Ganham çaresiz bir şekilde birbirine benzeyen pencerelere bakarken, Andora nedenini anlayamadığı bir şekilde uyandı uykusundan. Yorgunluktan uyandığını düşünüp diğer yanına döndü önce. Nedenini anlayamadığı bir şekilde açılmıştı uykusu. Bu şekilde dalamayacağını farkedince kalktı yataktan ve odanın taze havaya ihtiyacı olduğunu farketti. Gidip perdeyi çekti ve tam pencerenin koluna uzanıyordu ki farketti aşağıdaki gölgeyi. Biraz daha dikkatli baktı ama kim olduğunu anlayamadı.
Ganham tam da yüreğinin sesine kulak vermiş doğru pencereyi ararken onu görünce şaşkınlıktan ne yapacağını bilemedi önce. Sonra geri çekilip gideceğini düşünüp el salladı hemen. Böylece onu farkettiğini anlayabilirdi.
Andora bu el sallayan gölgenin kim olduğunu anlamaya çalılşıyordu hâlâ. Tuhaf gelmesi gerekirken eğlenceli gözükmüştü ona. Normal şartlarda gidip Muntar’ı uyandırması ve güvenliklerinden endişe duyması gerekirdi ama bunu yapmak aklına bile gelmedi. Neden yaptığını anlamadan ona da el sallayıverdi.
Ganham karşılık aldığı için çok mutlu olmuştu, hemen olduğu yere diz çöküp yalvarır gibi yaptı ve ona aşağı gelmesini söylemeye çalıştı.
Andora ilk başta bu hareketlerin ne anlama geldiğini anlamasa da sonunda onu aşağı çağırdığını anladı ve yine hiç tereddüt etmeden odasından çıkıp aşağı indi. Konutta tam bir sessizlik hakimdi. Muntar’ın tilki uykusunda olduğundan hiç şüphesi yoktu, bu nedenle ayaklarına hiç bir şey giymeden kapıya yöneldi ve ardından aralık bırakarak dışarı çıktı.
Ganham onu uçuşan geceliği, dağınık saçları ve çıplak ayakları ile karşısında görünce bir an için rüya gördüğünü düşündü, yarısı eksilmiş bir ayın ışığı onları aydınlatırken kalbinin sesi neredeyse geceyi kaplayıverecekti.
Andora onun yanına kadar gelip başını önüne eğdi.
“Merhaba!” dedi Ganham safça.
“Merhaba!”
“Gamham ben! Aslında iki gündür size yaklaşmaya çalışıyorum ama bir türlü fırsat bulamadım!”
Andora buraya ilk geldiklerinde duyduğu o garip hissin kuvvetlendiğini hissetti içinde. Tıpkı syrinksten yayılan notalar gibiydi bu genç adamın sözleri. Sadece o söylediğinde ekstra bir güç veya vurgu kazanıyor gibiydiler. Daha önce hiç kimse için aklından geçmeyen bu düşünceler sardı zihnini. Onun ellerine bakıyordu doğrudan. Parmakları ince uzun ve güzeldi, şu an birbirlerini ezmeye çalışıyorlardı çünkü, konuşmaya devam edecek o itici gücü alacak bir yer bulamıyordu zihni. Onlara dokunması yasak olduğundan gözlerini genç adamın ellerinden ayaklarına kaydırdı bu defa. Onlar da tıpkı elleri gibi sürekli hareket halindeydi.
Ganham o kadar heyecanlıydı ki sürekli ellerini ve ayaklarını kıpırdattığını farketmeden öğretmenin karşısında bocalayan bir çocuk gibi sürekli sallanıyordu.
Andora gülmeye başladı elinde olmadan.
Ganham duyduğu bu billur gibi sesin bir gülme sesini olduğunu anlamak için ortalama beş saniye kaybetti. Onu karşısında zihnindeki hiç bir şey yerinde duramıyor, elleri ve ayakları gibi sürekli hareket ediyordu. Az önce pencerelere bakarken söylemek için bıraktığı cümlelerin hepsi dağılıp gitmişti sağa sola. Onları bir araya getirip anlamlı bir şeyler soramayacağını bildiği için sallanıp duruyordu öylece.
“Andora!” dedi billur ses birden tatlı bir kadın sesine dönüşerek.
“Anlamadım!” dedi Ganham konuşurken karşısındakinin gözlerine bakma ihtiyacı hissetiğinden boş bulunup ona doğru eğilmişti.
Andora genç adam eğildinde anlına değen kabarık saçların birer kuş tüyü kadar güzel olduğunu düşünsede kurallar gereği bir adım geri attı.
“Adım Andora” dedi açıklayarak.
“Ganham! Ganham benim adımda memnun oldum!”
“Buralı mısınız?”
“Evet buralıyım!”
“İlk kez geliyorum bu bölgeye. Çok güzel görünüyor ama halkın arasına çıkıp dolaşmam pek mümkün olmuyor!”
