Ganham aslıda bütün gece onunla nerelere gidebileceklerini planlamıştı ve bu yerlerin hepsi de insanların az oldukları yerlerdi. Halkın ona ilgisini gördüğünde birilerine rastladıklarında yine konuşma şanslarının ellerinden alınmasını istemiyordu. Andora bu giysilerin içinde bile dikkat çekecek kadar güzeldi, o yüzden o kılık değiştirmiş bile olsa gözden uzak olmalarında fayda vardı.
“Söyler misin bir hikaye anlatıcı olmak nasıl bir duygu? Yani diğer herkesten ayrı ve farklı olmak?” dedi yürümeye başlar başlamaz. Heyecandan tıkanma olasılığına karşılık bir kaçta soru belirlemişti kafasında. Daha ilk günden onun karşısında aptal gibi görünmek istemiyordu. Ayrıca merak ettiği ve sormak istediği zaten yüzlerce soru mevcuttu.
“Aslında farklı değilim” dedi Andora, “Yani en azından ben öyle hissetmiyorum. Farklı olduğum algısını insanlar yaratıyor!”
“Farklı belki doğru kelime değildir, özel veya seçilmiş daha doğru belki!”
“Biri seni seçtiğinde sen değişmiş olmassın. Hikaye anlatıcı sadece olayları tetikleyen bir insandır. Diğerlerinden özel veya farklıl değil. Ben de senin gibi normal bir çocuk olarak büyüdüm en azından”
“Sahi mi?” dedi Ganham. Aslında yaşlı adamdan bir çok şeyi dinleyip öğrenmişti ama Andora’nın kendine has yaşamı hakkında bir şey bilmiyordu elbette.
“Boyut değiştirebiliyor musun?” dedi Ganham merakını yenemeyip.
Andora başını kaldırıp ona bakıyordu az kalsın. Normalde insanların bilmediği bir şeydi bu. En azından artık bilmediği. Çünkü çok uzun süredir bu topraklara bir hikaye anlatıcı gelmemişti. Üzerinden çok nesil geçmişti son hikaye anlatıcının ve bir çok şey hafızalardan silinip gitmişti. İnsanoğlunun hafızası da dili kadar güçlü olsaydı her şeyi olduğu gibi korumak veya nesiller boyu doğrusunu anlattırmak kolay olurdu ama ne yazık ki insan oğlu dilini gereğinden fazla kullanıp güçlendirmişti. Var olanı eksiltip, ekleyerek çoğu zamanda işine geldiği haliyle nesillere aktardığı için atalardan kalan her şeyin özü çoktan kaybolup gitmiş ya da unutulmuştu.
“Hikaye anlatıcılar hakkında bilgi sahibi misin?” dedi Andora merakla. Ganham ona kağıdın onda olduğunu söylemek istemediği için yaşlı adamla konuştuklarını açıklayamıyordu henüz.
“Biri ile tanışmıştım gittiğim bir başka bölgede, o biraz bahsetmişti” dedi nazikçe.
“Bilge biri olmalı” dedi Andora ama soruya cevap vermedi.
“Seni götürdüğüm tepeye çocukluğumdan beri gelirim. Burası Henbogan’ın en eski topraklarındandır. Neredeyse ilk zamanlarından. O zamanlar nüfus az olduğundan buralara ev kurulmasa da toplanma alanları olarak kullanılmış. Sonrasında da kimse gelip buralara ev yapmayı düşünmemiş. Her zaman elde edilen yeni topraklar daha verimli sanıldığından, başlangıç noktası dışındaki alanlara doğru yayılmış halk!”
“Oysa böyle sakin ve güzel bir yerde yaşamak çok güzel olurdu!” dedi Andora etrafına bakarak.
Alçak bir tepenin merkez aldığı geniş ve büyük bir araziydi burası. Tepenin en üstünde tek başına büyük bir şişiyamma ağacı vardı. Uzaktan bakıldığından rüzgarda ahenkle sallanan dalları onun canlı olduğu ve sallanarak dans ettiği hissini veriyordu. Andora o kadar beğenmişti ki onun bu dansını, durup bir süre seyretti.
“Oraya çıkmak ister misin?” dedi Ganham,
“Evet çok isterim!” diyerek Ganham’dan önce koşmaya başladı ağaca doğru.
Ganham’da peşinden koştu. Tepeye vardıklarından ikisi de nefes nefese kalmışlardı. Ağacın heybeti yanına gelindiğinde daha çok anlaşılıyordu.
“Eğer susuzluk devam ederse onu kaybedeceğiz!” dedi Ganham başını şişiyamma ağacının üzerindeki dallarına doğru çevirerek. Sesi o kadar kederli çıkmıştı ki, Andora yüreğinde derin bir sızı hissetti.
“Yağmurların uzakta olduğunu sanmıyorum” dedi mahcup bir sesle.
Aslında kağıdın onda olduğunu söylemenin tam sırasıydı ama Adora’nın onun sevmesini istiyordu Ganham, kağıt olmadan önce sevmesi ve onunla olmayı istemesini.
