Polis o sıralarda Pelin’e ulaşmış ve karakola davet etmişti, dosyanın ve davanın yeniden açıldığını ve Tekin’ne çarpanların gerekli tüm cezaları alacağını anlattılar.
Pelin sessizce dinledi söylenilenleri. Neyse ki sınav dönemi bitmiş dersleri rahatlamıştı. Devam mecburiyeti olan bir kaç ders dışında okula gitmesi gerekmiyordu. Eğer ortalaması yeterli gelirse artık mezun olmasına çok az kalmıştı. Karakolda olanları gelip Munise hanıma anlattı hemen. İkisi de annesinin yanında rol yapıyorlar sonra çıkıp fısır fısır konuşuyorlardı. Munise hanım da ona Cavit’in olanlarla ilgili söylediklerini aktardı ama yardımla ilgili bir şey söylemedi hemen. Bu desteğe ihtiyaçları olacağını düşünüyor ama Pelin’in şimdi duyarsa bunu geri çevireceğini düşünüyordu. O yüzden biraz yatışmasını beklemeye karar vermişti. Pelin evden gönderilen eşyalarını alıp, Munise hanımların evine döndü.
Zümrüt de boş durmamış, Korhan ve ailesine iftira ve hakaret ettikleri için dava açmıştı. Ortalıkta Tekin’in davası hariç bir de iki aile arasında açılan davalar da vardı şimdi. Ferhat bey sürekli avukatı ile görüşüyor birlikte plan yapıyorlardı. Korhan karışmıyordu olanlara. İşine geri dönmüştü, yüzündeki yaraları soranlara açıklama yapmamıştı. Zümrüt sayesinde herkes aralarında şiddetli bir tartışma ile davalık olduklarını duymuştu zaten, Zümrüt kasıtlı olarak bir kaç kişi arayıp anlatmıştı ancak kazadan bahsetmemişti tabi. Zaten az kişinin çalıştığı ofiste herkes Zümrüt’ün anlattıklarını duymuş olsa da kimse Korhan’a bir şey sormuyordu. Ağzını bıçak açmıyordu Korhan’ın ne evde, ne ofiste.
Ruşen hanım oğlunun bu halini yine bir şok sandı ama bu defa yaşadığı şeyin derin bir acı olduğunu anladı sonradan. Ta ilk baştan akşamları Pelin’in yanına kaçmasından anlamıştı kızda bir şeyler bulduğunu. O zamanlar o da bilmiyordu Pelin’in kim olduğunu. Şimdi hem ona yaptıkları, hem de onu bu şekilde kaybettiği için derin bir acının içine gömülmüştü Ruşen hanımın düşünemediği ailesine yaptıkları ve baştan Zümrüt konusunda direnecek kadar aptal olduğu için de acı çektiğiydi Korhan’ın. Tüm bu olayları atlatabilirlerse bundan sonra ailesini mutlu etmek için yaşayacaktı. Bunu nasıl yapacağından emin değildi henüz. Onların ancak evlenip çocuk sahibi olduğunda mutlu olacağını biliyordu aslında ama bundan sonra kimseye bir şey hissedeceğini sanmıyordu.
İçindeki Pelin ile boğuşuyordu durmadan, ona karşı hislerinin acımak, vicdan azabı, huzur, aşk, özlem karmaşası bir şey olduğunu anlıyordu ama bir arada olmayacak bu duyguların hangisinin daha baskın olduğundan emin olamıyordu. Pelin’e acımak ona yapılacak en büyük haksızlık olurdu. O küçücük ve narin bedeni ile hayata dimdik durabilen bir kahramandı. Bu haliyle ancak gurur duyulabilirdi. Acınmayı değil, acısını paylaşmayı, yaralarını sarmayı hakkediyordu. Hayatı boyu ona ve ailesine yaptıklarının vicdan azabını yaşayacaktı çünkü yaşanılanlar geri dönüşü olan şeyler değildi. Onun yanında olmak, onun için bir şeyler yapmak için çırpınırken aynı zamanda varlığının ona hayatının en büyük acısını tattırdığını düşünmek çok zordu. Onu kendi açtığı yaralardan arındırmak ile onu kendinden korumak arasındaki savaş çok canını yakıyordu. Dışarıdan görünen sessizliğinin altında öyle derin çığlıklar vardı ki, bunları nasıl bastıracağını dahi bilemeden kıvranıyordu.
Ferhat bey de oğlunun yaşadığı bu derin acıyı görebiliyordu. Onunla konuşmak istiyordu ama önce kafasındaki, yüreğindekileri kendi oturtması gerektiğini düşündüğü için bekliyordu. Munise hanım şimdilik yardımı kabul etmese de Cavit aracılığı ile dükkanın işlerinin daha iyi olması için harekete geçmişti.
