Bir Bahar Hikayesi Bölüm 5

İkisinin de bekleyecek bir durumları olmadığı için, sade bir törenle kıyıldı nikahları Bahar ve Can’ın.

“Bana böyle tanışıp, evleneceğimi söyleselerdi hayatta inanmazdım.” diyordu Bahar sürekli Aysel’e. O kadar mutluydu ki, yıllardır yaşadığı en güzel günlerdi bunlar hayatının. Can rüyalarının kadını ile evlenmiş, artık ne  uykusuzluğundan, ne de yüreğini parçalayan pişmanlıklardan eser kalmıştı. Kendi ile barışmış, Adem Bey’e de gitmez olmuştu. Adem Bey nikahlarına gelip, tedavisinin mutlu sonunu görmekten geri kalmadı elbette.

Can’ın dağ evinde yaşamaya başlamalarına Taner biraz bozulmuş olsa da, haftasonları Bahar ve Can’ın onu davet etmeleri başlayınca, keyfi yerine gelmişti. Cemal beyin kızıyla da arkadaş olmuşlar, okul zamanı hafta sonun gelse de, bir an önce gitsem diye iple çeker olmuştu.

Ve nihayet Bahar’ın bir bebek beklediği haberi ile mutlulukları katlandı hepsinin. Can, “Ne o bu bebeği kıskanmayacak mısın yoksa?” diye Taner’e takılmaya başlayınca, “O benim yeğenim olacak, insan yeğenini kıskanır mı Can abi?” diye cevap veriyordu çocuk. İşin aslı, Can’ın başından Taner’e meydan okurken söylediği sözler yalan çıkmamıştı. Can karısını tek başına hiç bir yere göndermek istemiyor, birlikte girdikleri ortamlarda onun yanından beş dakika olsun ayrılmıyordu. Yeniden görüşmeye başladığı arkadaşları bile Can’ın şaka yollu karısından uzak durmaları konusunda ki mesajlarını anlamışlardı, doğrudan söylemese bile, birisi onunla sohbete girdiği zaman hemen kolunu karısının omuzuna atıyor, bir şekilde o benim mesajı vermeye çalışıyordu beden diliyle.

Bahar’ın bu kıskançlıklarla ilgili bir problemi yoktu, çünkü zaten gözü Can’dan başkasını görmüyordu. Yine de, kocasını üzmemek için davranışlarına dikkat ediyor, o olmadan Aysel’ler hariç hiç bir yere gitmiyordu. Daha önceden kendi evinden hazırladığı siparişleri, Hanife hanım ile hazırlamaya başlamışlardı. Cemal bey de arabayla teslimat yapabildiği için üçü birden bütün gün çalışıyorlardı zaten. Hanife hanım ve Cemal beyin de ortaklıkları, onlarında cebine üç beş kuruş fazladan girmesini sağlamıştı. Hepsi birden kocaman bir aile olmuşlardı gerçekten. Salim’in şehir dışında olduğu zamanlar, Taner’in okul günü değilse ikisi birden gelip kalıyorlardı Bahar’larda. Böylece mesafelerde sorun olmaktan çıkmıştı. Şimdi hayatlarına katılacak bu bebek, hepsini heyecanlandırıyordu bu yüzden. Bu kadar farklı insanı bir arada bir aileye çeviren bu evliliğin ilk meyvesi olacaktı o.

Hayatları bu beklenmedik olaylar zinciri ile mutluluğa yelken açmış ilerlerken, bir akşam üzeri, Aysel’lerin kapısına gelen bir yabancı ile farklı bir boyut kazanmaya başladı. Otuzlu yaşlarında olduğu anlaşılan adam, Aysel’lerin kapısını çalıp, Bahar’ı sormuştu ilkin, kapıyı açan Taner, bu yabancının ablasını neden aradığını merak ettiği için adamı kapının ağzında epey bir sorguya çekmiş ama, adam onunla konuşması gereken şeyler olduğunu söylemekten başka bir bilgi vermemişti.

Aysel bu gizemli yabancıdan bahsetmek için hemen Bahar’ı aramış, ama ikisi de onun kim olabileceği konusunda bir sonuca varamamışlardı. Mahmut amcanın eski bir alacaklısı olabileceği geldi en son akıllarına ama, adam o kadar gizemli davranmıştı ki, ne  istediğini veya niyetini anlamak mümkün olmamıştı. Taner ve Aysel, Bahar’ın artık burada yaşamadığı dışında bir bilgi vermemişlerdi elbette adama. Adam da teşekkür ederek ayrılmış, ama ayrılırken bir telefon numarası bırakmıştı, görüşürlerse ona vermeleri için.

