Sabret!

“Sabır” kelimesinin birden çok durum veya anlam yüklendiğini anlamıştı yaşı ilerledikçe. Belki de kelimeler önce  kafamıza yerleştiriliyor, sonra tecrübelerimize göre birden çok anlam yükleniyorlardı.

Çoğu zaman insanlar  çok “sabırlı” olduğunu söylemesine rağmen, kendisi hep bir “sabırsızlık” içinde içinde olduğunu hissediyordu. Bunun “sabır” denilen o bekleme sürecinin nasıl işlediği ile ilgisi vardı daha çok.

Sabretmek çoğu inanış ve felsefede bir erdem olarak sunulsa da, ona göre  erdem olan  umutlu bir bekleyişe gönüllü olmaktı. Sabredilen her durum umutlu bir bekleme süreci yaşatmıyordu oysa insana.

Örneğin o bir mücadele  vermesi gerekiyorsa sabırlı oluyor, bir şey yapmadan beklemesi gerekiyorsa sabrı yetmiyordu.

Mücadele içine girdiğinde sadece ona odaklanıyordu. Emek değer katıyordu sürece  ve onu sabırlı yapıyordu.

Oysa bazen elden bir şey gelmeden beklenmesi gereken durumlar vardı. Mücadeleyi  dışarıdan seyrettiği ya da ne olup bittiğini  bilemediği.

Öyle zamanlarda sabır denilen  erdeme hiç sahip olmadığını anlıyordu. Yapacak başka bir şeyi olmadığı için sonuca bir an önce varmaya odaklanıyor. Sonuç ise bekledikçe, erteleniyordu sanki.

Sonucu beklemek değildi  onu sabırsız yapan. Meraktı sadece. Belirsizlik yoruyordu onu. Ne olacağını bildiğinde sabra ihtiyacı olmuyordu.

Tüm bu haller onun sabrın bir kaç şekli olduğu düşüncesine itmişti işte. Doğrudan sabırlı veya sabırsız insan sınıfına alamıyordu kendisini. Duruma göre değişiyordu.

Herhalde zor olanı başarmaktı sabır. Yani hiç bir şey yapamadan ya da bilmeden  bekleyebilmek.

Aslında bir de katlanma  vardı sabır denilen erdemin içinde. Katlanmakta bir sürecin sonunu beklemekti gerçi, pek bir şey değişmiyordu.

Katlanmak işin içine girdiğinde diğer insanlara bağlı bir duruma dönüşüyordu süreç. Baskı, güç veya benzeri bir kontrol altında beklemek. O zaman iki katına çıkıyordu sabredilmesi gerekenler. Bu gerçekten daha zordu diğerlerine göre. O zaman gerçek sabır buydu belki de, aynı zamanda acı çekilen bir sürecin sonunu beklemek.

Bir de sonu olmayacağı bilinen süreçler vardı. Örneğin bir kayıp. Sevilen birinin geri döneceği umudu ya da beklentisi yoktu işin içine ölüm girdiğinde. Hiç bir acının sonsuza kadar sürmediğini düşünürdü genellikle. Kayıplar acı olarak kalmasa da, bir sızı olarak daima canlı kalırdı.

Birine “sabret” dediğimizde ne çok düşünmemiz gereken şey vardı aslında. Kolayca ağızdan çıkıveren bu kelime, belki de hayata geçirilmesi en zor kelimelerden biriydi. Kolayca sarfetmemek gerekti belki bu yüzden. “Sabretmen için elimden geleni yapacağım!” denilse, belki daha dostça  olabilirdi.

Kelimeler, onlara yüklediğimiz anlam, söyleyene yönelik algımız veya söylendikleri “an”a göre ne kadar çok şey ifade ediyorlardı aslında.

Son bir saattir sadece “sabır” kelimesi üzerine düşünmüştü. Bunu iki kişi yapıyor olsalar kim bilir kaç saat, kaç farklı sonuca ulaşacaklardı.

Oysa ne basit bir kelimeydi başkasına söylerken “Sabret!”

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s