Peter Pan

Arka bahçede oynarken rastlamıştı ona, çalıların arasına girmiş ürkek gözlerle onu seyrediyordu. O sırada tahta sıraya oturmuş bebeğinin saçlarını tarıyordu. Bebeğin saçları çok dolaştığı için tarak bir türlü aşağı doğru kaymıyor, her defasında tarağın üzerinde naylon saçlar birikiyordu. Gözlerindeki ürkekliği onun bu halini görmesine bağlamıştı. Henüz yavruydu ve elindeki şeyin tüylerini yolan bir canavar olduğunu düşünmüştü muhtemelen kedicik onu öyle görünce. 

Onu görür görmez, bebeği bırakıp elindeki tarakla ona doğru gitmişti. Taraktan sarkan naylon saçlarla ona yaklaşan bu insanın niyeti ne sanmıştı kimbilir? Onun da tüylerini yolacağını düşündüğünden emindi. 

Tam üç gün sürmüştü ona zarar vermeyeceğine ikna etmesi bu yüzden. Eli taraklı bir canavar olmadığını, sadece onu sevmek istediğini, hatta ekmek doğranmış bir kase sütü onun için getirdiğini anlatıp durmuştu ona. 

Üçüncü günün sonunda sütü çalıların önüne bırakıp, sıraya oturmuştu yeniden. Konuşmalarına oradan devam etmişti ve nihayet küçük gövdesini çalılardan çıkarıp kaseye gitmiş, büyük bir iştahla bütün sütü ve ekmekleri yemişti kedicik. O kadar mutlu olmuştu ki, yeniden çalılara kaçacak diye tahta sıradan hiç kıpırdamamış, ama konuşmaya devam etmişti. 

Bu zavallı yavrunun bir annesi yoktu herhalde, çünkü olsa böyle tek başına dolaşmasına izin vermezdi. O da zaten plastik bebeklerin annesi olmaktan sıkılmaya başlamıştı. Kedicik kabul ederse seve seve onun annesi olurdu. Ayrıca onun annesi olacaksa kediciğin bir ismi de olmalıydı. Peter Pan hikayesini biliyor muydu kedicik? Peter Pan onun gibi sahipsiz bit yavruydu, kendi gibi çocuklarla var olmayan bir ülkede yaşıyor, tıpkı kendisi gibi küçük bir kız onlara annelik yapıyordu. Bu yüzden kediciğin adı Peter Pan olmalıydı. 

Ertesi gün Peter Pan yine kasedeki sütü iştahla bitirdi. Bu defa ona hikayeyi daha iyi anlatmak için Peter Pan kitabını da getirmişti. Emindi ki tüm hikayeyi bilse onun ne demek istediğini anlayacak hikayeyi sevecekti. Aslında Peter’in perisi ile de tanışsın diye peri bebeğini de getirecekti ama yine ilk karşılaştıkları günkü tarak hikayesini hatırlayıp kaçacağından çekindiği için getirmemişti. 

Peter Pan sütünü içerken ona kitabı gösterdi. Sonra açıp resimlerindeki hikayeleri tek tek anlatmaya başladı. Annesi çoğu zaman o yatmadan önce bu hikayeyi okurdu ona, o yüzden neredeyse ezberlemişti tüm sözleri. Ama Peter Pan’ın da anlaması için biraz kedileştirerek anlatıyordu şimdi. 

O resimlere bakarak hikayeyi anlatırken, Peter Pan ayaklarının dibine kadar gelmişti. Bu hikayeyi seveceğini biliyordu. Kitabı yavaşça sıranın üzerine bırakıp, eğildi ve sıkmamaya çalışarak onu tutup kucağına aldı. Parmağıyla yavaşça başının üzerini okşamaya başlayınca, Peter Pan’da direnmeyi bırakıp bacaklarının üzerine bıraktı kendini. 

İşte artık arkadaş olmuşlardı. Ona tüylerini asla taramayacağına söz verdi. O bir yanlış anlaşılmaydı, ama eğer sevdiyse ona her zaman kitap okuyabilirdi. Hatta onu eve götürmeyi bile düşünüyordu. Bir yavrunun tek başına var olmayan ülkede gezmesi tehlikeli olabilirdi. Çünkü ona henüz bahsetmediği Kaptan Kanca her an ortaya çıkıp zarar verebilirdi. 

Kucağında minik kediyle evlerinin kapısında annesine de bütün bu hikayeyi anlatması gerekmişti. Evet ona götürmesi için günlerdir kase ile süt hazırlıyordu annesi ama, artık onu eve almak zorundaydılar. Hem geceleri dışarısı çok korkunç oluyordu. Peter Pan’ın ağlamalarını annesi duymuyor olabilirdi ama o duyuyordu. Kirli diye endişelenmelerinede gerek yoktu. Teyzesinden öğrenmişti kediler yalanarak banyo yaparlardı ve Peter Pan bu konuda çok iyiydi. 

Yarım saat boyunca kapı eşiğinde aralıksız anlattıklarımı sessizce dinleyen annesi, Anne olmanın çok zor bir iş olduğunu söyledi, plastik bebeklerle evcilik oynamak değildi bu kez durum. Canı sıkılınca Peter Pan’ı kaldırıp atamazdı. Onun her şeyiyle ilgilenmek ve düşünmek zorundaydı. Kediler insanlar gibi değildi, bazen kendi canının istediğini yapacaktı. Ayrıca aşı olması da gerekti, doktora gitmeliydi. 

Annesini aşı kelimesini onun yanında kullanmaması için uyarmak zorunda kalmıştı. Yoksa korkup yine kaçacaktı, günlerdir onu ikna etmek için uğraşmışken, şimdi aşıdan korkup kaçmasını istemiyordu. Annesi aşının ne olduğunu bilmediği için anlamayacağını bu yüzden endişelenmemesi gerektiğini söyledi. 

İkisi bir süre karşılıklı kapıda beklediler, annesi yavruya uzanıp onu biraz sevdikten sonra, bizimle yaşayabilir sanırım diyerek kapıdan çekilip içeri girmesini işaret etti. 

Bu anlattıkları yaşanalı tam üç yıl olmuştu. Peter Pan üç yıldır onlarlaydı. Onu gerçekten çok seviyorlardı. Komşularından öğrendiklerine göre Peter Pan’ın annesini araba ezmişti. Kardeşleri de birer birer kaybolmuştu, kimse başlarına ne geldiğini bilmiyordu ama, onların da sahiplenilmiş olmaları mümkündü. 

Havalar yine soğumaya başlamıştı, sokakta daha evsiz, bakımsız ve aç kaç hayvan dolaşıyordu kimbilir?

Keşke hepsi Peter Pan kadar şanslı olabilselerdi. 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s