Aradan bir kaç hafta geçtikten sonra, hepsi unuttular bu gizemli adamı. Doğuma çok az zaman kalmıştı zaten, bebek için hazırlıklar son sürat devam ediyordu. Odası ayarlanmış, eşyaları alınmış, yıkanmış, ütülenmiş ve odasına yerleştirilmişti. Hatta kız olacağı belli olan bebeğe Taner bir isim bile koymuştu artık. Bebeğin adı Cansu olacaktı, çocukluğundan beri en sevdiği isimdi Taner’in Cansu. Bir kız kardeşi olsaydı onun için bulmuştu aslında bu ismi ama, madem bir kız yeğeni olacaktı o zaman onun adı mutlaka Cansu olmalıydı. Bahar ve Can’ın bir itirazı olmadı bu isime, hatta Can içinde kendi adı da geçtiği için mutlu oldu.

Can’ın şehir dışında halletmesi gereken işleri olduğu için, doğumdan önce gidip halletmek istiyordu ama, karısından da bir türlü ayrılamıyordu. Bu yüzden son zamana kadar öteleyip durmuştu. Ama kızı doğduktan sonra hiç gidemeyeceğini düşündüğü için, sonunda Hanife hanım ve Cemal beyi ve tabii Taner’i sıkı sıkı tembihleyerek gitmeye karar verdi. Ne olsursa olsun, Bahar’ı hiç yalnız bırakmayacaklardı. Aradığı zaman hepsinin telefonları ulaşılır durumda olacaktı. Duymadım, görmedim anlamazdı. bahar’ın toru topu bir haftalığına gideceği halde, herkesi bu kadar tembihlemesine gerek olmadığını söylemesine rağmen, o yine de defalarca tekrarladı herkesin yapacaklarını. Aysel’e bir şey demiyordu çünkü o zaten işe gidiyordu ama, haftasonu Taner ile gelip Bahar’ın yanında kalmaları için Salim ile de konuşmayı ihmal etmedi. Artık herkes Can’ın huyunu öğrendiği için, itirazsız kabul ettiler söylediklerini. Bahar hamile kaldığından beri iyice üzerine titrer olmuştu karısının.

Nihayet karısının emin ellerde olduğuna ikna olup, ayrıldı şehirden. Gizemli adamın yeniden ortaya çıkışı Can’ın gittiğinin hemen ertesi gününe denk gelmişti. Bu kez Bahar’ı aramıştı cep telefonundan, “Sizinle mutlaka konuşmam gerek, lütfen benimle sizin seçeceğiniz bir yerde buluşun.” diyordu adam ısrarla. Aysel ve Taner ona Bahar’ın numarasını vermemişlerdi ama bu adam bahar’ın eskiden yaşadığı evi, cep telefonunu kolaylıkla bulmuş ve ona ulaşmıştı. Ayrıca Can bu kadar pimpirikliyken bir de bu adamı duyarsa deliye dönerdi.

Aysel “İstersen, şöyle kalabalık bir kafede randevu ver, ben de seninle geleyim, Cemal bey götürür bizi, derdi neymiş anlarız Can gelmeden?” deyince, nasıl olduysa Bahar’da ikna oldu buna. Hanife hanım ve Cemal beye durumu anlattıklarında, Cemal bey itiraz etti bu plana, “Ben gideyim, neymiş derdi öğreneyim, sizin gitmenize ne gerek var?” dedi öfkeyle. Zaten Can böyle bir şey yaptıklarını duyarsa hepsini ipe dizerdi.

“O zaman biz de sizinle gelelim, hiç değilse uzaktan adamın kim olduğunu bir görsün Bahar, belki de tanıdığı biridir gerçekten” diye ısrar etti Aysel. Kesinlikle ortaya çıkmama koşuluyla kabul etti Cemal bey de bu yeni fikri.

Adamın numarasından arayıp ertesi gün öğlene bir randevu verdi Bahar, şehrin en kalabalık kafelerinden biriydi burası. Cemal bey kafeye girecek adamın derdi neymiş öğrenecek, ona göre Bahar ile Aysel ortaya çıkacak ya da çıkmayacaktı. Taner’i bu konudan hiç haberdar etmediler, çünkü çocuğun anında Can’a yetiştireceğini hepsi biliyordu. Onun okulda olduğu bir saat seçildi buluşma için.

