Günlük – Bölüm 17

Adamın açtığı davaya dair çağrının gelmesi neredeyse bir ayı buldu. Bu bir ay içinde Defne her gece kabuslar görmüştü. Rüyasında kadına çarpıyorlar ve aynı kitapta anlattığı olaylar Miyase ve Mehmet değil, Defne ve Mithat arasında tekrarlanıyordu.

“Bu sadece beyninin bir oyunu, gördüğün rüyanın gerçek olduğunu bilmiyoruz! Sen kendi yazdığın sahneyi canlandırıyorsun zihninde!”

“İyi ama zaten zihnimde olduğu için yazmadım mı?”

“Öyle bile olsa beyninin içinde her şey karışmış durumda, belki de sen orada bile değildin öyle değil mi? Belki Mithat bu olayı tek başına yaşadı ve sana anlattı!”

“Kriz niye geçirdim o zaman?”

“Evet o da doğru! Dur bir dakika kadına çarptığınıza göre arabanıza da bir şeyler olmuş olmalı değil mi? Sen bunu hatırlayamazsın tabi!”

“Evet hatırlamıyorum! Yıllarca bir gece nedensiz bir şekilde kriz yaşadığıma inandırdı beni! Peki ya hatırlasaydım Çağla? O zaman ne olacaktı?”

“Muhtemelen Mehmet’in Miyase’yi tehdit edip susturduğu gibi seni de susturacaktı!”

Defne düşüncelere daldı bir kitap yazmaya karar verdiğinden bu yana hayatı olmadık yerlere gidiyordu, belki de bu kitap yazma isteği hafızasının veya vicdanının bulduğu bir çıkış yoluydu. Gerçek dışarı çıkmaya çalışıyor ama Mithat yıllardır bu çıkışı bir şekilde bastırmaya çalışıyordu. O buradayken en büyük korkusu her şeyi hatırlaması olmuştu muhtemelen.

Defne’nin adresi hâlâ Mithat ile oturduğu ev olduğundan mahkeme çağrısı ilk olarak onun eline geçti. Karısının hakkında açılan bir davanın ne olduğuna anlam veremediği için hemen dosya numarasını alıp dava dosyasına ulaşmaya çalıştı.

Okudukça gerginliği artıyordu, “Bu da ne böyle?” diyordu kendi kendine sürekli, sonunda her şeyin bir kitap ile ilgili olduğunu okuyunca başından aşağı kaynar sular döküldü.

“Hayır! Defne hayır!” diyerek internette karısının adını ve dava dosyasında yazan kitabın adını arattı hemen. Muğla’da kitabı satan bir yer olmadığı için hemen bir tane sipariş etti.

“Hiç bir şey hatırlamıyordu! Bu nasıl oldu?” diye düşünerek hızlıca bir plan yapması gerektiğini düşündü ama onu kurtaracak planın ne olduğunu bilmiyordu. Önce Defne’nin o kitaba ne yazdığını okuması gerekiyordu. Suçlama kitapta anlatılan kaza ile gerçekte olan olayın son derece benzerlik göstermesine dayandırılmıştı.

Biraz sakinleşip, Defne’yi aradı ama Defne telefonu açmadı, gerginliği iyice arttı ama sakin olması gerekiyordu. Çağla’nın numarasını bulup onu aradı listesinden.

“Bir mahkeme çağrısı geldi Defne için !” diyerek doğrudan konuya girdi, “Bunun hakkında bir fikrin var mı?”

“Evet!” dedi Çağla derin bir iç çekerek, “Ne yazıyor? Okudun değil mi?”

“Ben bir avukatım, karım için bir mahkeme kararı gelirse elbette açıp okurum!”

“Ne yazıyor?” dedi Çağla kararlı bir sesle.

“Kitaptan bahsediyor!”

“Hepsi o kadar mı?”

“Çağla benimle oyun oynama! Geçmişte olan bir kaza ile karımın kitabındaki anlatılanların bir bağı olduğunu iddia etmişler!”

“Doğru mu peki?”

“Ne doğru mu?”

“Kaza doğru mu Mithat? Sen de bizimle oyun oynama! Yıllarca onu nedensiz bir kriz geçirdiğine inandırıp ilaçlar içirdin!”

“Ne demek istiyorsun?” dedi Mithat, Defne’nin her şeyi hatırlayıp hatırlamadığından emin değildi ama hatırladıysa ne diye bunu kitabına yazmıştı, ne yapmaya çalışıyordu bu iki kardeş?

“Defne her şeyi hatırlıyor!” dedi Çağla.

“Ne hatırlıyor?”

“O kazayı, kadına nasıl çarptığınızı ve onun nasıl kriz geçirdiğini elbette!”

“Kitabına bu kazayı ekleyerek ne yapmaya çalışıyor peki?”

“Yani kabul ediyorsun artık sen de?”

“Sen de kardeşin kadar delirmişsin!” dedi Mithat öfkeyle, “Sizin neyiniz var söylesene? Defne kitabına bir kaza yazmış diye niye gerçek olsun ki? Hatırladığını söylese bile bunun bir hayal olmadığını kim bilebilir! Onun raporları var unuttun mu? Akıl sağlığı yerinde bile değil!”

