Yılın ilk karı yağarken dışarı çıktığında, henüz hava tam aydınlanmamıştı. Gökyüzünde koyu gri bir pus vardı. Güneşli günleri daha şimdiden özlemişti. Apartmandan çıkınca yüzüne vuran ayaza karşı montunun fermuarını yukarı kadar çekip, keşke bir bere taksaydım diye düşündü.
Dün geceden yağan yağmurun üzerine düşen kar, henüz tutmamıştı. Yerler ıslaktı. Yapraklarından soyunan ağaçlar, karanlıkta rüzgarın etkisiyle sallanırken köklerinden kurtulup, gitmeye çalışan hayaletlere benziyorlardı. Oysa bahar gelene kadar bir yere kımıldayamayacaklardı.
Arabaların yanan farları yüzünden, yaklaşan servislerin üzerlerindeki yazıları okuyamıyordu. Gözlerini kısıp, gelenler arasında kendisinin ki var mı diye görmeye çalıştı.
Karanlık ve soğuğa rağmen şehir uyanmış, sıcacık evlerinden yarı baygın gözlerle sokaklara dökülmüştü. Evlerde kimsenin kalmamış olduğunu düşündürecek kadar çoktular. Oysa bazen bir iş halletmek için mesai saatinde dışarı çıktığında da aynı kalabalığı görüp, demek bunca çalışmayan insan var diye düşünürdü. Sokakları boş bırakmamayı görev edinmiş gibi, sürekli doluydu her yer.
Gün biraz daha aydınlandığı için, yaklaşan arabaların modellerini seçebiliyordu şimdi, hatta yakınına geldiklerinde plakalarını bile okuyabiliyordu. Lastiklerin ıslak asfaltta çıkardığı sesler sırayla bir çizgi gibi geçiyordu kulaklarından.
Montunun kolunu sıyırıp saatine baktı, servisi kaçırmayacak kadar erken çıkmıştı. İç cebinde titreyen telefonunu hissedince, ayaza rağmen montun fermuarını açmak zorunda kaldı. Arayan servis arkadaşlarından biriydi, neredeyse servise ilk binenlerdendi. Yolda bir kaza olduğu için gecikeceklerini haber veriyordu. Yapacak bir şey yoktu. Konuşma boyunca rüzgarın soğuk elleri montun açık yakasından bulabildiği her yere girmişti. Telefonu kapatıp, yerine koydu ve montun fermuarını yeniden yukarı çekti. Az önce bedeninin sıcağıyla ısınan yakalar şimdi buz gibiydi.
Ellerini cebine sokup, olduğu yerde hareket etmeye çalıştı. Daha bir kaç gün önce ince bir kazağın üzerine giydiği, deri montla dolaşıyordu. Şimdi ise boynuna bir atkı sarmadığı için pişmandı.
Kış erken bastırdı denilemezdi aslında, neredeyse yılbaşı yaklaşıyordu. Yine de her yıl olduğu gibi ilk kar herkesi şaşırtmışa benziyordu. Alıştıkları rutin dışında sert bir sabaha uyanmaktan kimse memnun görünmüyordu. Rutinin dışına çıkmak daima ekstra çaba gerektirirdi. Sabahın bu saatinde, henüz güne ayılmamışken, ekstra çaba göstermek ise herkes için yorucuydu.
Kazayı düşündü, acaba kötü bir kaza mıydı? Rüzgarın içine işlemesinden başka bir şey düşünemediğinden hiç bir şey sormadan kapatmıştı telefonu. Bu soğukta ambulans bekleyen yaralılar olduğunu hayal etti, bir tanesini ıslak asfalta yatırmışlar, etrafına doluşmuşlardı, niye böyle kötü bir şey düşündüm ki, belki de sadece arabaların hafif hasar gördüğü basit bir kazaydı. Her iki durumda da trafik kilitlenmiş olabilirdi. Yolun karşı tarafından sirenlerini çalarak geçen ambulansın sesi, yine yerde yatan bir adam görüntüsü canlandırdı gözünde. Ambulans çığlıklar atarak uzaklaştı.
Gün iyice aydınlanmış, kar taneleri nihayet olmaları gerektiği gibi beyaz bir renge bürünmüşlerdi. Sanki günün ışığıyla daha netleşmiş gibi dursalarda, aslında irileşip hızlanmışlardı daha çok. Arabaların sürekli geçtiği ıslak asfaltta henüz kar yoktu, her düşen taneyi acımasızca ezip geçtiklerinden, düşer düşmez asfaltın suyuna karışıyorlardı.
Hızlanan rüzgarın etkisiyle yana doğru savrulan taneler, karın gökyüzünden değilde, yandaki binanın balkonundan savrulduğunu düşündürüyordu insana. Taneler yukarıdan aşağı değil, yollarımı şaşırmış gibi, soldan sağa doğru düşüyorlardı üstlerine. Sonra birden bire düzen bozuluyor, sürü başı kaybolmuş gibi hepsi başka yöne gidiyordu,
Ağaçların gökyüzüne bakan kısımlarında beyaz gölgeler birikmeye başlamıştı. Bu hızla devam ederse akşama her yan bembeyaz olabilirdi gerçekten. Ayakkabılarının durumunu kontrol etmek için başını eğdiğinde, önünde duram aracı farketti. Servis nihayet gelebilmişti. Yine de gelişini göremediği için başını kaldırıp, buharlanmış camlardan içini kontrol etti, az önce onu arayan arkadaşı eliyle bir delik açtığı buharın ardından el sallıyordu. Gülümsedi.
Servisin tıslayarak açılan kapısına yöneldi. İşte uzun bir sabahın ardından, bir gün daha başlıyordu.