Gültekin, Seren’i evde bırakıp önce Mustafa’nın yanına gitti. Mustafa’nın gözü yollarda kaldığı için o arabadan iner inmez koşup yanına gitti hemen.
“Ne oldu? O iyi mi?” dedi heyecanla.
“Evet gayet iyi. Burada durumlar nasıl?”
“Sabah gelip sorular sordular ama hiç bir şey belli etmedim!”
“Aferin sana! Polisi aramışlar mı? Bilmiyorum, öyle bir şeyden bahsetmediler!”
“Tamam polis de gelse aynı şeyleri tekrarla, sakın şaşırma tamam mı? Eve gidip üzerimi değiştireceğim sonra şirkete gideceğim. Seren için bir doktor ayarladım. Ben uğrayamazsam bile telaş yapma. Fırsat buldukça gelip seni bilgilendireceğim. Yukarıdaki işlerin takibi için belki önümüzdeki bir kaç gün arkadaşım uğrayabilir. Haydi kolay gelsin!” diyerek ayrıldı Gültekin Mustafa’nın yanından.
Gönül hanım sabah kahvesini içiyordu oğlu eve geldiğinde. Gültekin hiç bir şey belli etmeden annesine geceyi sorup, yanağından öptü ve hemen duşa girip hazırlandı. Bunu hesaplamamıştı ama geceleri Seren’i o evde tek başına bırakamayacağı için bir kaç parça eşya hazırladı kendine ve çıkmadan annesine bir kaç gün arkadaşında kalacağını söyleyip, soru sormasına fırsat vermeden çıktı evden. Gönül hanım onun Dilek’in kızından sürekli kaçmasından şüpheleniyordu zaten, şimdi bu dışarıda kalmalar da başlayınca, bir kız arkadaşı olduğuna kanaat getirdi iyice. Eğer öyleyse zaten Handan ile görüşmesi için ısrar etmeye gerek yoktu aslında.
“Hayırlısı olsun bakalım!” diyerek kahvesinden bir yudum aldı.
Gültekin sadece annesine değil ağabeylerine ve şirkettekilere de bir şey belli etmek istemiyordu. Kimse onun özel hayatına meraklı değildi ama sık ortadan kaybolmasına alışık olmadıkları için merak ediyorlardı. Uzun bir süredir arkadaşının evindeki tadilatla ilgileniyor gibi Serenlerin evini gözetlediğinden işe nadiren geliyor, acil bir kaç işini halledip aceleyle çıkıyordu. Yapması veya incelemesi gereken işleri bilgisayarından bağlanarak halledebildiği için sürekli ofiste çalışması gerekmiyordu. Arkadaşları ile balığa, kampa gittiğine dair hikayeler uydursa da, bu gizlilikten annesi kadar diğerleri de hayatına bir kız girmiş olabileceğinden şüpheleniyor ve arkasından gülümsüyorlardı.
Dilek ve Handan oturmuş yapılacak en doğru şeyin ne olduğuna karar vermeye çalışıyorlardı. Öyle ya da böyle Seren’in ortadan kayboluşuna karşı kayıtsız kalırlarsa bundan fayda sağlayacakları sonucuna varılabileceğinden polise haber vermeleri gerektiği sonucuna vardılar. Eğer bu kaçışından veya kaçırılışından sonra başına bir iş gelirse kimse onları suçlayacak pozisyona sokamamalıydı.
“Belki de bizim yerimize bu işi evren halledecek!” dedi Handan, “Belki ondan ve Hakan’dan bu şekilde kurtulmuş olacağız!”
“İnşallah!” dedi Dilek, telefonu alıp polisi aramak için ses tonunu ayarladı önce ve sonra ağlayarak hasta kızının birden bire ortadan kaybolduğunu anlattı polise. Evdeki herkes bütün gün polise ifade verdikten sonra onlara haber verileceğini söylendi polis tarafından. Onu en son bakıcısı görmüştü odasına kapanmadan önce. O ana kadar da tuhaf hiç bir şey olmamış, balkon kapısı zorlanarak açılmamıştı. Ancak sadece arkaya bakan kameraların bozulmuş olması bunun planlı bir girişim olduğunu gösteriyordu. Seren’in bu işi tek başına halledemeyeceğine dair evdeki herkes hem fikirdi. Kız attığı her üç adımdan sonra en az beş dakika dinlenmek zorunda kalıyordu. Aklı tam olarak başında değildi, ancak birilerinin yardımı ile kaçmış ya da başkaları tarafından kaçırılmış olabilirdi. Saatler ilerledikçe kimsenin fidye veya benzeri bir şey için aramamış olması ise ikinci ihtimali zayıflatıyordu. Seren’in görüştüğü tek kişi Mustafa olduğu için Dilek ve Handan’ın onunla ilgili şüpheleri artmaya başlamıştı ama söylediklerine bakılırsa Mustafa’nın hiç bir şeyden haberi yoktu. Aslında ikisinin aklı bir araya gelse bunca şeyi planlamış olabileceklerine inanmak da imkansızdı.
