Ayşegül annesinin neden bu kadar panik halinde teyzesinin yanına gitmek istediğini anlamamıştı ama itiraz etmemesi gereken önemli bir durum olduğunun farkındaydı.
“Bak Ayşegül, bu gün olanlardan kimseye ama hiç kimseye bahsetmeyeceksin anladın mı?”
“Tamam” dedi çocuk ne olduğunu anlamamış olsa da. Çağla kız kardeşinin anlattıklarını zihninde toplamaya çalışıyordu ama “cinayet” ve “katil” kelimeleri zihninde öyle fırtınalar koparıyordu ki bir türlü aklını toplayamıyordu. Bunca zaman korumaya çalıştığı ablası şimdi tam her şeyi yoluna koymuşken yeniden bir girdaba mı sürükleniyordu. Acaba bu söyledikleri zihninin bir oyunu muydu ya da? Tıpkı daha önce yaşadığı kriz gibi yeni bir kriz mi yaşamıştı?
“Neden yalnız bıraktım ki onu?” diye kendini suçladı yol boyunca, konuşmalarının üzerinden yaklaşık on dakika sonra kitapçının önündeydi. Araba daha park ederken Defne’nin gergin bir şekilde kaldırımda gidip geldiğini görmüştü.
Hızlıca parayı ödeyip, ablasının yanına koşturdu, kızına da içeri girip ablasının sandalyesine oturmasını ve onu soran olursa gelip haber vermesini söyledi. Ayşegül annesinin halinden gerildiği için itiraz etmeden bir annesine bir teyzesine bakıp kitapçıdan içeri girdi.
“Anlat haydi ne oldu?” dedi Çağla sakin görünmeye çalışarak. Defne olanı biteni yeniden anlattı kardeşine.
“Defne eminsin değil mi? Adamın biri gelip sana bunları söyledi?” dedi elinde olmadan
“Şüphe mi duyuyorsun?” dedi Defne ağlamaklı bir sesle, “Çağla bana inanmak zorundasın, anlattıklarım gerçekten oldu!”
“Sana elbette inanıyorum ama anlamlandıramıyorum henüz! Biz en iyisi şu gazete haberini bir bulalım önce!” dedi ve ablasını da kolundan tutup, kitapçının önüne sigara içenler otursun diye koydukları banka doğru çekti.
“Merve Kaplan!” diye tekrarladı Defne, “Deminden beri haberdeki kadının adını hatırlamaya çalışıyordum!”
“Tamam harikasın, şimdi bakacağım!” diyerek telefonu cebinden çıkardı ve ellerinin titrediğini ablasından saklamaya çalışarak kadının adını, gazetenin adını ve inşaat projesinin adını arama motoruna yazdı. İlgili gazete ile birlikte bir kaç ulusal gazetenin de linki ekranda listelendi ve Hürriyet gazetesinin linkine tıkladı. Gözlerine inanamıyordu, adamın Defne’ye gösterdiği gazete kupüründeki haberdi bu. Hızlıca tüm haberi okudu. Defne’de kardeşinin omuzundan eğilmiş onunla birlikte haberi bir kez daha okuyordu.
“Gördün mü gerçek!” dedi korkuyla, “Biz o kadını öldürmüş olmalıyız!”
“Dur bakalım acele karar verme! Sakince düşün lütfen hikayeyi yazarken bir şeyler mi hatırladın? Nereden aklına geldi bu sahne? Belki de sen de haberi okudun olamaz mı? Sadece bunu hatırlamadın ve hikayenin akışı sırasında kendin düşündün sanarak romana ekledin! Olamaz mı?” dedi gözlerini kocaman açarak. İkisi de sessizce birbirlerine baktılar. Olabilirdi elbette. Hatta o kadar ikna olmak istiyorlardı ki endişeleri bir nebze olsun azalmıştı.
“Evet!” dedi Defne kendiyle konuşur gibi, sonra endişe yüzüne yeniden yerleşti “İyi ama haber olayın nasıl olduğunu anlatmıyor ki? Benim romanın anlatıyor! Kadının ayakkabılarının nasıl çıktığını bile anlatıyor hem de!”
“Tamam ama haberde ayakkabılardan bahsediyor, belki sen haberi olurken aklında olayı canlandırıp bir olasılık ürettin ve bu da zihninde kaldı!”
“Peki olayın tam da krizden bir gece önce olmasına ne diyorsun o zaman?” dedi Defne, “Bu da fazla bir tesadüf değil mi? Bunu adam bilmiyor bile üstelik!”
“Evet o kısım biraz tuhaf!” dedi Çağla düşünceli düşünceli, “Eğer adam doğruyu söylüyorsa, Mithat gerçeği biliyor olmalı, bu da neden seni bir türlü bırakmak istemediğini açıklıyor ve ilaç kullanmanda ısrar etmesini.”
“Hatırlamamı istemiyor!” dedi Defne heyecanla
“Evet bu olabilir ama bu olasılık kadına sizin çarptığınız olasılığına inanmamız anlamına geliyor!”
