Hayriye hanımın vefatı para akışının sonu demek olduğundan Mine’nin okuyor olması artık Şakir beyin hiç umurunda değildi. Onca zaman isteyen bir sürü kişi olmasına karşılık sırf para geliyor diye hepsini geri çevirmişlerdi. Hayriye hanımın vefatından bir hafta kadar önce Şakir beyin köylüsünden oldukça zengin bir aile okumuş oğullarına istemişlerdi Mine’yi. Oğlan açık öğretim fakültesine kayıtlıydı ama mezun olmuş değildi. Mine’nin de üniversiteli olduğunu duyunca oğullarına uygun görmüşlerdi. Mezun olmamıştı ama okuduğu kadarı yeterdi zaten çalışmayacaktı. Şakir bey durumu oldukça iyi olan oğlanı geri çevirmek istemediği için kızıma bir sorayım diye oyalamıştı, Hayriye hanımın verecek başka parası yoksa zaten kızı hemen verecekti. Hayriye hanım o arada hayata gözlerini yumuverince, Şakir beyin istediği şartlar da oluşmuş oldu. Kendi kızlarını düşünmedikleri gibi Hayriye hanımın da arkasından yas tutma eğiliminde değildiler, evde bir boğaz eksildi diyordu Munise hanım taziyeye gelenlere. Kimseye kadıncağızın parasını yediklerini söylemiyorlardı elbette. Hayriye hanımın yedisi çıkınca artık yasın yeter olduğunu düşünen Şakir bey, köylüsüne kızı ile konuştuğunu haber yolladı. Aynı akşam da Mine’ye oğlandan bahsetti, “Biliyorum okuyorsun, acımız da var, seni zorlamıyoruz ama hatırı yüksek insanlar bunlar, istemesen de bir görüş, tanış” diyerek güya kızına bıraktı kararı. Mine babasından beklemediği bu tavrı görünce halasının vefatından sonra onun da acı çektiğini düşündü ve kabul etti. Bir kere tanışmakla kaybedeceği bir şey yoktu.
“Yok derse ne yapacaksın?” dedi Munise hanım gece yatmadan kocasına.
“Okumuş oğlan, eli yüzü de düzgün, gördüm ben fotoğrafını, parası da var, neyine kabul etmeyecek!”
“Sanki kızı bilmez gibi sen de!” dedi yorganı çekip arkasını döndü Munise hanım. Hayriye hanımın kızı iyice bozduğunu düşünüyordu. O gelmemiş olsa çoktan evlenmiş gitmişti Mine. Bu arada araba yıkamacıda da işler Şakir beye rağmen iyi gitmiyordu. O yüzden Mine’nin bu oğlanı beğenip, kabul etmesi şarttı Şakir beye göre ama karısı çenesini tutamadığı için ona daha bir şey demiyordu.
Bir pazar günü öğle vakti Hayrettin arabası ile Mine’yi mahalleden aldı ve birlikte bir çay içmeye gittiler. Daha görür görmez Hayrettin’in sonradan görme bir adam olduğunu anlamıştı Mine. Babası inşaat işleri ile zengin olmuş bir müteahhit. Hayrettin de babası ile birlikte çalışıyordu. Okumuş diyorlardı ama daha ikinci sınıfı bile geçememişti. Belli ki askere gitmemek için okumaya devam ediyordu. Yaşı neredeyse otuza dayanmıştı. Mine henüz tanışmamıştı ama annesi Munise hanımdan beter bir kadındı. Gelin değil kendisine kukla arıyordu. Maddi durumları iyi olduğu içinde herkese tepeden bakıyordu.
“Bir kapıcının kızını mı gelin alacaksın?” diye terslemişti kocasını daha duyar duymaz.
“Okumuş kız, ailesinin işi oysa ne yapsınlar?”
“Onlar bir şey yapmasın, biz başka kıza bakalım!”
“Konuştuk adamla canım! Sen karışma, çocuklar tanışacak!” diye yanıtladı kocası.
Hayrettin sanki kabul etmiş gibi evlendikten sonra çalışmasını istemediğini anlatıyordu Mine’ye, ayrıca babasıgilin evinde oturulacaktı. Zaten evleri o kadar büyüktü ki ayrı eve ne gerek vardı. Çocuklar olduğunda da annesi yanında olur zorlanmazdı. Öyle gezmeler tozmalar istemiyordu. Hayrettin’in annesi ile istedikleri yere gidebilirlerdi.
Mine gözlerini kocaman açmış, hayretle dinliyordu adamın hiç çekinmeden anlatıp durduklarını. Sonunda Hayrettin onay bekliyor gibi onun yüzüne bakmaya başlayınca, “Kusura bakmayın ama ben evlenmeyi düşünmüyorum!” dedi pat diye.
Hayrettin gülmekle yetindi bu söze, biraz sonra hesabı ödeyip onu da eve bıraktı. Mine adamın aksilik çıkarmadan sözünü dinlemiş olmasına sevinmişti eve gelince merakla yüzüne bakan anne ve babasına bu işin olmayacağını söyledi ve kazan dairesine geçti. Bir an önce iş bulup, kendini kurtarmak zorunda olduğu artık aşikardı. Ailesi bir kez koca bulmaya başladıysa bu olmadı başkası mutlaka birine zorlayacaklardı.
