‘Babam yok!’ dedi çobanın oğlu, herkesin yüzü o yana döndü. Çocuğun annesi çocuğu çekip aldı arkasına bir yandan da etini bükünce bağırarak ağlamaya başladı çocuk.
‘Halim nerede?’ dedi muhtar kadına bakıp.
‘Bilmiyorum!’ dedi kadın yanaklarının içini ısırarak. Tüm köylü şüpheyle baktılar yüzüne, kesin yalan söylüyordu. Demek hain çoban Halim’di. Köylünün homurtusu yükselirken kadın iki çocuğunu çeke çeke yürüdü evine, girdi.
O girince köylü sardı Murtaza emminin başını fısıldayarak konuşmaya başladılar. Demek aralarında hainler vardı.
‘O zaman,’ dedi Muhtar ‘Her gece bir kişi nöbet tutacak!’
Hepsi onayladı. Murtaza emmiyi kahveye götürüp bacağına baktılar. Kurşun sıyırmıştı. Herkes kahramanlığından dolayı onu tebrik ediyordu.
‘Halim ya yaşıyorsa, biz buradayken altınları alıp kaçtıysa!’ dedi biri aniden.
Hepsi telaşla muhtara baktı yeniden.
‘Yürüyün gidip bakalım!’ dedi muhtar. Dizildiler harabe yoluna. Geçen gece en önde giden muhtar bu defa uyanıklık edip arkaya geçmişti. Ellerindeki yağ lambalarıyla duvarın dibini iyice taradılar. Kan ileri duruyordu ama Halim’den eser yoktu.
Biraz sonra karanlığın içinden yine bir taş uçup düştü önlerine, Pakize’nin çığlığı yardı karanlığı;
‘Alamazsınız! Onlar sizin değil! Bela gelecek!’
Köyün gençlerinden biri kaldırdı bir taşı fırlattı karanlığa doğru, altın hepsinin korkusuna iyi gelmiş gibiydi.
Yine de harabeye girip aramaya cesaret edemediler. Sabah olana kadar beklediler duvarın dibinde. Harabeden çıt çıkmıyordu. Gözlerine uyku iyice düşünce, ‘Altını Halim alsa Pakize böyle bağırmazdı’ dedi dedektif edasıyla. Hepsi onayladılar.
‘Yaralanıp kaçtı belli ki yakalanacağını anlayınca!’
Yine onayladılar. Yanlarında kazma kürek olmadığı için, bir kaç saat uyuyup sonra geri gelmeye karar verdiler ve dönüp gittiler köye. Sadece taşı atmaya cesaret eden genci nöbetçi bıraktılar. Mustafa bu günün nöbetçisi olacaktı, aslında duvarın dibinde beklesin ki Halim dönerse görsün dediler ama oğlan o kadarına cesaret edemedi. Köyün meydanında beklemesine karar verdiler. Günün ağarmasına daha dört saat vardı.
Mustafa hariç herkes dönüp girdi evine. Nasılsa şimdi bir nöbetçi vardı. Çobanın evinde ışık gözükmüyordu. Mustafa’ya o evi de gözetlemesini tembih ettiler.
Horozlar öterken uyandı hepsi yeniden.
‘Mustafa abim ölmüş!’ diye bir çığlık yükseldi köyün meydanından. Hepsi fırladılar dışarı. Mustafa meydanda kıpırdamadan yatıyordu sahiden.
Gelen delikanlıya dokunmuyor başında dövünüyordu.
‘Kesin o Halim iti geldi kıydı oğlana!’ diye ağlaşıyorlardı.
Muhtar eğildi oğlanın başına. Nabzını tuttu.
‘Yaşıyor!’ dedi sevinçle. Kaptıkları gibi köyün kahvesine götürdüler Mustafa’yı.
Murtaza emmide ayağı sarılı topallayarak gelmişti arkalarından. Oğlanın yüzüne kuyudan çektikleri buz gibi suyu dökünce açtı gözlerini. Doğrudan başına gitti eli. Gece birisini ardından yaklaşıp kafasına vurmuştu, gerisini hatırlamıyordu.
‘Biri altınları aldı o zaman!’ dedi içlerinden biri.
Mustafa’yı orada bırakıp taş duvara koşmaya başladılar bir anda. Daha duvara varamadan başladı taş yağmuru.
‘Bela gelecek! Varın gidin!’
