Bundan sonra – Bölüm 1

Hatice, Necmettin beyin dördüncü karısıydı. Her ne hikmetse ilk üç karısının doğurduğu her çocuk öyle böyle ölmüştü. Hatice’den önceki karısı Hasibe’nin ilk çocuğu karnında ölmüştü zaten de, ikinci de tarlaya giderken sırtına bağladığı çaputtan düşmüş, kadın dayaktan salaklaştığı için ancak bir kaç saat sonra çocuğun sırtında olmadığını fark etmişti. Geri dönüp çocuğu bulduğunda çocuk çoktan ölmüştü. İlk karılardan Sultan’ın iki çocuğu kıpkırmızı olup ölmüşlerdi daha bebekken, üçüncüsü de Hasibe’nin ilk çocuğu gibi karnında ölmüştü. Dört kadının dördü de köylünün ağzı ile Neco ağadan dayak yiyorlardı. Hem de ne dayak. Zaten gelin olduğunda saf olan Hasibe artık neredeyse söylenileni anlamıyordu. Baba dayağından, koca dayağına terfi etmişti. Sultan aslında en akıllılarıydı ama işte ağaya istediği gibi çocuk veremeyince kıymeti kalmamış, üzerine gelen dört kumaya razı olmuştu. Kayınvalideleri öldükten sonra üç geline o kaynanalık yapıyordu şimdi. Hatice on dört yaşında gelin geldiğinde çoktan ellisine merdiven dayadığı halde, ona bile acımayıp, Neco ağa yerine arada sırada da o hırpalamıştı kızı. İkinci gelin Zeynep sessiz bir kadındı. Varlığı yokluğu belli olmadığı için onu mutfak işlerine sokmuşlardı. Hakikaten de eli lezzetliydi. Hasibe bütün ağır işlere veriliyordu. Zavallı kadın diğerlerine yaranabilmek için ne deseler koşuyordu sürekli. Son gelin Hatice Neco ağaya dört çocuk vermişti. Bunların ilk üçü erkek, sonuncusu ise kızdı. Ağa onca ölümün ardından ardı ardına üç erkek evlat sahibi olunca çok mutlu olmuştu. Elbette mutluluğunu Hatice’yi hoş tutarak göstermiyordu. Dayak devam ediyordu, özellikle geceleri. Gelin geldiklerinden beri ağanın yatağında dayak yiyordu dört kadın. Gece oldu mu evde mutlaka çığlıklar ve ağlama sesleri çınlıyordu duvarlarda. Son gelin Hatice olduğundan diğerleri yorganları kafalarına kadar çekiyorlardı o bağırırken. Arada sırada öteki karılarının yatağına girse de doğurabildiği için en çok Hatice’yi hırpalıyordu ağa. Sonunda kız doğurunca onun da gece dayakları seyrelmeye başlamıştı neyse ki. Kızı Fatma’yı doğurduğunda artık otuz yaşına gelmişti Hatice. Yaşlanmış, kilo almıştı ağaya göre. Bir de kız doğurunca iyice kıymetten düşmüştü. Hatice diğerlerinden uzun gece dayaklarına katlandığı için Fatma doğunca sevinçten ağlamıştı. Herkes ağaya kız doğurdu diye üzüntüsünden ağladığını sanırken, o kurtuluşuna ağlıyordu. Babalarından gördükleri gibi dayağa meraklı ağabeyleri hırpalamasın diye Hatice kızının fazla ortada dolanmasına izin vermiyordu. Diğer gelinler çocuk doğuramadıkları için zaten Hatice’yi fazla sevmediklerinden, kızı onlara da emanet edemediğinden nereye giderse gitsin onu da eteğinden ayırmıyordu. Kız nihayet okul çağına geldiğinde eğitim mecbur olduğundan götürüp okula yazdırdı. Neyse ki köylerinde okul vardı. Ağa oğlanları ortaokuldan sonra okutmadığından, bir büyük ağabeyi ve Fatma’dan başka okula giden yoktu. Ortaokul köyde olmadığından da ikisi birlikte gitmiyorlardı. Annesinin bu koruması sayesinde Fatma evin gerçeklerinden uzak daha çok okulda öğrendiklerine hayranlık duyarak büyümeye başladı. Şansına onun başladığı sene okula yeni atanan öğretmenleri idealist ve kızların okuması gerektiğine sonuna kadar inanan bir adamdı. Zaten az kız öğrencisi olan sınıfta sürekli eğitimin öneminden bahsediyor, kızların okuması ile olumlu sözler ediyordu. Erkeklerin çoğunluk olduğu sınıfta herkesin kafasına girmesini istiyordu bu konuların. Çocuklar evde öğretmenin dediklerinden bahsettikçe, babaları öğretmeni bir kaç kez ziyaret etti ama adamcağız yine de yılmadan çocukların zihinlerine bildiklerini ekmeye devam etti.

Fatma da eve gelince annesine anlatıyordu öğretmenden dinlediklerini.

“Ana köy endüstürüleri varmış eskiden biliyor musun?”

“Köy entüsü ne kız?”

“Köy enstüsü değil ana!” diye gülüyordu Fatma sanki kendisi doğru söylüyormuş gibi, “Köy entüstürüsü”

“Sürü var ya şimdi de!”

