“Adam yorgun argın tamamladıkları günün ardından geldikleri durakta, elindeki kartını cihazdan okutarak, karısına “Sen bin git, ben yarım saat oyalanır, süre dolunca biner gelirim” dedi. Kadın eşiyle birlikte çıktıkları işlerinden birlikte binip, evlerine gidemiyor olmalarını anlamlandıramıyor olsa da, biliyordu ki, şehrin yönetiminin aldığı karar buydu.
Toplu ulaşımda kullanılan kartları iki kişi aynı anda kullanamıyordu, aradan ortalama yarım saat gibi bir süre geçmesi gerekiyor ya da iki ayrı kart alınması gerekiyordu. Oysa ikisi her sabah aynı durağa gelip, aynı durağa dönüyorlardı. Ay sonuydu, iki ayrı kart alacak durumda değillerdi ve ellerindeki kartta aslında ikisine yetecek kadar geçiş hakkı vardı.
Mecbur, ayrıldılar, adam arkadan gelebilecekti.
Şehre sadece gezmeye gelen çiftin bilgisi olmadığından şoförle tartışıyorlardı. Kadın onların yanından geçip, boş koltuklardan birine oturdu. Şoför karı koca turistlere üçüncü kez aynı kartı, aynı binişte ikisinin kullanamayacağını anlatıyor, kendi şehirlerinde hiç duymadıkları bu uygulama karşısında çift, bu kuralı bir türlü anlamlandıramıyordu.
Sonunda şoför turist çifte, “Biriniz gidip tek binişlik kart alın!” dedi. Başka türlü gidecekleri yere birlikte gidemeyeceklerini anlayan adam tartışmayı bırakıp, araçtan indi ve gişeye gitti. Normal yolcu ücretinin neredeyse iki katıydı bu tek binişlik kartlar, ama karısı bu yeni şehri hiç bilmediğinden o diğeri gibi “Sen git, ben yarım saat sonra gelirim” diyememişti.
Gişeye gittiğinde neredeyse üç aydır tek kişilik kart gelmediğini öğrendi, çok binişli kartlardan alması gerekiyordu, ama bu şehirde çok binişlik karttaki biniş hakkını kullanacak kadar kalmayacaklardı ki, neden onca para vermesi gerekti? Bu kez gişedeki adamla bunu tartışmaya başladı.
Aslında ne şoför, ne de gişede ki adamın yapabileceği bir şey yoktu, onlar evlerine ekmek götürmek için bu işi yapıyorlardı. Karar şehri yönetenlerin kararıydı.
Çaresiz çok binişli ikinci bir kart daha aldı, bir de eşinin elindeki kartla bu şehirde üç ay rahat rahat inip binebilirlerdi ama, bir daha gelip gelmeyecekleri bile belli değildi. Kartlara ödediği paralar şehir yönetimine kalacaktı.
Eşinin yanına durağa dönerken, bir makinanın başında kartlarını cihaza okutarak para üstlerini almaya çalışan insanları gördü. Şehrin yönetimi ücreti üç para olan ulaşım üceti için her binişte yedi para kesiyordu. İnince ya da şehir yönetimince belirlenen süre içinde kartınızı bu cihaza tutup, kalan dört paranızı kartınıza geri işlettirmezseniz, dört para şehir yönetimine kalıyordu.
İnsanlar sınırlı olan paralarını koruyabilmek için, zamanlarını çalarak geri almaya çalışıyorlardı. Kuyruk öyle uzundu ki, mesaiye ek olarak bir saatleri daha yolda geçecekti belli ki. Yüzlerindeki yorgun ve gergin ifade içler acısıydı. Kimse işi halka hizmet olan şehir yönetiminin bu uygulamayı hangi gerekçeyle yaptığını bilmiyordu.
Bir açıklama yapılmamıştı, birden bire hayata geçmişti. İşe, okula ve bilimum yere gitmek zorunda olan bu şehrin insanları, kuyruklarda, gişelerde ve duraklarda öfkelerini birbirlerine yöneltir olmuşlardı bu yüzden.
Şehri yönetenlerden herhangi birinin toplu ulaşım kullandığı görülmemişti, muhtemelen kağıt üzerinde yapılan bu planlama, herhangi bir gerekçe sunulmaksızın, amacı halka hizmet olması gereken şehir yönetimince şehir halkına sunulmuştu.
Nüfusu sayıca yüksek bir alenin zaman ve maddi kaybıyla ölçülmese de, zaruri ya da keyfi, bu şehire kısa süreliğine gelmiş insanları da, zaman ve maddi açıdan zarara uğratırken, şehir yönetiminin gelir hanesi kabardıkça, kabarıyor olmalıydı.
Eşinin yanına dönen adam, yol boyunca bunları düşündü, karısıyla kendi şehirlerinde bu uygulamanın olmadığına şükrettiler.