Durup duruken ortaya çıkan bu küçük macera, hepsini heyecanlandırmıştı aslında. Bahar’ın hamileliği konusunda en çok endişelenen Cemal beydi. Hanife hanım da onlarla gelmek istese de, Cemal bey, Can’ın evden arama olasılığına karşılık kabul etmedi kadının isteğini. Hepsinin birden çıktığını anlarsa, meraklanırdı Can. Zaten neredeyse saat başı hepsini arıyor bilgi alıyordu sırayla.

“Senden ayrıldığımdan beri uykusuzluklarım yine başladı, çok özledim seni, işlerimi bitirip hemen kızımın ve senin yanına geleceğim” diyodu telefonda sürekli Bahar’a.

Cemal bey arabayı kafenin hemen önüne parketmişti buluşma saati geldiğinde, kafenin geniş camlarından içerisi kolaylıkla seçilebiliyordu. Bahar ve Aysel arabanın camından içeridekileri incelemeye başladılar hemen. Aslında Cemal beyde içeri girdiğinde, gizemli yabancının kim olduğunu nasıl bileceğini bilmiyordu. Adamı gören tek kişi Aysel olduğu için, girmeden önce oturduğu yeri belirlemeye çalıştılar arabadan bakarak.

Aysel “Hah!” dedi heyecanla, “Gördüm, işte şurada sağdan üçüncü masada oturuyor tek başına Cemal bey gördünüz mü?” dedi eliyle göstererek.

Cemal bey daha adamı seçemeden, Bahar arabanın kapısını açıp inmişti bile, ikisinin şaşkın bakışları arasında eğilip, “Ben yalnız gideceğim, siz burada bekleyin.” dedi sadece. Rengi sapsarı olmuştu bir anda. Ne olduğunu anlayamayan Cemal bey ve Aysel’in itirazlarına aldırmadan arkasını dönüp girdi kafenin kapısından.

O kadar net bir ifade ile konuşmuştu ki, Bahar’dan böyle bir tavır görmeye alışık olmayan Aysel ve Cemal bey kalakalmışlardı öylece arabanın içinde.

“Neyse ki içerisi görünüyor.” dedi Aysel canı sıkılmış bir şekilde, “Hayır nesi var bunun anlamadım, aman gözünü ayırma Cemal Bey”

“Ayırır mıyım, hangi akıla uyup geldik ki buraya!” diye elini vurdu direksiyona hızla. Eli arabanın kornasına denk gelince, kocaman bir ses çıktı bir anda, arabanın hemen önünden karşıya geçmek için bekleyen yaşlı adam bir karış yerinden sıçradı bu sese, sonra arabanın yanına gelip Cemal beye bağırmaya başladı.

Cemal bey bir anda ne olduğunu anlayamadan, yaşlı adamın arabanın kapısını açmaya çalışıp bağırmaya başlamasıyla kaldırımda yürüyenlerde arabanın etrafına toplanıp söylenmeye başladılar bu terbiyesizliğe. Kalabalık yüzünden içeriyi bir türlü göremeyen Aysel, Cemal beye yardım etmek için adam ve kalabalığa laf yetiştirmeye başlayınca en az on beş dakika sürdü adamı ve kalabalığı ikna edip dağıtmaları. Adam ikna olup, yoluna gidince, ikisi de kafeden içeri bakmaya çalıştılar hemen ama, az önce adamın oturduğu yerde ne Bahar, ne de adam vardı şimdi.

Cemal bey panikle fırladı arabdan ve kafenin içine koştu hemen, Aysel’de onlar kalabalıkla uğraşırken kapıdan çıkıp gittiler mi diye etrafa bakınmaya başladığı sırada gördü az ilerideki ambulansın hemen önündeydi adam, o içeri girip Cemal beyi çağırana kadar ambulansın kapıları kapandı ve hareket etti.

İkisi de öyle paniğe kapılmışlardı ki, ambulansa bindirilenin Bahar olup olmadığı konusunda kararsız kaldılar bir süre, ya onlar buradan ayrıldıktan sonra Bahar gelirse ne olacaktı. Aysel parmakları titreyerek Bahar’ın telefonunu çaldırıyordu ama, açılmıyordu telefon bir türlü.

Sonunda ambulans gözden kaybolmadan, arabayı hareket ettirdi Cemal bey ve peşinden gitmeye çalıştı. Bu gün her şey öylesine ters gidiyordu ki tam hareket ettikleri sırada bastonuyla önlerinden geçen bir başka yaşlı adamı beklemek zorunda kaldırlar. Az önceki yaşanılanları hatırladıkları için, yine bir olay çıksın istemiyorlardı. Onlar hareket edene kadar ambulans köşeyi dönüp gözden kaybolmuştu bile.

