“Uzun süredir seni izliyorum.” dedi kadın, sakin, duru, su gibi akan bir sesi vardı. Yağmur sonrası, kuşların cıvıltısı vardı sanki tınısında ya da bir çocuğun kahkahası.
Tam kahvesini yudumlarlen duyduğu bu sese çevirdi başını. Güneşi arkasına alıp, tam gerisinde duran kadının yüzünü seçemediği için kıstı gözlerini. Az önceki sözler kendisine söylenmemişti belki de.
“Oturabilir miyim?” dedi kadın yine aynı ses tonuyla, konuşmuyordu da kulaklarından rahatlatıcı bir pınar gibi doluyordu içine.
Hala yüzünü seçemediğinden, tereddütle de olsa salladı başını. Kadın onun bilinçsizce kalkan elinin gösterdiği sandalyeye oturdu.
Kırk yaşından henüz gün almışa benziyordu, bir poselen kadar beyaz yüzünde, yuvarlak birer zeytin tanesi gibi duran ışıltılı koyu renk gözleri vardı. Göz bebekleri seçilmiyordu ama, sanki onun bütün zihni ortadaymış da, aklındaki herşeyi görüyormuş gibi hissettiriyordu.
“Uzun süredir seni izliyorum.” dedi kadın yeniden.
Kadının yüzüne çok dikkatli baktığını farkedip, toparlandı bu sesle.
“Anlamadım, neden?” diye sordu, oturma pozisyonunu değiştirip, bacak bacak üzerine attı. Kadın geldiğinden beri öyle şaşkındı ki, bir ahmak gibi görünmüş olabileceğini düşünüyordu.
“Benim işim bu.” dedi kadın.
Ne yani, bu kadının işi onu izlemek miydi şimdi. Takibe gerek olacak gizli bir şeylere mi bulaştım diye düşündü zihni bir anda. Yok canım daha neler, sanki bir casıus muydu ki o ya da devlet düşmanı. Bir yayınevinin editörüydü en çok. Çoğunlukla evde çalışırdı. Editörlüğünü yaptığı makale ve kitapları düşündü hızlıca, acaba onun farketmediği sakıncalı bir yazıda mı çalışmıştı.
Kadın onun kendisiyle sohbetini duyuyormuş gibi sessizce bakıyordu yüzüne, yeniden toparladı kendisini, “Ne iş yapıyorsunuz?” dedi baş parmağını yüzüne dayadı. Sanki şu para ödülü veren yarışmaların sunucuları gibi görünüyordu muhtemelen şu anda.
“İnsanları izliyorum.” dedi kadın aynı sakinlikle.
“Gizli polis falan mısınız?”
“Hayır, değilim.”
“Neden izliyorsunuz o halde insanları?”
“Dedim ya işim bu.”
Yine başa dönmüşlerdi. Neyse en azından bir suçlu adayı değildi, onu öğrenmişti, ama merakı giderek artıyordu.
“Ne zamandır izliyorsunuz beni?”
“Yedi yıldır, eşinizden ayrıldığınızdan beri.”
On dakikadır gibi bir cevap beklerken, yedi yılı duyunca aklı karışmıştı. Üstelik boşandığınını da biliyordu. Yani izliyorum derken şaka yapmıyordu bu kadın, bayağı bir şey biliyordu. Tedirginliği yeniden sardı benliğini.
“Kimsiniz siz?” dedi sert çıkmıştı sesi, öyle ya onu bu kadar yakından izlemeye cürret eden kim olabilirdi, yoksa eski karısı mı tutmuştu bu kadını. İyi de neden böyle bir şey yapsındı, boşanmayı zaten o istemişti.
“Senim.” dedi kadın kısa ve net bir şekilde.
“Anlamadım?” etrafına bakındı, bir kamera şakası falan mıydı bu acaba?
“Senim.” dedi kadın aynı netlikte.
“Benmisin?.. siniz?.. Ben misiniz?”
“Evet.”
Yıllar önce bir televizyon serisi izlemişti, her bölümünde sıradan insanların başına günlük hayatta rastlanmayacak türden olaylar geliyor ve bölüm çoğunlukla beklenmedik türde bir sonla sona eriyordu. Kendini o serinin bir bölümünde gibi hissetmeye başlamıştı. Bir yandan dayanılmaz bir merak, bir yandan tarif edemediği bir korku duyuyordu.
“Üzgünüm ama ne söylediğinizi anlamıyorum.” dedi huzursuz bir şekilde kıpırdanarak. Bir anda kadının bir ruh hastası olabileceği gelmişti aklına. Neden illa sihirli veya güzemli bir anlam yüklemeye çalışmıştı ki zihni. Oysa ilk bunu düşünmesi gerekirdi.
“Düşündüğünüz gibi değilim, sizi yedi yıldır izliyorum. Hakkınızda her şeyi biliyorum, çünkü ben son yedi yıldır sizim.”
“Nasıl ben olabiliyorsunuz anlamadığım nokta bu?”
“İnsan, insanın aynasıdır.”
“Ne?”
Evinize kamera koydum falan diyecek sanırken böylesine sıradan bir cevap iyice afallatmıştı onu. Aklıyla mı oynuyordu bu kadın?
(Devam edecek..)