‘Bu Pakize’de çok olmaya başladı’ dedi muhtar. İyiden iyiye çetenin reisi olmuştu artık.
‘Pakize altının sende olduğunu biliyoruz, ver gidelim!’ diye seslendi saklandığı kayanın ardından.
Bir taş daha uçtu geldi önlerine.
Mustafa’nın kardeşi bağırdı, ‘Muhtar emmi Halim’i gördüm ağacın dibinde bak ileride!’
Hepsi birden onun gösterdiği ağaca döndüler. Gece karanlıkta sadece duvarın dibine baktıkları için görememişlerdi. Halim yaralı haliyle gece sürünerek ağacın altına kadar gitmişti demek. Doğrulup gittiler yanına. Kontrol ettiler ölmüştü. Tam göğsünün üzerinden girmişti kurşun.
‘Ne yapacağız?’ dedi Mustafa’nın kardeşi.
‘Götürüp gömeceğiz!’ dedi muhtar.
Bir haini köyün mezarlığına gömmek içlerine sinmese de, yapacak bir şey yoktu. Bir hikaye uyduracaklardı çobanın ölümü için, hiç bir şey olmamış gibi gömeceklerdi. Köyden dışarı altın haberi çıkarsa, ellerinden uçup giderdi hepsi.
Halim’i sırtlayıp köye döndüler. Köyde herkes bir gece önce olanları bildiği halde, sürüye hırsız dadanmış savunurken vurulmuş dediler. Murtaza emmi sesini çıkarmadı. Halim’in karısı da.
Gömme işlemi biterken köye her hafta uğrayan seyyar bakkal geldi at arabasıyla.
‘Başınız sağolsun! Kim öldü?’ dedi merakla.
Hep bir ağızdan sürüye dadanan hırsız hikayesini anlattılar. Köylünün koro gibi aynı şeyi takrarlaması tuhafına gitti adamın.
‘Allah rahmet eylesin!’ dedi.
Herkes aceleyle, köy ekmeğini, alacağını alıp kayboldu ortalıktan. Bir Sıra nine kaldı önünde, onunda bir siparişi vardı. Gelini yetişip çekti kolundan ama kadın diyeceğini demeden ayrılmadı adamın yanından.
O da ‘Yarın uğrar getiririm nene!’ diye cevap verince, Gelin suratı beş karış çekip götürdü kadını eve.
Kahvede biraz soluklanıp, laflamayı planlayan adamda durmadı öyle olunca. Tekerleklerini tıngırtadarak ayrıldı köyden.
Yarın seyyarın gene geleceği haberi verildi muhtara. Adam zaten öğleden önce geliyordu. O gelene kadar köyde durup, o gidince harabeye girmeye karar verdiler.
Mustafa’nın başındaki şişlikten başka bir şeyi kalmamıştı. Gece kimin gelip oğlanın başına vurduğu konusu henüz belli değildi. Pakize’nin de sesi çıkmamıştı. Köyde herkes birbirine şüpheyle bakıp, oğlunun, emmisinin, bacısının nerede olduğunu soruyordu merakla birbirine. Biri Mustafa’yı bayılttığına göre aralarında bir hain daha vardı muhakkak. Herkes tam çıkınca haini bulamadılar. Gece iki kişinin beklemesine karar verildi bu sefer.
Öğleden sonra Halim’in karısı çocuklarını alıp ayrılmak istedi köyden. Kadın giderken “Birine bir şey anlatırsan gelir hepinizin canına kıyarız!’ diye tehditler savurdular. Kadın korkusundan döndü girdi evine. Altın köylünün gözünü döndürmüştü.
Herkes erkenden evine çekildi. İki nöbetçi kaldılar köyün meydanında.
Sabaha doğru Pakize’nin çığlıkları yırttı yine ortalığı, köylü koştu meydana. Geceden nöbete bıraktıkları iki kişi de yoktu meydanda. Önceki gece Mustafa’nın başına gelenleri hatırlayınca gene bir saldırı oldu sandılar. Sonra nöbetçi bıraktıklarının evlerinden ışık yanıp çıkan olmayınca şüphelenip kapıları vurdular. Açan olmayınca kırıp daldılar içeri.
İki evde de kimseler yoktu. İki kafadar nöbete gönüllü olup gece altınları almayı planlamışlardı anlaşılan. Cazı Pakize’nin çığlığı olmasa belki de alıp gideceklerdi sabaha kadar. Hemen harabeye koştular hepsi. Nöbetçilerin eşleriyle çocukları Halim’i buldukları ağacın altında bekleşiyorlardı yanlarında bohçalarıyla. Kocalarının harabeye girdiğini söylediler korkuyla köylüyü görünce.