Tam bu karmaşanın üzerine Cemal beyin telefonu çalmaya başladı, arayan Can’dı. Açsa bir türlü, açmasa bir türlü bir durumdu, kokuyla ön koltuğa geçmiş olan Aysel’in yüzüne baktı Cemal bey, ne diyecekti şimdi Can’a.

“En iyisi doğruyu söylemek.” dedi Aysel, eğer söylemessek sonradan daha kötü şeyler olabilir dedi endişeyle. Cemal bey, Can’ın öfkesini tahmin ettiği için, telefonu uzattı Aysel’e, “O zaman sen söyle bacım, ben söyleyemem, ben de ambulansı takip edeyim.” diyerek arabayı çalıştırdı. Telefonun beşinci çalışında açtı Aysel telefonu. Cemal beyin telefonunu açan Aysel olunca direkt sorguya çekmeye başladı Can zaten. İşleri erken bitmişti, uçağa binmek üzere olduğunu haber vermek için aramıştı, bir saat sonra şehirde olacaktı. Bu açıklamanın ardından artık saklamanın zaten mümkün olmadığını anlayan Aysel, her şeyi bir çırpıda anlattı Can’a. Telefon kısa bir sessizlikten sonra Can’ın buz gibi çıkan sesinden sonra kapandı, “Geliyorum, ambulansın peşinden ayrılmayın!”

Neyse ki, ambulansı hastaneye varaman yakalamayı başarmışlardı, daha ambulans durur durmaz, ikisi de arabayı bırakıp fırladılar oraya doğru. Gerçekten de kapıları açılan ambulanstan çıkarılan Bahar’dı, yanında da o gizemli adam vardı yine. Cemal bey oraya varır varmaz, adamın yüzüne okkalı bir yumruk indirdi önce, adam nereden geldiğini anlayamadığı bu yumrukla sendeledi olduğu yerde, ama garip bir şekilde hiç bir şey söylemedi. Çenesini tutarak sedye ile içeri götürülen Bahar’ın peşine takıldı dönüp. Cemal bey ve Aysel’de öyle. Bahar’ın suyu patlamıştı kafedeyken, hemen ambulansı aramışlardı, bebek geliyordu, tüm öğrenebildikleri buydu. Başka bir problem yoktu Bahar’da, bebekte gayet iyilerdi. Onu hemen doğumhaneye alacaklardı şimdi. Bebeğin geldiğini duymak iyice artırdı heyecanlarını Aysel ve Cemal beyin. Aysel yanımızda hiç eşyası yok diye debeleniyordu koridorda. Cemal bey eve gidip eşyaları getirmeliydi bir an önce.  Gizemli adam koridorun diğer ucunda bekliyordu onları izleyerek. Cemal bey adamı evire çevire bir güzel dövmek istiyordu ama, eve gitmesi gerektiği ortadaydı.

“Ben gidip eşyaları alayım, sen de indiyse Can’ı ara yerini söyle, bu adamdan da uzak dur!” dedi adamın duyabileceği bir şekilde Aysel’e. Aysel ne hissedeceğini şaşırmıştı heyecandan, Taner’in de anahtarı yoktu ve geldiğinde kapıda kalacaktı çocuk. “Neyse onu sonra arar anlatırım” diye düşünerek Can’ı aradı hemen. Henüz telefonu kapalıydı, demek uçak alana inmemişti daha.

(devam edecek)

Bir Bahar Hikayesi adlı hikayenin diğer bölümleri için linklere tıklayınız

Bölüm 1

/https://gulserenkilincyazar.com/2018/04/24/994/

Bölüm 2

https://gulserenkilincyazar.com/2018/04/25/bir-bahar-hikayesi-bolum-2/

Bölüm 3

https://gulserenkilincyazar.com/2018/04/26/bir-bahar-hikayesi-bolum-3/

Bölüm 4

https://gulserenkilincyazar.com/2018/04/27/bir-bahar-hikayesi-bolum-4/

Bölüm 5

https://gulserenkilincyazar.com/2018/04/28/bir-bahar-hikayesi-bolum-5/

Bölüm 6

https://gulserenkilincyazar.com/2018/04/29/bir-bahar-hikayesi-bolum-6/

Bir Bahar Hikayesi Bölüm 5’ için 6 yanıt

    1. Sizlerden bunu duymak harika bir şey, eskiden gazetelerde hep hikaye köşeleri vardı, keşke yeniden olsa da ben de talip olabilsem, gazeteyi hikayeleri için de alırdık, ne güzel günlerdi

      Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s