İnsanlarla herhangi bir ortamda bir araya geldiğimizde, çoğunlukla gülen yüzlerine, olabildiğince iyi hallerine tanıklık eder, bu halleriyle hafızalarımıza yerleştirir, çok yakından tanımıyorsak, hayatlarında olan biteni ve bunların onlarda yarattığı etkiyi farketmeyiz bile.
Gülümseyerek selamlaşmak herkes için etkili bir davranış olsa da, bu selamların arkasındaki yaşamların ne olduğunu bilmemiz çok zordur. Çevremizdeki herkesin yaşamının içinde, ya da yakınında olmak mümkün olmadığı gibi, zaten çoğumuzun tercih ettiği bir durumda değildir. Çünkü yakın ya da uzak geçmişlerimizde hemen hepimizin bu yakınlıklar yüzünden canı yanmışlığı vardır.
Bu yakınlaşma korkumuz yüzünden, bazen insanlar için yapabileceklerimizden geri durduğumuz gibi, bu korkuyu yendiğimizde de, fazla yakın olmaktan göreceğimiz muhtemel zararlar varken sınırı belirlemek, hele ki her insan için belirlemek epey efor, ilgi ve zaman harcayarak mümkün olabilir.
İnsanlar hakkındaki tecrübelerimizle genellemeler yaparak ya da çevremizden duyduğumuz yargılarla onlarla aramıza örmeye çalıştığımız duvarların kalın mı, ince mi, yüksek mi, alçak mı olup olmayacağına karar vermeye çalışmaktansa, kendimize standart duvar modelleri geliştirip o duvarların arkasından yaşama dahil olmak daha kolaydır.
Kendimizi korumak adına ördüğümüz bu duvarlar, aynı ölçüde duvarın ardındakileri de bizden uzak tutar. Böylece birbirimizin yaşamlarına uzaktan bakarak ilişkilerimizi koruma gayretinde oluruz. Çünkü duvarları tamamen yükseltip, kendi başına bir yaşam sürdürmek kimsenin harcı değildir. Uzun vadede insanın tek başına yaşamasının neredeyse mümkün olmadığını gösteren pek çok olay vardır tarihte. En azından konuşmak, düşünce ve duyguları ifade etmenin ve bu ifade edişe bir seyirci bulmak bir ihtiyaçtır. Neden böyledir? Bunu eminim insan psikolojisi veya benzeri bilimlerde uzmanlaşmış insanlar açıklayabiliyorlardır. Belki ilk çağlardan beri sürü halinde yaşamanın verdiği güven duygusu bunu tetikleyen bir nedendir bilemiyorum.
Ancak günümüzde çoğu insan bu kuvvetli güdüye rağmen sürüden kopup en azından bir süre tek başına kalmakla ilgili hedefler üretmekte, hatta sürünün içinde kendini çok daha büyük tehlikelerle bir arada hissetmektedir. Hem birlikte güçlü olmak, hem de birliğin içinde tehlike yaratmak herhalde ancak insanoğlunun sürülerinde görülen bir durumdur. Elbette doğada liderlik ve güç için sürü başı olma kavgaları görülmekte, ama bu kavgalar sürünün her bireyi arasında değil, sadece namzetler arasında sürüp gitmektedir. İnsanoğlunun ise gelişmiş rekabet duygusu en basit konuda bile devreye girdiğinden, sürünün sürekli bir birlik sağlamasını engellemekte, ancak ortak bir tehlike durumunda güçlü bir birlik duygusu oluşmaktadır.
Genel refah durumlarında ise, kendini güvende hisseden veya artık başedemeyeceklerini düşünen bireyler, sürü içinde ki hemen her konudaki taciz ve tahriklerden yoruldukları için uzaklaşma eğilimi gösterirler. Henüz korkularını yenememiş olanlar ise tüm iç tehlikelere rağmen kendi duvar ve savunma sistemlerini geliştirerek yaşam mücadelelerini sürü içinde götürmeye gayret ederler.
