anlatmaması için ayağıyla annesine vurarak uyarıyordu. Bu konunun konuşulmasından hoşnut olmadığı belliydi.

Ameliyat kelimesini evde  defalarca duymuş olmasına rağmen, tam olarak ne  olduğunu bilmiyordu aslında. Sorun kalpte olduğu için ameliyatın yaşamsal önemi olduğundan bahsetmişti adının Gizem olduğunu söyleyen kadın. Bunu öğrendikten sonra, o da babası için korkmaya  başlamıştı. Belki de paralarının olmaması iyi bir şeydi bu  yüzden. Babası ameliyat olmazsa ölmezdi de.

Oğluyla yaşıt olmalarına rağmen, iki sınıf üstte olması şaşırtmıştı Gizem hanımı. Sınıf atlamış olduğunu duyunca iyice şaşırdı.

“İki sınıf birden atlamak için çok zeki olman gerekir” demişti merakla.

Belki de bu yüzden ilgilenmişti onunla bu kadar. Ailesi hakkında da bir sürü soru sormuştu sonrasında. Özel bir eğitim alıp almadığını merak ediyordu. Mahallenin devlet okuluna devam ettiğini söylediğinde, “Çok ilginç gerçekten Maşallah!” dedi başını okşayarak.

Yine bir gün kontrole gittiklerinde karşılaştı onlarla. Gizem hanım oğlunun iki gün sonra ameliyata gireceğini söyledi. Yatış işlemlerine başlamadan önce doktoruyla konuşmaya gelmişlerdi. Ameliyat başka bir hastanede olacaktı ama doktor bu hastaneden gelecekti. Gerçekten iyi bir doktırdu babasının doktoru. En azından buna sevinmişti Meral.

Çocuğun yüzündeki korku iyice belirginleşmişti o gün. Aslında ona bir iki kelime söyleyip teselli etmek isterdi ama biri hastayken söylendiğini bildiği tek söz “geçmiş olsun”du. Bu sözün de bir işe yaradığını pek görmemişti aslında. Üşütüp hasta olduğu zamanda “geçmiş olsun” diyordu öğretmenleri ve komşuları ama geçmiyordu. Belki “Korkma!” da diyebilirdi ama çocuğun korkusunun yüzüne vurulmasından hoşlanmayacağını düşünüp vazgeçti.

Kendi kendine onu mu desem, bunu mu desem diye  düşünürken,  ellerinde sedye taşıyan iki adam, babasının girdiği odaya girdiler telaşla. Bir süre sonra da, sedyede babası ile çıkıp, aynı telaşla asansöre doğru gittiler.

Sedyenin peşinden gözyaşları içinde koşan annesi  ona bakmadan geçiverdi önünden. Saniyeler içinde olanlara tepki veremeden kalakaldı öylece. Bir anda koca hastanede tek başına kalmıştı ve babasına ne olduğunu bilmiyordu. Annesinin göz yaşları pekte iyi bir şey olmadığını anlatıyordu zaten.  Korku yüreğinden boğazına kadar yükselip, nefesini daralttı önce. Sonra göz yaşlarına dönüşüp onu sarsmaya başladı. Paniğe kapılmıştı. Babası ölmüş müydü yoksa? Annesi onu bırakıp nasıl gidebilmişti?

Onun gözleri kocaman açılmış, sarsılarak ağladığını gören Gizem hanım, kendi şaşkınlığını atar atmaz çekip sarıldı Meral’e. Biraz olsun güvende hissetirdi bu hareket.

“Merak etme, her şey yoluna girecek!” dedi saçlarını okşayarak, “Annen gelene kadar seninle bekleyeceğim.”

Yüzü solgun oğlan da gözlerini kocaman açmış olanları izliyordu. Annesi onu da kendine çekip sarıldı diğer koluyla. Şimdi koridorda üçü birbirlerine sarılmış bekliyorlardı öylece.

Biraz sonra doktor çıktı odadan ve Gizem hanıma “Ben sizi arayacağım” diyerek hızla gitti asansöre. Artık onların da beklediği bir şey kalmayınca, Meral’in annesi ya da babasından bir haber almayı beklemeye  başladılar hep birlikte.

Yarım saat sonra, asansörün  kapısından göründü annesi. Kocası odada  kriz geçirince ne olduğunu şaşırmış, Meral’in kapının önünde beklediğini unutup, panikle gitmişti onun peşinden. Ameliyata aldıklarında farketmişti kızın yanlarında olmadığını.  Tekrar panikle gelmişti yukarıya. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı kızını görür görmez koştu ona doğru.

“Meralim!” dedi çocuğa sarılarak, “Ah anneciğim çok özür dilerim, iyi misin?”

Meral annesini görünce, iyice boğuldu göz yaşlarına. Sinirleri boşalmış kendini tutamıyordu artık. Beline sarılıp, burnunu annesinin göbeğine dayararak, güveni hissetmeye çalıştı.

Gizem hanım “Geçmiş olsun, iyi mi eşiniz?” dedi hemen. Annesi hızlıca anlattı olanları ve sonra  bir şeyler daha konuştular. Meral’in aklı yaşamsal önemi olan ameliyata takıldığı için dinleyemedi konuşmaları.  Sonra annesi onun elinden tuttu ve asansöre bindiler.

