Bu olur olmaz yerlerde ortaya çıkan heyecanı, ona hep zor anlar yaşatırdı. İşte yine koltuk altları ve alnı terliyor, muhtemelen yüzündeki pembelik de giderek artıyordu. Aldığı notları okuyup, tekrarlamaya çalışırken, kağıdı tutan elinin titremesine engel olamıyordu. Eğer sakinleşmeyi başaramassa, sesi de titreyecekti muhtemelen.
Serinlemek için not kağıtlarını yüzüne doğru yelpaze gibi sallayarak, derin bir “Ohh!” çekti. Bu böyle olmayacaktı, eğer heyecanını yenemesse onca hazırlık sırf bu yüzden boşa gidebilirdi.
Beklediği koridorun sonundaki pencereye doğru yürüdü. Pencere koridorun hava alması için hafif aralık bırakılmıştı. Kanadı sonuna kadar açıp, dışarı doğru eğildi. Öğrendiği gibi üç kez burnundan derin nefes alıp, ağzından verdi. Heyecandan sanki burnu nefes almayı unutmuş gibi yeterli havayı çekemiyordu. Geri çekilip biraz bekledi, sonra eğilmeden yeniden derin bir nefes çekip, diyaframına doldurdu. Vermek için acele etmeden biraz bekledi. Derin nefesleri tekrarladı. Durdu, işe yaramış gibiydi, nabzı yavaşlamıştı en azından.
Sonra yine öğrendiği gibi gözleriyle bir ağaç aradı dışarıda. Pencerenin hemen ilerisinde kocaman bir fıstık çamı görünce mutlu oldu. Büyük ve gösterişli ağaçları her zaman severdi. Aslında bütün ağaçları severdi ama nedense bu büyük ağaçlar daha huzurlu gelirdi ona. İçinden ağacı selamladı ;
“Merhaba sevgili ağaç, şu an senin dingin ve güvenli enerjine ihtiyacım var, bir ağacın huzuruna kavuşmam için lütfen seni izleyip, örnek almama izin ver.”
Bu sözlerin ardından göğüs kafesi ile ağaç arasında pembe bir ışık hattı olduğunu imgeledi. O hattan yüreğine doğru ağacın huzurlu, bilge enerjisinin dolduğunu hayal etti. Göğüs kafesine doğru yayılan mutluluk hissi, ağacın ona olumlu cevap verdiğini gösteriyordu. Gülümseyerek teşekkür etti.
Gözlerini kapayıp ağacı düşündü, bunu yaparken onu görmesine gerek yoktu. Ağacın büyüklüğüne bakılırsa çok uzun bir hikayesi olmalıydı. Bu içinde bulunduğu binadan önce de buradaydı muhtemelen. Çok yaşamış, çok görmüştü.
Terlemesi, kalbinin çırpınması ve yüzünün yanması sona ermişti. Uykuya dalmadan öncekine benzer derin ve yavaş nefesler alıp veriyordu. Ağaç ile yüreği arasındaki o pembe köprüden gelen enerji bütün bedenine yayılıyor ve tatlı bir gevşeklik hissetmesine neden oluyordu.
Düşünceleri yavaşlamış, zihni de yüreği ile birlikte huzura ermişti. İyice sakinleştiğine emin olunca gözlerini açtı. Ağaca içinden teşekkür etti. Onların yeryüzü var oldukça bulunduğu her yerde olmaları için dua etti. Çocukluğundan beri ağaçların iletişim kurulabilir canlı varlıklar olduklarını düşlerdi. Onlara güvenirdi.
Aldığı stres yönetimi ve gevşeme derslerindeki öğretmenleri de az önceki yaptığına benzeyen alıştırmalarla onlara ağaçlar yoluyla rahatlamayı öğretmişti.
Ağaçların ve yeşilliğin çok olduğu bir manzaranın fotoğrafına bakarken bile mutluluk duyabiliyorduk. Ağaçların yeryüzünde erozyon, havayı temizleme ve işlendiklerinde sağladıkları pek çok faydaları yanı sıra, hayatlarımıza örnek olma ve ruhumuzu sakinleştirmede bize yardımcı olma gibi misyonları da vardı. Böyle söylendiğinde ağaçların, insanların ve dünyanın koruyucuları olduğunu düşünmüştü.
Aslında tüm bu öğrendiklerinin veya imgeleyip, hayal ettiklerinin gerçek olması gerekmiyordu. Önemli olan onun buna inanmak istemesi ve bu yöntemi kullandığında işe yaramasaydı.
Elindeki notlara yeniden göz attı. Az önceki kısa seanstan sonra dinginleşen ruhu ve berraklaşan zihni, not aldığı tüm çalışmasını hızla toparladı. Her şey karmaşadan düzene geri döndü. Koridorun diğer ucundan adının seslendiğini duyunca sakin ve emin adımlarla kapıya yöneldi.
Artık hazırdı, başarmaması için hiç bir neden yoktu.