“Evlenmen gerek öyle değil mi?”
“Şu rastladığın adam çok şey biliyormuş!” dedi Andora ve tepeden aşağı doğru baktı.
Aşağıda tek tük kalan ağaçlar vardı hâlâ. Şişiyammanın gölgesinde atmosfer az önce geldikleri yerlere göre çok farklıydı.
“Tam burada bir evim olsun isterdim!” dedi gözlerini kapatıp şişiyammanın hışırtısını dinlerken.
“Biliyor musun çok eskinden insanlar şişyammanın dallarına bakarak kehanette bulunurlarmış” dedi Ganham, “İstersen senin de burada bir evin olup olmayacağını anlamak için bizde öyle yapalım!”
“Sahi mi? Nasıl yapacağız?” dedi Andora merakla. İlk defa birinin yüzüne doğrudan bakmamak için kendini çok zor tutuyordu.
“Şişiyamma ağacı suyun ağacıdır. Arılar şişiyamma ağacından “propolis” adı verilen, arı kovanında yapı malzemesi olarak kullanılan koyu sarı-kahverengi renginde sakızımsı bir madde elde ederler. Bu yüzden bu ağaç çok özel bir ağaçtır!”
“Peki ya kehanet?” dedi Andora merakla.
“Önce ağacı tanımalısın, yoksa seninle konuşmaz ki!” dedi Ganham büyülü bir sesle, sonra onun hikaye anlattığı gibi ağacın etrafında dolanarak konuşmaya devam etti. Çocukluğunda annesinden dinlediği hikayelerin gücünü hissediyordu şimdi içinde.
“Şişiyamma ağacı aynı zamanda ev ağacıdır. Kuşlar onun üzerine yuva yapmayı çok severler. O yüzden buraya ev yapmak isteği duyman ağacın seni, seninde ağacı anladığını gösterir! Kuşların yuva yaptığı bir ağaç anneliği kutlar. Onun ruhu insana keskin bir zeka ve uyumluluk verir. Çocukları koruduğuna inanılır, kötü gözlere karşı sığınaktır uzun ve yerlere uzanan dalları. ”
Andora bu yeni hikaye anlatıcıyı keyifle dinliyordu olduğu yerde.
“Peki ya kehanet?” dedi yine merakla.
“Bu topraklarda boy veren su perileri gibidir şişiyammalar, onlar suyun ve suya gümüşi pırıltılar saçan ayın Tanrıçası Artemis’in yansımalarıdır. Kutsal ve özel bir kadın, bir Tanrıça!”
Sonra gelip Andora’nın önünde durdu ve Andora bakışlarını hemen yere indirdi. Ganham sahnelediği bu kısa oyundan sonra nefes nefese kalmıştı. Onu asıl heyecanladıran en sevdiği yerde annesinden duyduğu hikayeler gibi coşkuyla bir şeyler anlatmaktan çok daha görmeden aşık olduğu kadına bu kadar yakın olmaktı.
“Tıpkı senin gibi..” diye fısıldadı Andora’ya, “İşte kehanet bunu söylüyor sana, suyun ağacı şişiyamma burada bir ev kurmanı söylüyor. Kurucuların ilk geldiği yerde. Yağmuru getirecek, şişiyamma ve diğer tüm şeyleri kurtaracaksın. Arıların ondan propolis üretip ülkelerini korumaları gibi. “
Andora’nın da nefesi kesilmişti heyecandan.
“Ama..” dedi ve sustu sonra, Kağıdın sahibi onun sahibi olacaktı. Onunla evlenmek için yarışan iki lord vardı. İkisi de Andora’ya herhangi bir duygu vermiyorlardı. Eğer ağaç bunları söylüyorsa ve kağıt onlardan birindeyse, şimdi yaşadığı bu heyecanın sahibi yüzünden acı çekmeycek miydi? Kağıdı olmayan birine bir şeyler hissediyorsa bunun anlamı ne olabilirdi peki? Rivayette ve notlarından hiç bahsedilmiyordu böyle bir durumdan. Ya hikaye anlatıcı kağıdın sahibinden önce başkasına bir şeyler hissederse ne olacaktı?
“Yo! Buna izin veremem!” dedi boş bulunup yüksek sesle.
Ganham onun ne söylediğini anlamadı ama yüzündeki ifadenin mutluluk ifadesi olmadığını anladı.
“Bunun seni üzeceğini hiç düşünmemiştim!” dedi kederle. Onun bu hikayenin içinde yer almak istemediğini düşünmüştü. Burada bu ağacın altında ve ona anlatmaya çalıştığı kehanetten mutlu bile olmamıştı.
Andora açıklamak isterdi ama o zaman hissettiklerini itiraf etmesi gerekirdi.
“Belki de dönmeliyiz!” dedi başı öne eğik ve üzgün bir şekilde.
Ganham yaşadığı hayal kırıklığını gizlemeye çalışarak, “Olur” dedi ve hiç konuşmadan buluştukları ağacın altına kadar yürüdüler.
(devam edecek)