“Babam nerede?” dedi burnunu çekerek.

“Ameliyata aldılar, iyi olacak merak etme” dedi annesi tuttuğu elini sıkarak. Çocuğun gözlerindeki korku ve “yaşamsal önem” aklına gelince, kalbi hızlı hızlı atmaya başladı yeniden.

“Ameliyat nasıl bir şey anne?” dedi endişeyle.

“Doktorların kolayca yaptığı bir tedavi, merak etme”

“Canı yanacak mı?”

“Hayır, uyuyor olacak, hissetmeyecek bile.”

Annesinin  sözleri içini rahatlatttı. Önce öğrenmiş olsaydı, o çocuğa da söyleyebilirdi. Uyurken olup bitecek bir şeyden korkacak ne olabilirdi ki, gözlerini açtığında iyi olacaktı demek hop diye. Gizem hanım neden ona söyleyip, rahatlatmıyordu ki çocuğu?

Annesi babası ameliyattan çıkana kadar bir yandan babasına, bir yandan Gizem hanıma dua etti durdu.

“Hızır gibi yetişti imdadımıza, Allahım sana şükürler olsun! Hasanım sağ salim çıksın ameliyattan! Kadıncağızın oğlu da acil şifalar bulsun. Tuttuğu altın olsun”

Uzunca bir süre bekledikten sonra, nihayet babasının ameliyattan çıktığını söylediler. Durumu gayet iyiydi.

“Allahım sen şu kadının tuttuğunu altın et yarabbim! Binlerce kere şükürler olsun, Hasanımı bize bağışladın” diye ağlamaya başladı annesi bu sefer. Annesi ağlamaya başlayınca, o da ağlamaya başladı. Babası iyiyse niye ağlıyorlardı bilmiyordu ama annesinin gözyaşları içini acıtmıştı.

Sonradan öğrendi ki babasının bütün masraflarını Gizem hanım karşılayacaktı.

Babası on gün sonra taburcu olmuş. Onu ziyarete gidiş gelişleri sırasında bir daha ne Gizem hanıma, ne de oğluna rastlamışlardı.

Bu iyi yürekli kadının tam adını doktordan sorup öğrenmişti annesi.

Gizem Karahan.

Onun oğlunun ameliyatı da iyi geçmiş, çocuk sağlığına kavuşmuştu. Sonradan bir teşekkür bile edemedikleri Gizem hanımın  oğlunun da iyileşmesine  çok sevindiler hepsi. Yıllar boyunca annesi her duasına kattı onları.

Ameliyatın ardından babasının hayatı kurtuldu ama ne yazık ki iki yıl sonra bir trafik kazasında kaybettiler.

Babasının ölümüyle kesilen gelirleri yüzünden hayatları iyice zorlaştı. Annesi acısını kalbine gömüp zengin bir evin mutfağında işe girdi. Öğretmenleri o zamanlar on yaşında olan  Meral’in eğitim hayatına devam edebilmesi için az da olsa çeşitli burslar ayarladılar. Sonunda üniversiteyi çok iyi bir puanla burslu kazanınca, umutları yeniden yeşerdi ana kızın.

Mezuniyetine az bir zaman kala yaşadıkları o acı gün gelene kadar, Meral’in iyi bir işe girip hayatlarını kurtaracağının hayallerini kurdular beraber.

Firdevs hanım kızının başarıları ile her zaman gurur duymuştu, Çalıştığı evde yaşadığı herşeye katlanmasının tek nedeniydi o. Çoğu zaman günde on iki saat ya da daha uzun çalıştığı bile olsa da, “Az kaldı kurtulacağız” diye teselli ediyordu  kendini.

Meral işe girdiğinde onu çalıştırmayacağını söylüyor, sonraki hayatlarında ihtiyaçları olan her şeyi alabileceklerinin hayalini kuruyordu. İşte o günlere bir şey kalmamıştı artık. İyi bir dereceyle mezun olan öğrencilerin neredeyse hepsine iş teklifleri gelmeye başlamıştı.

Annesi evde oturup, sadece kendi işlerini yapacak, mahallenin lokantasının masa örtülerini de yıkayıp ütülemesi gerekmeyecekti artık. Çalıştığı evden kazandığı para yetmediği için bir de böyle ufak tefek, ütü, dikiş işleri alıyordu zavallı kadın.

Meral işten geldiğinde annesi evde olacak, pişirdiği nefis yemekleri yiyeceklerdi birlikte. Zengin  mutfağından arta kalanları yemeleri de gerekmeyecekti. Yıllardır evde ayrıca masraf olmasın diye Ev sahibinin izniyle  kalanlarını taşıyordu  kadıncağız. Zaten iki boğaz olduklarından döke saça yetiyordu onlara. Ayrıca Meral ile aynı yaşta olan kızlarının eskilerini de veriyorlardı Firdevs hanıma.

İşte şimdi sabırlarının mükâfatını alacakları günler yaklaşmıştı. Şans artık onlardan yanaydı.

(devam edecek)

Yeni hikayemi de keyifle okumanızı dilerim

unnamed

Şans her şeye yeter mi? – Bölüm 1’ için 6 yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s