“Bu davanın ucu sana gelecek Mithat, bunları bana değil mahkemeye anlatırsın!” diyerek kapattı telefonu Çağla.

Ertuğrul, Mithat’ı çok kışkırtmamaları gerektiğini tembihliyordu sürekli, kaybedecek bir şeyi olmayan insanların neler yapabileceğini kimse bilemezdi.

“İyi ama davayı Defne açmadı ki? Ona veya bize zarar vererek eline ne geçecek?”

“İntikam!” dedi Ertuğrul, “Bırak olayı mahkeme çözsün ve onu mahkeme yargılasın! Ablanı korumaya çalıştığını biliyorum ama olayın içine bu kadar girmemelisin! Bu her şeyi olduğundan daha kötü bir hale getirebilir!”

“Haklısın!” dedi Çağla gerçekten kendini kaptırmış, hırslanmıştı. Ablasının başına gelenleri kabul edemiyordu, onun çaresizce boşluğa bakıp durmasını artık görmek istemiyordu. O kitabı yazması ve bastırması için Defne’yi zorlamıştı. İçten içe bu olanların ortaya çıkarak, hayatlarını alt üst etmesinin suçlusu olarak kendisini görüyordu.

Mithat “Defne’nin avukatı ben olmak istiyorum!” diye mesaj attığında Çağla nazik bir dille ona bir avukat tuttuklarını yazdı sadece Mithat avukatın adını sorduğunda ise cevap vermedi. Ertuğrul haklıydı ondan ne kadar uzak dururlarsa o kadar iyi olurdu.

Mithat kitabı dört saatte okudu hiç ara vermeden kitapta yazılanlar Defne’nin neredeyse her şeyi hatırladığını gösteriyordu ama o karısını biraz olsun tanıyorsa böyle bir şeyi hatırlıyor olsa bunu asla kitaba koymayacağıydı. Yine de emin olamıyordu, davaya eninde sonunda tanık olarak ve sonrasında zanlı olarak katılacağını bildiği için hazırlık yapmaya çalışıyor ama kafasını bir türlü toplayamıyordu.

Merve Kaplan bölgenin ortaokulunda matematik öğretmeniydi. Çoğunlukla maddi durumu iyi olmayan ailelerin yaşadığı bölgede ders almaya gücü yetmeyen bir kaç öğrencisinin evlerine gidip ücretsiz ders veriyordu. O akşam da yine böyle bir öğrencisi ile ders yapmış, ailenin isteği üzerine yemeğe kalmış ve arabasını servise verdiği için otobüs durağına gitmek için yürüyordu. Öğrencinin ailesi akşam Merve Kaplan’ın onların evinde olduğunu doğrulamıştı. Evli değildi, tek başına yaşıyordu. Ertesi gün hafta sonu olduğundan hafta başına kadar kimse onun ortadan kaybolduğunu anlamadı. Ertesi sabah sokak ortasında görülen kan lekesi ve ayakkabıları erkenden işine gitmek için evden çıkan bir işçi görmüştü. Bölgede herhangi bir kamera bulunmuyordu bu yüzden polis kan ve ayakkabıların kime ait olduğunu bulamadı. Lastik izleri bir kaza olduğunu gösteriyordu. Pazartesi günü okula gelmeyip haber de vermeyen matematik öğretmenlerine telefonla ulaşamayınca, acil kişi olarak kayıtlı olan ağabeyine ulaşmışlardı. Korhan beyin elinde Merve Kaplan’ın anahtarı olduğundan hemen gidip dairesine bakmış, apartman görevlisi ve komşularla konuşmuş ve son iki gündür kardeşinin ışıklarının yanmadığı ve onu girip çıkarken kimsenin görmediği bilgisine erişmişti. Bunun üzerine bir kaç arkadaşına ulaşıp, onlardan da bir şey öğrenemeyince karakola başvurup kayıp olduğunu bildirmişti. Bir kaç gün sonra inşaat işçilerinden birinin dere kenarında bulduğu ayakkabısız kadın cesedi bu iki olayla örtüşünce Korhan bey cesedi teşhis için çağırılmış ve ne yazık ki bulunan kadın cesedi, ayakkabılar ve kan lekesinin aynı olayın parçaları olduğu, zavallı kadının o gece öldüğü ve daha sonra dere kenarına bırakıldığı gerçeğini açığa çıkarmıştı. Bunca yıldır faili bulunamayan olayın dosyası bir kaç hafta önce takipsizlik kararı ile rafa kaldırılmışken, Korhan beyin kitaptan haberi olmuştu. Mahkeme kitapta anlatılan hikayenin bir karı koca olmasından yola çıkarak, bir hafta sonra Mithat’a da zanlı olarak bir çağrı göndermişti. Kitapta anlatılanlarla gerçek hikayenin örtüşmesine rağmen suçu işleyenlerin bu karı koca olduğuna dair elde bir kanıt olmadığından ikisi de tutuksuz yargılanacaklardı.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s