Dünyada genel savaşların sona ermesinden bu yana insanoğlu ülkelerden, ırklara ve daha ince detaylara doğru inen rekabet yaratma güdüsü yüzünden, sağladığı tüm bir arada güvende olma hissini neredeyse yıkmış, artık bir arada kalmasını gerektiren durumlarda bile, alıştığı mücadele etme tarzı yüzünden bir arada kalamaz olmuştur.
Bunu günlük hayatımızda, ülke ve dünya gündeminde, hatta ailemizde, yakın çevremizde, iş hayatımızda ve okul hayatlarımızda bile sık sık hisseder durumdayız.
Bütünlükten bireyciliğe doğru geçerken, bir yandan globalleşme politikalarının içinde olmamız da ayrı bir durumdur. Geçmişe nazaran aynı fikirde olma oranları giderek azalmakta, kararsızların ve kafası karışıklar ile daima muhalefette yaşayanların sayısında bir artış görülmektedir bu yüzden.
Aslında bir bütün olamıyor olmanın ve her detayda ayrışmanın sonuçları, mutsuzluk, gerginlik ve giderek artan bir şiddete dönerken artık çoğumuzun ne istediğine karar verip, ne olursa olsun o yönde ilerlemesinin zamanı gelmiş gibi geliyor bana sorarsanız.
Kendi içimize kadar inen ayrışma ve çatışmaları çözmemiz için, kişisel gelişim alanında tarihin en zengin kaynaklarına ulaşma imkanımız varken, onların bile kendi içlerinde bireyci veya toplumcu olarak ayrışması yüzünden neyin doğru olduğu konusundaki kararsızlığımız körüklenmektedir sadece.
Aslında kendi iç huzurumuzu, öğretilenin değil, tecrübeyle edinilen ve kendimize en uygun bulduğumuz yöntemle sağlayıp, çevremizle savaşımızı en düşük seviyesine çekmek için çaba sarfettiğimizde, insanoğlunun yarattığı gereksiz kaosun en azından bir kısmını yenebiliriz belki. Duvarlarımızı yıkmasakta, istedğimizde kapatabileceğimiz pencereler açarsak en azından birbirimizi daha iyi duyabilir ve görebiliriz. Ama tüm bunlardan önce kendi içimizdeki tüm çatışma ve karmaşayı minimuma indirmemiz gerek. Dışarıdan gelecek herhangi bir etkiyle yıkılmayacak kadar sağlam bir iç dünyamız olduğunda, duvarların tamamını pencereler ile doldurabilir, o pencerelerin önüne gönül çiçeklerimizi koyabiliriz belki. Elbette keşke bütün duvarlarımızı yıkarak bahçelerimizi birleştirmeyi daha çok isterim ama, yine de en azından bir süre pencereler hayali ile de yetinebilirim sanırım.
Bu haftasonu kendi içinize biraz bakıp, yaşadığınız karmaşa ve kararsızlıklara bir göz atma fırsatınız olur belki.
Sevgiyle ve huzurla,
Öncelikle yazınızı beğendim bunu başta belirteyim.10 ve 11. paragraflara pek katıldığım söylenemez.şöyle ki ” giderek farkı düşünceler ve ayrışmalar artıyor eskilerde pek yoktu ve artık çoğumuzun ne istediğine karar verip her ne olursa olsun diye devam eden cümle”. Esasen sorun yani mevzu çatışma ise bu faydasızdır demek mümkün görünmüyor tabi hoşgörü ve incelik çerçevesinden uzaklaşmadan.Bir diğeri eskilerde çatışma yada fikir bazında farklılıkların olduğunu söylemek mümkün ki çoğunluğun düşüncelerine katılma olayı yeni şeylerin körelmesi çok daha iyi olan yolların kapanması anlamına gelebilir. Konunun sarmal ve zor yapısını elbette anlıyorum size katlıyorum ama esasen konu geçmiş gelecek ayrımı yapmadan, belirli bir zaman aralığında hoşgörü, saygı, insan değerlerinin yozlaşması gibi etik değerlerdeki sapmalar demek mümkün ve hatta çok daha fazlaca etkeni buraya toplamak yine mümkün.saygılar iyi günler.
BeğenLiked by 1 kişi
Doğru teşekkürler 🌷
BeğenLiked by 1 kişi