Seren hayatında neredeyse ilk defa bir evde tek başına ve özgürdü. Gültekin gelene kadar bunun iyi ve zor yanlarını anlamak için fırsatları olduğundan, hayatına tek başına devam edebilmek için güçlenmesi gerektiğine iyice kanaat getirmişti. Hayatı boyunca işleri onun için hep başkaları yapmıştı. Zayıf bünyeli olduğundan babası onun herhangi bir zor işle uğraşmasını hiç istemediğinden sadece okula gidip, resim yeteneğini geliştirebilmişti. Doğduğundan beri yanında hep bir bakıcısı olmuş, onun yerine her şeyi düşünmüş, takip etmişti. Artık başta kendi olmak üzere kendi başına ayaklarının üzerinde durabileceğini herkese ispatlamak zorundaydı. Bunun için önce fiziksel gücünü toplamalı sonra da herkes gibi hayatın içine balıklama atlamak zorundaydı.
Gültekin akşam geldiğinde ona haberleşebilecekleri bir cep telefonu getirmişti. Onun yemek hazırlayamayacağını tahmin ettiği içinde hazır bir şeyler almıştı. Ertesi gün erkenden çıkıp ayarladığı doktora gideceklerdi. Orada tahlil ve tetkikler yapılıp uzun süreceği için yanında kalamayacak ve yeniden şirketteki işlerini halletmek üzere dönmesi gerekecek ama sonra gelip onu alacaktı.
“Hiç mecburiyetin yokken sana hem yük oldum, hem de kendini riske attın!” dedi Seren minnetle, “Ama inan bana babamın mirasından payıma düşeni alınca, hayatından çıkıp seni rahat bırakacağım ama borcumu ödemem için ne yapmamı istersen de yapacağım, ömrüm boyu borçlu kalacağım sana!”
Gültekin onun bu azimli sözlerine güldü sadece “Benim de monoton hayatıma bir macera eklendi merak etme!” dedi elindeki torbaları açıp masaya koyarken, “Baksana hayatın bir film gibi! Böyle bir maceranın göbeğine düşmek kaç kişiye nasip olabilir!”
“Haklısın, bölüm sonu canavarlarının elinden birlikte kurtulduk!” diyerek güldü Seren de, “Hayatımda ilk defa özgürüm sanırım ve bu baya iyi hissettiriyormuş!”
“Haydi yemeğini ye bakalım, doktorun yarın söyleyeceklerinden sonra babanın avukatı ile görüşmesi için kendi avukatımı yönlendireceğim. Ancak seni alıkoymakla suçlanmamak için tam olarak doğum günü bana söylemen gerekiyor!”
“Yarından sonra!” dedi Seren ısırdığı çıtır tavuğun tadı hoşuna gittiği için gülümsüyordu. Sağlıklı beslenmesi için hayatı boyu sebze ve meyve yemek zorunda kalmıştı. Okula gittiği zamanlar ancak dışarıda kaçamak atıştırmalıklar yiyebilirken, kazadan sonra hep evde olduğundan bu lezzetleri özlemişti.
“Bunca zaman seni eve kapattıklarına gerçekten inanamıyorum!” dedi Gültekin o anlatırken, “Bu gerçekten ancak filmlerde olabilecek bir şey gibi geliyor düşününce!”
“İnsanın en yakınındakiler bile para için her şey göze alabiliyorlarmış!” dedi Seren ama bunları söylerken ağzına yayılan lezzet nedeniyle hâlâ gülümsüyordu. Karınlarını güzelce doyurduktan sonra Seren ona babası ve Nusret amcasını anlattı uzun uzun.
“Nusret beyin ailesi ile hiç görüşmedin mi peki kazadan sonra?” diye sordu Gültekin.
“Aslında çok isterdim ama maalesef kapıdan dışarı bile çıkamadım. Doktor bile eve geliyordu düşünsene, evimizin sokağını bile ancak seninle çıktığımda gördüm yeniden. Beni hayattan tamamen soyutladılar. Yokluğumu herkese öğrettiler aslında ve sanırım sonunda da yok edeceklerdi!”
“Evet seni tarihten silmek istemişler belli ki, annen anneme hasta bir kızı olduğunu ve çok üzüldüğünü anlatmış aslında. Bir yandan da senin üzerinden baya prim de yapıyorlarmış yani.”
“Evet evdeki zavallı hasta kız! Belki de yıllar boyunca beni buna ikna ettiler diye düşünüyorum şimdi biliyor musun? Yani belki de ben kendimi onların aklıma soktukları yüzünden hep hasta hissettim!”
“Babanın farklı olduğunu söylemiştin ama?”
“Doğru farklıydı ama benimle uzun vakit geçiren o değildi ve dolayısıyla, annem ve bakıcım hakkımda ne söylerse ona inanıyordu!”
“İyi ama o zaman kazanın olduğu zaman gittiğiniz doktorun sonuçlarında gerçekten hasta olup olmadığın ortaya çıkmıştır öyle değil mi?”
“Evet ama kazadan sonra doktorla kimse bağlantıya geçmedi ki?”
“O da kimseye ulaşamadı belki ya da belki de annene ulaştı ama o sana bir şey söylemedi!”
“Doğru! Aslında bunu da hiç düşünmemiştim!” dedi Seren aklından dolayı hayran hayran Gültekin’e bakarak.
(devam edecek)