Pelin’e sakinleştirici verilip, perdeli bir bölmeye alınmıştı. Korhan annesi ve babasını kontrol etmesi için Cavit’i geri göndermişti. Ferhat bey o kadar öfkelenmişti ki bir türlü sakinleşemiyordu. Ruşen hanım kendini bırakmış tansiyonu yükselen kocasını sakinleştirmeye uğraşıyordu.
“Şeytan girmiş bu kızın içine! Bir insan nasıl bu kadar kötü olabilir. Bir insan gencecik bir cana kıyıp nasıl bu kadar duyarsız kalabilir?”
“Sakin ol Ferhat, böyle insanlar çoğaldı ne yazık ki!”
“Ne yapayım Ruşen böyle insanlar çoğaldı diye mi avutayım kendimi?”
“Hayır tabi ki, zavallı Pelin. Kızcağız şok üzerine şok yaşıyor! O ne yapsın?”
“Ben de onu diyorum ya! Kızı evimize getirdim korumak için daha beter oldu her şey. Bizim ailemizin bu kız ve ailesine verdiği zarar telafi edilemez!”
“Bizim ne suçumuz var?”
“Bizim suçumuz bu olayın içinde olmak ve durumu biraz olsun düzeltmek isterken daha beter etmek!”
Korhan o sırada Pelin’in yanında kızın solgun yüzünü seyrediyordu. Hep karanlıkta oturdukları için onu bu kadar yakından görme fırsatı hiç olmamıştı. Dupduru bir yüzü vardı. Gencecik görünüyordu ama gönlü çok yorgun ve kırgındı. Önce babasını, sonra gencecik kardeşini kaybetmiş, annesi ile ayakta kalma mücadelesi verirken şimdi bir de kardeşinin katillerinin elinde bir oyunun içinde bulmuştu kendini.
“Biz sana ne yaptık?” dedi ağlamaklı bir sesle yeniden, “Bizi affedebilecek misin? Sana yaşattıklarımızın izlerini silebilecek misin? Biliyor musun benim hiç kardeşim olmadı, hiç kardeşim ölmedi, babamı da kaybetmedim. Anneme bir çocuk gibi bakmak zorunda kalmadım. Hayat hep hazır sunuldu önüme. Ben ders çalışırken annem odama yemeğimi getirirdi, babam harçlığımı bol tutardı. Mezun olduğumda bir iş yerim olacağının güvenine sahiptim. Öyle de oldu. Senin yaşadığın büyük acıları ve mücadeleleri vermedim. Senin kadar cesur hiç olamadım. Yıkıldım. Öyle zayıfım ki zihnim o geceyi benden saklıyor. Hatırlamayı ben istemiyorum belki! Bir korkak olduğum için gerçekle yüzleşemiyorum belki!”
Korhan bir yandan konuşuyor bir yandan hıçkırarak ağlıyordu. Gözleri Pelin’in narin parmaklı eline takıldı. Kendi kocaman ellerine baktı, “Bu küçücük ellerle sımsıkı tutunmuşsun hayata ben bu kocaman ellerle aciz bir çocuk gibiyim. O gecenin ardından hatırlamasam bile polise gidip bizi ihbar etmeyecek kadar aciz bir adamım ben. Sırf Zümrüt’ün babasının savurduğu tehditlerle sindiğime inanamıyorum şimdi. Yine bile polise gidip her şeyi anlatma cesaretimiz olmadığı için bu kararı sana bırakmayı düşündük bir de! Bir sana bir bana bakıyorum şimdi, inan çok utanıyorum. Keşke zamanı geri alabilsem, keşke o geceye geri dönüp, canın kardeşini senin kollarına geri verebilsem. İnan bunun için kendimi vermem gerekse yaparım şimdi.”
Sandalyesini ona doğru biraz daha yaklaştırdı sonra ve elini tuttu Pelin’in, “Sana bunca şey yaptıktan sonra bile yine senin yanında bulduğum o sessiz huzuru özlüyorum. Şimdi burada senin yanında aynı huzuru hissedebilecek kadar arsızım üstelik. Göz kapakların açıldığında bana nefretle bakacağını bildiğim gözlerine rağmen keşke yanında aynı huzuru sana verebiliyor olsaydım ben de. Sonsuza kadar sırf huzurun bozulmasın diye yanında beklerdim o zaman. O zaman belki adayacağım bir ömürle senden çaldıklarımın boşluğunu bir nebze olsun doldurabilirdim. Kendimden eksilmek istiyorum senin için, bunu gerçeği bilmeden önce hissettiklerimle karıştırıyorum şu an biliyorum. Kafam karma karışık! Kim olduğunu bilmeden de, bilerek de hep yanında olmayı istiyorum galiba ben! İmkansızı istiyorum kendim için”
Korhan bir süre daha ağladıktan sonra Pelin’in eli elinde, başı kızın üzerinde uyuyakalmıştı. Pelin uyandığında gördü onu, geceden kulağına çalınan bir kaç cümle dönüyordu zihninde. Bir şeyler dinlemişti ama gözlerini açana dek bunları hayalinde gördüğünü sanmıştı. Başı üzerinde uyuyan Korhan’ın ağlamaktan kızarmış göz altlarına baktı. Sonra geceyi ve kardeşini hatırladı, sessizce çekti elini ve Korhan’ın başını yatağın üzerine kaydırıp kalktı.
