Hediye olayından bir hafta sonra bir akşam Hayriye hanım kendini kötü hissedip bayılınca mecburen bir ambulans çağırıp hastaneye götürdüler. Mecburen götürdüler çünkü zavallı kadının parası dışında hiç bir ihtiyacı ya da isteği ile ilgilendikleri yoktu. Bakıcı parası kesilip araba yıkamacı parasını aldıktan sonrada kadıncağızı iyice yok saymaya başlamışlardı. Neyse ki Hayriye hanımın kocasının maaşı ile bağlanmış bir de sağlık sigortası vardı. Bu yüzden hastane masrafı ödemek zorunda kalmayacaklardı. Mine’nin halasının tetkikleri yapılırken ailesinin konuşup durdukları hastane masrafı konusuna epey canı sıkılmıştı ama belli etmiyordu. Haşim güya işin başında durduğu için gelememişti. Munise hanım ile Şakir bey vardı yanlarında. Mine iki gözü iki çeşme ağlayıp duruyordu. Bir süredir halasının pek iyi görünmediğini o da düşünüyordu ama kazan dairesinin havasız ve karanlık oluşuna bağlıyordu. Önceden apartmanda da olsa bir yerlere çıkıp gelen Hayriye hanım bakıcılık işi bitince evden hiç çıkmaz olmuştu. Kazan dairesi dışında tek göz olan evleri de zaten öyle çok ışık ve hava alan bir katta değil, kazan dairesinin hemen yanında, sokaktan geçen insanların ancak ayaklarını görebilecekleri pencerelere sahipti. Bununla birlikte hem kazan dairesi, hem de evleri rutubetliydi de.
Tetkikler, dört beş saat sürdükten sonra sonuçları ertesi gün poliklinik doktorları bakacağı için onları eve gönderdiler. Gece iki gibi ancak eve geldiklerinden hepsi yatıp uyudular. Hayriye hanım yediği serum sayesinde biraz toparlandığı için onun artık iyi olduğuna kanaat getirmişlerdi. Ertesi gün Mine halası ile yeniden hastaneye gidip, kadıncağızın nesi olduğunu öğrenecekti. Hayriye hanım sabah onun dersi olduğunu bildiği için gelmesine izin vermedi. Tam da son sınıfın son zamanlarında okulu asmak hiç iyi fikir değildi. Hayriye hanım kendini gayet iyi hissediyordu, hissetmezse zaten söylerdi. Uzun uzun dil döktükten sonra Mine halasının söylediklerine ikna oldu ve okuluna gitti. Hayriye hanım da otobüse binip hastaneye. Mine okuldan gelir gelmez kazan dairesine geçip halasına nesi olduğunu sordu. Zaten ondan başka da sabahtan beri kadıncağıza nasıl olduğunu bile soran olmamıştı. Onun yüzünden gece uykusuz kaldılar diye bir de gergindiler ev halkı.
“Önemli bir şey değil!” dedi Hayriye hanım gülümseyerek, “Doktorları bilirsin öyle başlamışken her şeye bakalım demişler”
“Peki neden öyle kendinden geçtin dün akşam?”
“Yaşlıyım artık kızım, olacak öyle şeyler. Doktor da öyle dedi ‘yaşlılık hastalığı bu’ dedi
“Halacığım doksan yaşında değilsin ya ne yaşlılık hastalığı? İlaç falan vermediler mi?”
“Yok kızım yok iyiyim işte! Bak sana bir şey söyleyeceğim beni iyi dinle!” dedi arkasından. Evde henüz kimse yoktu ama yine de pencerenin aralık perdesinden salonda kimse var mı diye bir kez daha kontrol etti. Bir kez Munise hanımı aralık bıraktığı pencereden onların konuşmalarını dinlerken yakalamışlardı. O yüzden ikisi de pencereyi kontrol etmeden özel konuları konuşmuyorlardı.
“Dinliyorum” dedi Mine merakla.
“Benim amcandan kalan başka malım mülküm de var ama babana söylemek istemiyorum. Söylemeyeceğimde, çok sıkışırlarsa bir arsa daha verebilirim hepsi o! Sen de zaten artık mezun oluyorsun.” dedikten sonra çantasından katladığı bir kaç kağıt parçasını çıkardı ve Mine’ye uzattı, “Sen şimdi bunları imzalarsan ben ölünce hepsi senin olacak!”
“Ya ne ölmesi hala!” dedi Mine endişeyle.
“Kızım bak gün gün hasta oluyoruz ömürden gidiyor, ben yaşayacağımı yaşadım, sen yolun başındasın. Çok şükür Allah seni çıkardı benim karşıma, yoksa bu mirasla ben ne yapacaktım ki öylece hayır kurumlarına kalacakken öz yeğenime faydam oldu!”
“Halacığım benim ben de Allah’a şükrediyorum sen olmasan ben konservatuarı geçtim herhangi bir üniversitenin kapısından geçemezdim. Sayende oldu tüm bunlar. Neyin varsa feda ettin benim için, senin hakkını nasıl öderim”
“Hah! Ben de onu diyeceğim. Şöyle ödersin. Sana bırakacağım bu mirastan ben öldükten sonra bile ailene Haşim’de dahil asla ve asla bahsetmeyeceksin. Bu para senin. O zaman bana hakkını ödemiş olursun anlaşıldı mı?”