“Ya öyle değil ana, okulmuş bunlar ama şimdi ki okul gibi değil. Orayı okuyunca ne lazımsa öğreniyormuşsun. Ev yapmayı, tarla ekmeyi, böceklerle savaşmayı, tamir yapmayı her şeyi işte!”

“Ne oluyormuş bunları yapınca?” diyordu annesi, “Yapıyor ya işte ağabeylerin işleri”

“Ya ana öyle değil işte gelişiyormuşuz, müzik aleti çalınıyormuş mesela, şarkılar söyleniyormuş!”

“Hah! Şarkıcı okulu! Duymasın baban vallahi okula yollamaz seni!”

Fatma annesine bir türlü öğretmeninden duyduklarını doğru anlatamıyordu çünkü aslında köy enstitülerinin nasıl olduğunu tam anlayamamıştı. Anlayamadığı nasıl işlediği olsa da, sonuçlarına ve ne kadar faydalı olduklarına inanmıştı.

“Öğretmenim bir köy entüstürüsü kursanız ya siz!” demişti bir keresinde ama bütün sınıf özellikle erkek öğrenciler gülmüştü aptallığına.

“Kapanmış diyor öğretmen anlamıyor salak!”

“Öyle kendin isteyince okul kuramıyorsun maalesef Fatmacığım” demişti Demir bey gülen çocuklara aldırmadan, “Ancak kurulması için ailelerinize ne kadar faydalı olduğunu anlatabilirsiniz, sizler yetişkin olduğunuzda kurulması için ön ayak olabilirsiniz!”

“Öğretmenim ortaokuldan sonra okuyan yok bizim köyde!”

“İşte niye yok? Neden sizin köyünüzden bir doktor, bir mühendis, bir avukat çıkmasın!”

“Var ya doktor kasabada! Yolluyor devlet!”

“Yolluyor evet ama o doktorlarda sizler gibi çocuklarken, okuyor da doktor oluyor. Başkalarına fayda sağlıyor!”

“Ben öğretmen olacağım!” diyordu Fatma, “Sizin gibi öğretmen olup köy entüstürüsü kuracağım.”

“Köy enstitüsü Fatmacığım! İnşallah güzel kızım, sakın vazgeçme!”

Fatma üçüncü sınıfı bitirdiğinde Demir öğretmeni şikayetler üzerine o köyden almış yerine yeni mezun tatlı bir kızcağız göndermişlerdi. Fatma yeni gelen Ayşe öğretmeni de çok sevmiş olsa da onun nihayet söylemeyi öğrendiği köy enstitülerinden ve kızların okuması gerektiğinden bahsetmiyor olmasına biraz içerliyordu. Sessiz öğretmen ders konularını işliyor, hepsine çok iyi davranıyordu. Çok iyi bir insandı. Daha geldiği gün sormuştu Fatma “Siz köy enstitüsünde mi okudunuz?”

“Hayır eğitim fakültesi” demişti öğretmen, “Yok artık onlardan!”

“Açılmayacak mı?”

“Hayır açılmayacak!”

“Bize anlatmayacak mısınız?”

“Derslerimizin konusu değil ki?”

Ayşe öğretmen derslerin konusu dışında bir şey anlatmasa da Fatma, Demir öğretmenden dinlediklerini hiç unutmuyordu. Büyüyecek öğretmen olacak o da köy enstitüleri açılsın diye uğraşacaktı. O zaman kadınlar çocuk doğursun, tarlada çalışsın, ev işleri yapsın diye erkenden evlendirilmeyecekti. Okuyacaklar kendi istedikleri zaman, istedikleri kişilerle evleneceklerdi. Onları seven ve değer veren kocaları olacaktı. Neco ağa ve ağabeyleri köy enstitüsüne gitmedikleri için böyleydiler.

Hatice hanım kızının okuldan gelip anlattıklarını duyunca paniğe kapılıyordu Demir öğretmen gidene kadar. O yüzden tüm bunları kendisinden başkasına anlatmasını yasaklamıştı.

Bir keresinde yirmi üç nisan da Demir öğretmenin eski öğrencileri kendi çocuklarını alıp köye gelmişlerdi öğretmenlerini ziyarete. Onların da çocukları şimdi neredeyse Fatmalarla yaşıttı. Kırmızı ayakkabılar, pembe tülden elbiseler ve kıpkırmızı Türk bayrakları ile sınıfa daldıklarında Demir öğretmen dahil herkes çok şaşırmıştı. Tabi onlardan önce, köye gelip, okula girerken onları görenler şaşkınlığa uğramıştı.

Pırıl pırıl ve renkli giyinmiş bu çocuklar tüm diğer çocukların ilgi odağı olmuştu. Gelirken Demir öğretmenin öğrencilerine de küçük hediyeler getirmişler, Fatma’ya pembe bir çorap düşmüştü. O kadar beğenmişti ki neredeyse iki ay boyunca onu yastığının altında saklamıştı.

“Anne babama söyle bana da o kırmızı ayakkabılar ile tül elbiselerden alsın!” diye ağlıyordu sürekli. Fatma’nın mızıltıları Sultan hanımın kulağına gidince, Hatice bir güzel azar yemişti evin kıdemli gelininden. Neco ağanın aklı kızın okula gidip zihninin bulandığı ile doldurulmaya başlamıştı o günden sonra. Zaten ağanın öfkelenmesi ile Demir öğretmen ertesi eğitim dönemi alınmıştı köydeki görevinden. Çocuklara kötü örnek oluyor, olduruyordu.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s