Hemşire Korhan’ı uyandırdığında Pelin taburcu olup gitmişti bile. Korhan çok kötü hissetti kendini ama yapacak bir şey yoktu. Kız haklıydı ve onu bir daha görmek isteyeceğini bile sanmıyordu. Bir taksiye binip eve döndü, olanları anne ve babasına anlattı. Onlar da bütün gece uyumamışlar, en son gece yarısından sonra Korhan ile mesajlaşıp Pelin’in durumu hakkında bilgi almışlardı.
Kahvaltı masasının başında üçü derin bir sessizliğe bürünmüşlerdi. Hiç biri şimdiki adımın ne olması gerektiği hakkında emin değildi. Fikriye onları rahat bırakmak için yatak odalarına geçmiş oraları toplamaya başlamıştı.
“Ben polise gideceğim!” dedi Korhan, “Dosyayı yeniden açtıracağım ve olanları anlatacağım!”
“Ben de seninle geleceğim!” dedi Ferhat bey hiç itiraz etmeden, “Bunu çoktan yapmış olmalıydık!”
Ruşen hanım gözleri dolu dolu başıyla onayladı onları, “Artık ne olacaksa olsun!”
Baba oğul birlikte kaza raporlarının tutulduğu karakola gittiler, her şeyi başından sonuna kadar anlattılar. Dosya yeniden açıldı ve ifadeleri dosyaya eklendi. Ferhat bey kendi konuştuğu insanların da anlatımlarını ve isimlerini yazdırdı. Bir saat sonra Zümrüt ve ailesi karakola çağrılmışlardı.
Pelin hastaneden çıkıp bahçedeki küçük eve gidemeyeceği için Munise hanımın yanına gitti doğrudan. Kadıncağız kızın halini görünce paniğe kapıldı “Ne oldu sana, başına bir iş mi geldi yoksa?” korkuyla. Kız göz yaşları içinde olanları bir bir anlattı Munise hanıma.
“Bu kadar iyiliğin nedeni buymuş yani?” dedi şaşkın ve bitkin bir ifadeyle.
“Evet!” dedi Pelin ağlamaya devam ederek.
“İyi ama kızım bu insanların bir suçu yokmuş anladığım kadarıyla! Annen ve senin için de çok şey yapmadılar mı?”
“Kafam çok karışık Munise teyze! Ne yapacağımı bilmiyorum!”
“Canım benim öyle haklısın ki!” diyerek sımsıkı sarıldı kıza Munise hanım, “Annene bilmeyecek bunları zaten, bize gelirsin. Eşyalarını gider alırım ben evden, zaten kendimize bir hayat kuracaktık, başlayalım işte ne bekliyoruz?”
“Tamam!” dedi Pelin kendini kadının sıcacık sarılışına bırakmıştı, uzun zamandır o kadar ihtiyacı vardı ki buna.
Ferhat bey ve Korhan geç saatte eve dönebildiler o gün. Ruşen hanım endişeyle bekledi onları. Zümrüt ve ailesi karakolda da olay çıkarmışlar, Zümrüt Korhan’a saldırmış oğlanın yüzünde ve boynunda tırnak izleri açılmıştı. Ferhat bey fenalaşmış, kolonyalarla kendine getirmişlerdi. Polis Pelin’e ulaşacaktı yeniden. Şimdilik herkesi bırakmışlardı. Ferhat beyin ısrarı ile Korhan, Zümrüt ve ailesinden şikayetçi olmuştu, kandırıldığı ve saldırıya uğradığı için.
“Bu kızdan kurtulmak için kendi gibi çirkinleştirdiği her olaya katlanmak zorunda kalacağız!” dedi Ruşen hanım.
Tekin’in dosyası ve davası yeniden açıldı böylece. Ferhat bey Fikriye’ye Pelin’in tüm eşyalarını hazırlatıp, Cavit’le Munise hanıma yollatırdı onun gelmesine gerek kalmadan. Cavit kadına evde olan bitenleri anlattı ayak üstü, başından beri bildiklerini de.
“Munise hanım inanın bu aile de mağdur oldu. Pelin ve annesi için sizin aracılığınızla iyilik yapmayı sürdürmek istiyorlar!”
“Bakın beyefendi, bu insanlar çok büyük acılar yaşadılar, hepimiz bu acılardan payımızı aldık ama ateş düştüğü yeri yakar. Ben onların adına karar veremem!”
“Haklısınız, yine de yardımı siz kabul edip, onlara destek olabilirsiniz!”
“Siz şimdi gidin bunu daha sonra konuşalım, şu anda bir ihtiyacımız yok çok şükür!” dedi Munise hanım ve gönderdi Cavit’i.
(devam edecek)