“Ben sana demedim mi?” diye homurdandı Munise hanım, “Kim bilir ne söyledi elin oğluna?”
Şakir beyin de yüzü düşmüştü ama karısına fazla yüz vermek istemedi, şimdi onun ağzına uysa kadın sabaha kadar dırdırı kesmezdi.
“Tamam ben konuşurum yarın sen merak etme!” diyerek televizyonda maç seyretmeye devam etti. Pazar günleri dükkana Haşim bakıyor o da evde dinleniyordu. Haşim hesaptan kitaptan anlamadığı için işlerin iyi gitmediğinin farkında değildi. Şakir bey kendine fazla güvendiği için dükkanı büyütmek için kredi çekmişti. Ancak dükkan büyüyünce umduğu gibi müşteri artmayınca borcu ödemekte zorlanmaya başlamıştı. Çalışan çocuklardan birini çıkarmış olsa da yine de gelen gideri karşılamıyordu. Sabaha kadar canı sıkkın bir şekilde bir o yana bir bu yana döndü durdu.
Mine ise babasının düşüncelerinden habersiz evlenme gibi bir konuyu ilk seferinde bu kadar kolay atlattığı için mutlu Mesut ile katılacakları yarışma için çalışma yapıyordu. Eğer iyi bir proje ile girerlerse gerçekten de iyi işler alma şansları çok yüksek olacaktı. O zaman halasına söz verdiği gibi bu evden çıkıp gidecek, arkasına bile bakmayacaktı.
“Merak etme halacığım!” dedi içinden ve yine göz yaşlarına boğuldu.
Ertesi gün Şakir bey dükkana yine Haşim’i yollayıp, Hayrettin’in babası ile konuşmaya gitti. Eve geldiğinde karısına “Tamam hallettim merak etme!” dedi yüzü gülerek
Munise hanım kızın ikna olmadığı bir konuda adamlarla konuşarak neyi hallettiğini anlamadığı için merakla kocasının yüzüne bakmaya devam etti.
“Kaçta geliyor kız?” dedi Şakir bey karısına cevap vermek yerine.
“Eli kulağındadır gelir şimdi!”
“İyi ona anlatırken dinlersin. Yemek ne var kurt gibi açım!” dedi sonra.
Karı koca sofradayken geldi Mine eve, “Bir tabak al da otur gel!” dedi babası. Mine’de acıkmıştı sahiden kendine bir tabak alıp yer sofrasına çöktü yanlarına.
“Hayrettin haber yolladı, çalışmana karışmayacakmış bir daha görüşüp konuşalım diyor!”
“Efendim?” dedi Mine şaşkın şaşkın bu konunun kapandığını sanmıştı.
“Hayrettin diyorum, çalışmana karışmayacak! İstersen ayrı ev de açacakmış, bir daha konuşalım diyor!”
Mine hiç beklemediği bu ikinci buluşmadan kaçmanın zor olacağını anlamıştı, “Ya pek bizden olmaz gibi!” diye geveledi.
“O ne biçim söz kız? Ne demekmiş o?” dedi Munise hanım hırlar gibi.
“Kızım haber yollamış, geri adım atmışlar, bir kez daha buluşmaya gitsen ölür müsün? Konuşacaksınız hepsi hepsi!”
“Tamam!” dedi Mine mecburen, bir kez daha buluşup oğlanı dinlemezse babası ve annesinin dilinden kurtulamazdı.
Bu sefer pazarı beklemeden bir kaç gün sonra buluştular. Hayrettin bu defa daha farklı gibiydi, inip arabadan Mine’nin kapısını açtı. Aslında Mine’yi gerçekten güzel bulmuştu, bu güne kadar annesinin ona bulduğu kızlardan çok daha güzeldi, kendine has bir havası vardı. Biraz da giyinip, süslense herkesin gözü onda kalırdı. O yüzden Şakir bey gelip babası ile konuşunca onların yaptığı planı hemen kabul etti. Yoksa annesinin bulduğu o akılsız ve çirkin Zaide ile görüşmesi gerekecekti. Kendi tabiriyle bir kaç kırığı vardı öncesinden ama onlarla zaten niyeti evlenmek hiç olmamıştı. Zengin olunca kızları onunla olmaya ikna etmek zor olmuyordu. Cüzdanın içine bakıyordu hepsi, Hayrettin’in tipine, eğitimine değil. Bu kızın ret etmesi Hayrettin’i daha da cezbetmişti.
“Fakir ama gururlu!” diyerek gülüyordu kendi kendine.
(devam edecek)
Çok güzel bir roman yadayaşanmış hikaye çok beğendim harika emeğinize. Eline sağlık. Teşekkürler merak la takip edeceğim.
BeğenLiked by 1 kişi
teşekkürler 🌸
BeğenBeğen