“Ben sizi gezdiririm yarın!” dedi Ganham hemen, “Yani siz belki başla türlü giyinebilirseniz kimse sizi farketmez!”
“Nasıl başka türlü?”
“Yani yardımcınızın kıyafetlerini mesele!”
Yine güldü Andora, küçük bir çocuk gibi neşelenmişti bu sözlere.
“Sizi nasıl bulacağım?” diye sordu yine başı önünde olarak.
“Siz dikkat çekmeden konuttan çıkmayı başarırsanız ben sizi konutun hemen ilerisindeki meşenin altında beklerim!”
“Yarın o halde!” dedi Andora.
“Yarın yirmi dört saat?” dedi Ganham çaresizce, “Ne zaman gelmeliyim?”
“Sabahtan! Akşam meydanda olmam gerekiyor, öğlen geri dönmüş olmalıyım, dinlenmek için!” dedi ve hızla geri dönüp içeri girdi Andora.
Genham yaşadığı ana inanamadığı için bir süre daha kaldı olduğu yerde. Az önce yaşadığının bir hayal olup olmadığını ancak yarın sabah meşenin yanına gittiğinde anlayacaktı.
Ağzındaki gülümsemeyeyi bir türlü toparlayamayarak döndü kaleye. Sabaha kadar da uyuyamadı.
Andora’nın verdiği sözü tutabilmesi için Geydan’ın giysilerine ihtiyacı vardı. Bunu sabah halletmesi zor olacağından onun kapısına gitti içeri girer girmez.
Geydan Andora’nın varlığını hissedince gözlerini korkuyla açtı, onun bu saatte odasında olmasına alışık olmadığından yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu sandı. Andora ona sakince olanları anlatınca da endişesi azalmadı.
“Muntar biliyor mu?” dedi bir çocuk gibi gülümseyen Andora’ya bakıp.
“Hayır!” dedi Andora, “Bilmeli mi?”
“Evet bilmeli!”
“O halde ona da söyleriz ancak bana giysilerinden birini vermek zorundasın şimdi, çünkü sabah onu seçmek için zamanım olmayacak!”
Geydan yataktan kalkıp çantasını gösterdi Andora’ya, Ne olduğuna bile bakmadan en üsttekini aldı Andora teşekkür edip döndü kendi odasına. O odadan çıkar çıkmaz Muntar kapının arkasından Geydan’a gülümsedi, “Haberim var!” der gibi.
Geydan başıyla onayladı ve yeniden yatağına girdi. Geceliği ile Andora ve Muntar’a görünmeye pek alışık olmadığı için kendini biraz mahcup hissetmişti. Garip bir şekilde gecenin bu saatinde Muntar’ın üzerinde lacivert ceketi vardı.
Andora aldığı kıyafeti yatağın baş ucuna bırakarak yatağa girdi ve uykuya daldı. Kendisi hatırlamıyordu ama aynı büyükbabasının evindeki küçük Andora’ya benziyordu o an.
Ganham meşenin altına geldiğinde kendisine dün gecenin bir hayal olabileceğini bu nedenle hayal kırıklığına uğramaması gerektiğini telkin ediyordu. O sırada yanına yaklaşan gölgeyi bile farketmemişti. Farkettiğinde ise korkuyla sıçradı.
“Onu sana emanet ediyorum, her saniye peşinizde olacağım ancak o bunu bilmeyecek!” dedi gölge. Bu lacivert ceketiyle Muntar’dan başkası değildi. Daha önce meydanda da onu gördüğünü hatırlayan Ganham bir cevap veremedi şaşkınlıktan. Onun ortanca ağabeyinin önüne nasıl atladığını unutmamıştı. Bir uşaktan fazlası olduğu kesindi. O bütün bunları düşünürken Muntar çoktan ortadan kaybolmuştu.
Endişeyle etrafına bakınırken, Geydan’ın giysilerini giymiş olan Andora’yı gördü. Saçlarını toplayıp bir şapkanın içine sokmuştu, kıyafet kendi giydiklerine hiç benzemiyordu ama hiç bir şey onun yaydığı ışıltıyı kesmediğinden uzaktan bile geldiğini anlamıştı Ganham. Andora ona yaklaşınca hemen başını yere eğdi ve selamladı genç adamı.
“Bir rüya olduğunu sanıyorum ama değilmiş!” dedi Genham mutlulukla, “Seni çok uzaktan bile tanıdığıma göre insanlardan uzak yerlerde gezebiliriz ancak!” dedi sonra
Başıyla onayladı Andora. Uzun süredir kendini böyle özgür ve mutlu hissetmemişti. Hikaye anlatıcı olarak sorumluluklarını yerine getirmekten fazlasını düşünmüyordu. Ancak buraya geldiğinden beri çok farklı hissediyordu. Hele ki bu genç adamın yanında bambaşka biri oluyordu sanki.
(devam edecek)