Yol boyunca, şehrin bakımsızlığı dikkatlerini çekti, şehir yönetiminin uygulama geliştirmekten, biriken gelirlerini şehire harcayacak zamanı olmadığı belli oluyordu.
Çok üzüldüler, eşini bindiği durakta bırakan kadın şahit oldu kendi aralarında konuşmalarına, o da çok üzüldü. Demek başka şehirlerde durum böyle değildi. Oysa seçim zamanı bu yönetime oy verirlerken çok umutluydular.
Ülkelerinin kurtarıcısı, dünyanın tanıdığı o büyük liderin isteği ile kurulmuş bir oluşumun temsilcileri idi bu yönetim. O ki , ülkenin ne can kaynağı, ne de mal kaynağı yokken, askeri, insani ve yönetim dehası ile herşeyi milleti için, milli değerlerini korumak ve yükseltmek için ömrünü adamış bir liderdi.
Onun en sevdiği şehirdi bu şehir, yönetimine de onun düşüncesini temsil eden bir yönetim gelmeliydi. Rakip yönetim adayları, liderleri ve onların savundukları görüşleri aksine yönelik söylem ve tutum içindeydiler. Halk için doğru olan, halkın refahını düşünen yönetimler olmalıydı. Hiç tereddüt etmediler oylarını mevcut şehir yönetimine atarken. Göğüslerini gere gere, doğru yaptıklarından emin ayrıldılar sandıklarının başından ve kazandılar.
Şimdi rakip oluşuma ait yönetimin şehrinden gelen karı kocanın konuşmalarını dinlerken, bunu düşündü kadın. Onların şehirlerinde toplu ulaşım için kimsenin bu uygulamalara katlanması gerekmiyodu. Elbette her düzende sorunlar vardı, ama hayatı aksatacak boyutta yaygın olmadığı anlaşılıyordu.
Kadın başını camdan dışarı çevirdi “Bir daha ki sefere, bu oluşumun şehir yönetimi adayına oy vermeyeceğim!” dedi öfkeyle.
Ülkenin en büyük liderinin kurduğu o sağlam millet bütünlüğü, refahı kalesinden bir tuğla düşüp parçalandı ama kimse duymadı.
Şehri gezmeye gelen karı koca sohbetlerini “Bu oluşum bizim şehrimizde aday olursa, aman oy verip de bu hallere düşmeyelim!” dediler.
Ülkenin en büyük liderinin kurduğu o sağlam millet bütünlüğü, refahı kalesinden iki tuğla daha düşüp parçalandı ama, kimse duymadı.
Karısını duraktan bindiren adam, saatine baktı sıkıntıyla, daha on dakika olmuştu araç gideli “Bir daha ki seçimde bu oluşuma oy verirsem ne olayım!” dedi öfkeyle.
Ülkenin en büyük liderinin kurduğu o sağlam millet bütünlüğü, refahı kalesinden bir tuğla daha düşüp parçalandı ama, kimse duymadı.
Paralarının üzerini kart okutup kurtarmaya çalışan insanlar, her gün söz verdiler kendilerine “Bu oluşumun yönetim adayına bir daha oy yok!”
Ülkenin en büyük liderinin kurduğu o sağlam millet bütünlüğü, refahı kalesinden en sevdiği şehirde tuğlalar düşüp parçalandı ama, kimse duymadı.
Son tuğla da kırıldığında, millet bütünlüğü ve refahının en güzel örneği, ülkenin en bilinen turizm ve tarih cenneti olan bu şehirden geriye bir şey kalır mıydı?
Ülkenin en büyük liderinin kurduğu o sağlam millet bütünlüğü, refah kalesi bu şehir tuğla tuğla tükeniyordu her gün. ”
Bu anlattıklarım sizlere her zaman yazdığım kurgulardan biri olmasını çok isterdim.
Ama bu şehirin adı İZMİR !
Ve ben çok üzgünüm gerçekten!
Halkın içinde ve yanında olacak bir şehir yönetimi bulmayı umarken, bir toplu ulaşım kartının peşinde yaşadıklarımızı sizlerle paylaşmak istedim.
GÜZEL İZMİR’e, bu ülkenin güzel halkına bir şehir yönetiminin reva gördüğü yönetim bu mu?
Tüm İZMİR şehir yöneticilerini bir hafta toplu taşım kullanmaya davet ediyorum. Kağıt üzerinde, halktan uzak yapılan planların, uygulamada ki sonuçlarını o hafta görsünler ki, sandıkta halkın neden onlardan uzaklaştığını anlayabilsinler !
Kaleden son tuğla düşmeden, “İz”ler silinmeden, “iz”leri takip edip, bu duruma bir çözüm üretsinler.
Kendi kalelerini kendi elleriyle yıkıp, sonra da halka halkı şikayet etmesinler.
Bu şehire aşık, Bir İZMİR misafiri