Munise hanım Pelin ile konuşmuş, onun mezuniyetinden sonra annesini bakımevinden çıkarıp, kendisi de oradaki işini bırakmaya karar vermişti. Kardeşi ile birlikte üçü dükkanla ilgilenirlerken, Pelin’de iş bakmaya başlayacaktı. Ev büyük olduğundan hepsinin bir arada yaşaması sıkıntı olmayacaktı ama eğer ileride Pelin evi ayırmak isterse elbette ona saygı duyacaktı.
“Munise teyze senin hakkını nasıl ödeyeceğimi bilmiyorum!” dedi Pelin sevgiyle, “Annemin yokluğunda anne oldun sen bana!”
“Kızım annenle ben yıllardır kardeş gibiyiz. Evet benim bir kardeşim var ama inan annenle ondan daha yakınız. Kardeşim kötü olduğu için demiyorum ama inan aynı karında yatan iki insan bile birbirinin aynı olmuyor. Kardeşler..” derken sustu, Pelin Tekin’i düşünmüş ağlamaya başlamıştı.
“Ah kızım ah kusura bakma işte düşünmeden konuşuyorum ben!” diyerek sıkıca sarıldı yine ona.
Zümrüt’ün babası en iyi avukatları tutmuştu davalar için, adamlar her türlü açığı, fırsatı değerlendirmeye çalışıyorlardı. Ferhat beyin çabaları ile Erdoğan’ın ifadesinin de alınması sağlanmıştı. Avukat “Akıl hastası dahi, bu sıfatı dikkate alınarak, tanık olarak dinlenebilir. Bu durumdaki tanık beyanının delil değeri tanığın sübjektif durumu dikkate alınarak takdir edilir.” diyerek, itiraz eden Zümrüt’ün ailesinin avukatını bastırmıştı. Füsun hanım Erdoğan’ın tanıklığı konusu devreye girince, çocuğu da korumak için aslına dükkanın içini takip etmek için kurduğu köşe kamerasının kayıtlarını incelemeye karar vermiş, dükkanın içinden kaydedildiği ve karanlık olduğu için net olmasa da kazanın olduğu saate camdan caddenin göründüğü anların kaydını Ferhat beye vermişti. Kayıt kaza anını net göstermese de kaçan arabanın girdiği bir kaç kareyi yakalamış, Korhan’ın bir arkadaşı tarafından temizlenince kim olduğu anlaşılmasa da arabayı bir erkeğin kullanmadığını gösterecek hale gelmişti.
Zümrüt mahkeme sırasında Korhan’ın aslında hiç bir şeyi hatırlamadığını öğrenince yeniden delirmiş, telefonla tacizlere başlamıştı. Gönderdiği mesajlar hemen avukata verilmiş ve aralarındaki dava da delil sayılınca, babası kızın akli dengesinin yerinde olmadığına dair bir rapor almak zorunda kalmıştı. Kendilerini kurtarmak için avukatlarına doğru dürüst danışmadan apar topar aldıkları bu rapor, Ferhat bey tarafından diğer davaya da dahil edilince işler iyice Zümrüt’ün aleyhine dönmüştü.
Sonunda Tekin’in davasına Zümrüt’ün doktoru çağrılmış, adamcağız başının belaya gireceğini öğrenince, Korhan’ın psikolojik sorunları olmadığını, bunları Zümrüt’ün babasının baskısı ile söylemek zorunda kaldığını ancak hafıza kaybının gerçek olduğunu söylemişti. Bununla birlikte Zümrüt’ün nörolojik sorunlarının raporlandığından daha fazla olduğunu itiraf etmişti.
Ferhat bey ve Ruşen hanım davanın her aşamasında hop oturup, hop kalkarken, Korhan sessizliğini korumaya devam ediyordu. Onun için içindeki savaş o kadar gürültülüydü ki, dışarıdaki savaşa dahil olamıyordu. Daha fazla kötülüğünü yüreğinin kaldırmayacağını düşünüyordu zaten.
Tüm bu karmaşa sürerken zaman su gibi akıp geçmiş, Pelin diplomasını almış, Kudret hanım eve çıkmıştı. Ona evin satıldığını söylemek zorunda kaldıklarında önce üzülmüş, sonra kızının başka çaresi olmadığını anladığını söyleyerek konuya bir daha dönmemişti. Munise hanım da işinden ayrılmış on beş yıldan uzun çalıştığı için tazminatını da alarak Kudret hanımla birlikte dükkanda çalışmaya başlamışlardı. Dükkana dönmek ve Munise hanımlarla olmak Kudret hanıma çok iyi gelmiş eskisi kadar olmasa da gücünü geri kazanmıştı. İş hanındakiler de onun dönüşüne ne kadar memnun olduklarını tek tek gelip söylemişler, neye ihtiyaçları olursa koşacaklarının altını çizmişlerdi. Hatta dükkan sahibi bile onun dönüşü ile ziyaretlerine gelmiş, işlerini toparlamaları için bir yıl onlardan kira almayacağını açıklamıştı.
Tabi hiç kimse bu bir yıllık kirayı Ferhat beyin ödemiş olduğunu bilmiyordu. Ev sahibini bunun duyulmaması konusunda sıkı sıkı tembihlemişti.
(devam edecek)