“Kazadan sonra olanları hatırlamıyor olmam Mithat’ın işine gelmiş olmalı! Aman Tanrım ben o zavallı kadını dere kenarına atmasına yardım mı ettim?”
“Romanda öyle söylemiyorsun?”
“Evet ama neyi ne kadar hatırladığım açık değil ki?”
“Dur şimdi! Konumuz bu değil aslında, asıl çözmemiz gereken adam haklıysa ki bu kupür ve romanla mahkemeye gittiğinde üzerine çok gelecekler!”
“Oh hayır! Tam her şey düzeldi derken, bu neden başıma geliyor! Bir kadın ölmüş Çağla ve ben de bu suçun ortağıyım!”
“Ertuğrul’u arayacağım, buradan kalkma!” dedi Çağla ablasına ve uzaklaşıp hemen kocasını aradı.
“Çağla sen ciddi misin?” dedi adamcağız şaşkınlıkla “Bu nasıl bir şey böyle?”
“Bilmiyorum ama bir avukata ihtiyacımız olacak görünüşe göre, ablamı çok zor günler bekliyor gibi görünüyor!”
“Adamın doğru söylediğini mi düşünüyorsun yani?”
“Yüzde yüz değil ama benim ne düşündüğüm önemli değil, kitap gazete haberini doğruluyor”
“Ama sen söyledin, Defne bu haberi okumuş da olabilir, zaten dava açıldığında Mithat’ta konuya dahil olacak!”
“Ona mı anlatmalıyız sence, bütün bunlar onun hatası ve planı ise onu neden uyaralım?” dedi Çağla
“Hayır ona elbette söyleme, eğer adam doğruyu söylüyorsa bu suçtan kurtulmak için daha kötü sonuçları olan bir plan da yapabilir!”
“Beni korkutma lütfen zaten kafam çok karıştı! Bir avukat bulup adamın haklı çıkması durumunda ne olacağını öğren lütfen! Hazırlıklı olmalıyız, adam haklı olmasa bile!”
“Peki tamam haklısın! Sen ablanı sakinleştirmeye çalış, tabi kendini de! Bir yol bulacağız!”
“Tamam seni seviyorum!” dedi Çağla bitkin bir sesle.
“Ben de seni, lütfen ikiniz de aklınızı başınızda tutmaya çalışın!”
“Tamam!”
İmza günü ertesi gün saat beşte bittiği için Çağla dönene kadar ablasını yalnız bırakmadı. Adam geri gelmedi ama kitapçıdakiler Çağla’ya Defne’nin kitabının tanıtımı için kurgulattığı sahneyi çok beğendiklerini defalarca anlattılar. Adamın o gün de gelip gelmeyeceğini de merak ediyorlardı. Yayınevinden bile biri arayıp, bu tür bir plandan neden onlara bahsetmediğini, bahsetse birlikte planlayabileceklerini söylediler. Yine Çağla’nın aklıyla kardeşi ve kocasının sürprizi olduğunu söyledi onlara, destek olmak için böyle bir sürpriz yapmışlardı. Yayınevi İzmir için de benzer şeyler yapabileceklerini bunu Ankara organizasyonu bittikten sonra konuşabileceklerini söyleyerek konuyu kapattı.
“Peki adam sahiden bir mahkeme açarsa o zaman bu kitabın geleceği ne olacak sence?”
“Bence kitabın patlayacak?” dedi Çağla gülerek, sinirleri bozuk olduğu için gülüyordu ama söylediği şeyde ciddiydi.
“Nasıl?”
“Tatlım bu kitabın için uğraşsan yapamayacağın bir reklam olacak inan bana! Şimdi düşünmemiz gereken kitap değil sensin bu yüzden!”
“Zengin ve hapiste bir yazar olacağım öyle mi? Hem de bir kitapla!” dedi Defne gülmekle ağlamak arasında.
“Hayır senin kendinde olmadığın ve bir kriz geçirdiğin, hafızanı kaybettiğini ispatlayan bir sürü rapor ve belge var! Adamın iddiası doğruysa bile seni suçlayamazlar! Zaten olayın şahidi ve anladığım kadarı ile kamera kaydı da yok! Haberi gazeteden okudum da desen ne diyecekler?”
Ertuğrul’un avukat arkadaşı da bu olaya çok şaşırmakla birlikte aşağı yukarı Çağla ile benzer şeyler söylemişti. Adam muhtemelen onu gafil avlayıp, itiraf ettirmek için bu yola başvurmuştu. Tabi Mithat’ın da söyleyecekleri önemliydi. Olayın diğer zanlısı oydu ve hastane raporları ile doğrulayabileceği bir hafıza veya akıl sorunu yoktu. O tarihte her ikisinin nerede olduklarını ispatlamaları olayı çözebilirdi.
“Evet ama hatırlamıyorum!” dedi Defne.
“Sen hatırlamıyorsun ama o hatırlıyordur!”
“Umarım biz değilizdir!”
“Umarım canım, umarım!” dedi Çağla ama içinden bir ses kadına çarpan arabada onların olduğunu söylüyordu nedense.
(devam edecek)