Pakize’nin sesi yeri göğü yıkıyordu.
‘Alamazsınız! Onlar sizin değil!’
Tam harabeye dönüp, duvarı aşmaya karar vermişlerdi ki, iki adam korkuyla atladılar duvardan. Pakize yağmur gibi taş yağdırıyordu arkalarından. Karşılarında köylüyü görünce paniğe kapılan iki adam silahlarına davrandılar bu sefer. Köylü onlardan hızlı çıktı daha elleri tetiğe değmeden ikisini de vurup indirdiler yere. Bu kez kadınlarla çocukların çığlıkları inletti yer göğü.
‘Bela gelecek! Varın gidin köyünüze!’ diyen sesi duyuldu yine Pakize’nin.
Gecenin karanlığında vurdukları iki haini ne yapacaklarını tartıştılar uzun süre. Kadınlarla çocukları önlerine katıp, cesetleri sırtlanıp döndüler köye. Köye vardıklarında horozlar ötmeye başlamıştı.
Kadınlarla çocukları, Halim’in evine hapsetmeye karar verdiler. Bütün hainlerin aileleri orada bir arada durursa gözlerinin önünde olurdu. Kaçıp gider de birilerine bir şeyler anlatırlarsa altınlar ellerinden kayıp giderdi sonra. Çobanın karısına zorla kapıyı açtırıp, yeni dullarla çocukları içeri saldılar. Kapıya da nöbetçi diktiler. Onlara ne yapacaklarına altınları alınca karar vereceklerdi. Zaten altından paylarını alınca kimseye bir şey diyeceklerini sanmıyordu hiç biri. Yine de o zamana kadar orada kapalı durmalarında fayda vardı. Başka bela istemiyorlardı artık. Hainlerle uğraşmaktan daha altını arayacak vakitleri bile olmamıştı.
Kadınları hapsettikten sonra mezarlığa gittiler, iki adamı gömdüler Halim’in yanına. Yine tam çıkarkalarken seyyarın arabasının sesi duyuldu tıngır tıngır. Sıra nenenin siparişini getirmişti adam. Uğrayacağı köyler çok olunca erken düşmüştü yola, oyalanmadan ayrılacaktı hemen. Köylünün yine mezarlıktan döndüğünü görünce başını çevirip mezarlığa bıktı. İki taze mezar daha eklenmişti dünkünün yanına.
‘Hayırdır muhtar köye veba mı geldi?’ şaşkınlıkla.
Seyyara ne söyleyeceğini bilemeyen köylü sus pus oldu.
‘Hırsız dadandı sürüye dedik ya!’ dedi ters ters.
‘Jandarmaya haber etmediniz mi?’ dedi meraklı adam bu sefer.
‘Ettik gelecekler!’ dedi muhtar başı önünde yürüdü gitti adamın önünden. Başka soruyla karşılaşmak istemeyen köylü de peşinden yürüdü başları önde.
Adam, ‘Allah Allah!’ diyerek baktı arkalarından, Sıra neneye siparişini teslim edip ayrıldı köyden.
(devam edecek)
Bölüm 1
https://gulserenkilincyazar.com/2018/08/18/cazi-pakize-bolum-1/
Bölüm 2
https://gulserenkilincyazar.com/2018/08/19/cazi-pakize-bolum-2/
Bölüm 3
https://gulserenkilincyazar.com/2018/08/20/cazi-pakize-bolum-3/
Bölüm 4
https://gulserenkilincyazar.com/2018/08/21/cazi-pakize-bolum-4/
Bölüm 5
https://gulserenkilincyazar.com/2018/08/22/cazi-pakize-bolum-5/
[…] https://gulserenkilincyazar.com/2018/08/20/cazi-pakize-bolum-3/ […]
BeğenBeğen
[…] https://gulserenkilincyazar.com/2018/08/20/cazi-pakize-bolum-3/ […]
BeğenBeğen
[…] https://gulserenkilincyazar.com/2018/08/20/cazi-pakize-bolum-3/ […]
BeğenBeğen
[…] https://gulserenkilincyazar.com/2018/08/20/cazi-pakize-bolum-3/ […]
BeğenBeğen