“Bunu duysalar zaten beni öldürüp mirasıma konmaya çalışırlar!” dedi Mine gülse mi ağlasa mı bilemeden.
“Aynen kızım, yaparlar! Hiç ailem falan deme! Ağabeyim ama maalesef ailesine girince gördüklerimden hicap duyuyordum. İyi ki zamanında yollarımız ayrılmış. Ancak seni de bunların insafına bırakamam. Haydi birileri gelmeden imzala şunları sen!” diyerek Mine’ye imzalaması gereken yerleri gösterip, aceleyle kağıtları çantasına yerleştirdi.
Ben bunları yarın avukata vereceğim. Sonra geri getireceğim ve sen eşyalarının arasında saklayacaksın aman yakalanma!”
“Tamam!” dedi Mine heyecanla. Şaşkınlıktan kağıtta ne yazdığına bile bakmamıştı.
Bir hafta sonra kağıtları Mine’ye verdi ve o da kıyafetlerinin arasına bir bohçanın içine sakladı. Mine’nin mezuniyetinin yaklaştığının ailesi farkında değildi. Allah’tan kızlarının kaç yıldır okuduğunu takip edecek kadar akılları yoktu. Onlar paraları aldığı sürece Hayriye hanımı korumasında olan kıza karışmamışlardı söz verdikleri gibi. Hayriye hanım kağıtları verirken Mine’ye mezuniyetinden ailesine bahsetmemesini tembihledi. Okula gidiyormuş gibi evden çıkıp kendine mesleği ile ilgili bir iş bulabilirdi. Eğer okulun bittiğini söylerse bunlar hayatta izin vermezdi çalışmasına. Bir yıla yakın bir yerde çalışıp para biriktirdikten sonra ayrı bir eve çıkardı. Zaten halasının parası vardı, şimdi de yapabilirlerdi ama önce ayaklarının üzerinde durmasını istiyordu Hayriye hanım. İş bulmak veya iş hayatı da kolay değildi. Mine ne kadar üniversite okumuş olsa da hayat okulunda henüz cahil bir kızdı. Mesleki eğitim hayatın sadece bir kısmını kapsıyordu.
Artık son sınıfa geldiklerinden öğretmenleri Mesut ve onu bir yarışma için hazırlıyorlardı. Bu yarışmada derece alırlarsa zaten bir çok yerden teklifler alacak ve iş kariyerlerine oldukça iyi bir noktadan başlayacaklardı. Mesut mezun olduktan sonra artık Mine’ye açılmak istiyordu.
Maalesef her şey güllük gülistanlık gidiyor zannederken mirası Mine’ye devretmesinden iki ay sonra Hayriye hanım hayata gözlerini yumdu. Mine okuldan gelip de halasının vefat ettiğini duyunca şaka yaptıklarını sandı ya da babası ile kavga etmişler ve evden gitmişti. Kadıncağız son nefesini verir vermez evde olan Haşim babası ve annesine haber vermiş ambulansla götürmüşler ama zaten evde ölmüş olduğu için kadıncağızın bedenini morga kaldırmışlardı. Mine eve geldiğinde her şey olup bitmişti bile. Hemen ertesi gün öğlen namazında da zavallı Hayriye hanımı defnettiler. Mine o zaman anladı, halasının onlardan sakladığı bir hastalığı olduğunu ve fenalaştığında onu yanında götürmek istemeyip, doktorlardan sonucu sadece kendisinin aldığını. Artık son sınavlara girmiş teoride mezun olmuş ve fiilen mezuniyetlerini kutlamaya hazırlanırken olan bu acı olay onu yıkmıştı. Kadıncağız hesaplamış gibi ölümünü bile Mine’nin son sınavlarından sonraya denk getirmişti. Onun tembihini hatırlayarak mezun olacağını evdekilere söylemedi. Kazan dairesi Hayriye hanım olmadan bom boş, karanlık ve berbat bir yere dönüşmüştü. Orada kalmaya alıştığı için yeniden içeri ailesinin yanında dönmedi Mine. Zaten içeride de yer olmadığı için bu da ailesinin işine geldi. Şakir bey Hayriye hanım ölünce ondan bir şeyler kaldı mı diye biraz araştırdı ama bir bilgiye ulaşamadı. Kadıncağızın çoluğu, çocuğu olmayınca o ölünce kalan malı mülkü onların olur diye sevinmişlerdi ama Hayriye hanımın üzerine bir banka hesabı bile çıkmadı. Mine’nin imzaladığı kağıtlar ile birlikte her şey çoktan onun üzerine geçmişti. Hayriye hanım strese girmesin diye ona ben ölünce senin olacak demişti. O yakın tarihte öleceğini bildiğinden avukata işlemleri hemen tamamlamasını söylemişti ve aslında Mine’ye verdiği evrakların üzerinde hepsi yazıyordu ama ailesi görmesin diye panikle sakladığından kağıtların ne olduğuna bile bakmamıştı, neye sahip olduğunu da bilmiyordu.
(devam edecek)