Sena ile Sinan – Bölüm 14

Fotoğraf işi çözüldükten sonra Sena, rahatsız etmemek için aramak yerine mesaj attı Sinan’a.

“Başak çok sevinecek” yazdı Sinan, “Günlerdir sorup duruyordu ama sanırım bu defa sorduğu makine değil de hayvanların ve sensin!”

“Sahi mi, onu ne zaman isterse getirebilirsiniz! Bu beni de mutlu eder!”

“Teşekkürler, yarın okul çıkışı geliriz, bugün benim biraz işlerim var!”

“Tabi sizi bekliyor olacağım!”

Ertesi gün Başak babasından önce girdi koşarak içeri, Sena’yla hiç konuşmadan hayvanların yanına gitti hemen, sanki günlerdir onların hasreti ile yanıyordu içi.

“Merhaba, onlar da seni özlediler!” dedi Sena gülümseyerek.

“Sahi mi? Bunu onlar mı söylediler?”

“Sayılır, ben onlarla çok vakit geçirdiğim için konuşmasalar da anlıyorum duygularını, onların da bizim gibi duyguları var.”

Sena hayran hayran uyuyan kediye baktı. Diğer hayvanlar Başak kafese yaklaşınca başlarını kaldırıp tepki verirken, o dünya umurunda değilmiş gibi uyuyordu.

“O beni özlememiş mi?” dedi Başak bozularak.

“Özledi ama kediler diğer hayvanlardan biraz farklıdır. Derler ki sen kedinin sahibi olamazsın, o senin sahibin olur.”

“Doğru!” dedi Sinan’ın sesi arkadan, “Çocukken bizim bir kedimiz vardı, ne zaman onu sevmeye çalışsam beni cırmalardı! Annemi severdi evde bir tek. Elinden gelse hepimizi evden atardı eminim”

“Bunu hiç anlatmamıştın!” dedi Başak babasına koşarak

“Güzel anılar olmadığı içindir!” dedi Sinan.

“Belki bir kedi alıp, bu duyguyla barışmalısınız!” dedi Sena’da gülerek.

“Biz Başak ile seni yemeğe götürmeye karar verdik, makineni bize verdiğin için!”

“Ah! Buna hiç gerek yok”

“Lütfen öğretmenim!” dedi Başak yalvarır gibi yaparak.

“Tamam, seni kırmayacağım!” diyerek Sibel hanıma haber verdi Sena, Sibel hanımın çok hoşuna gitti bu fikir, “Sakın bizi merak etme, geç de gelebilirsin!” dedi gülerek.

O akşam son dışarı çıkışları olmadı Sinan, Sena ve Başak’ın. Başak her hafta sonu kliniğe gelmek istediği için Cumartesilerini klinikte geçirmeye başladılar. Hatta Sinan hafta içi işleri olduğunda okul çıkışı Başak’ı getirip Sena’ya bırakıyordu. Bir kaç kere Sinan’ın işi uzayınca, Sena, Başak’ı alıp eve götürünce Tamer bey ve Sibel hanım heyecandan ne yapacaklarını şaşırdılar. Başak’ın anneannesi ve dedesi ile görüşme şansı olmuyordu çünkü onlar başka şehirde yaşıyorlardı. Küçük olduğu için de Sinan onu bırakıp geri gelemiyordu görmeye gittikleri zaman. Yılda iki üç kez ancak gidip birer hafta sonu kalıyorlardı. Zavallı insanlar torunları gelince rahmetli kızlarını andıkları için de sürekli ağlıyorlardı. Başak eve dönmek istiyordu çabucak. Oysa Sibel hanım ve Tamer beyi çok sevmişti. Durmadan onunla ilgilenip oynuyorlar, sevdiği yiyecekleri öğrenip onları hazırlamaya çalışıyorlardı.

“Çok şanslısın” demişti bir kez Sena’ya, “Harika annen ve baban var!”

Gülümsüyordu Sena, onlara bakıyordu sevgiyle, Başak’la kendi Sinan’larının kızı gibi oynayıp güldüklerini görebiliyordu. Sinan’la da tanışmışlardı Başak’ı almaya geldiğinde ama kapı ağzında sadece. Sinan kızını alıp içeri girme davetini nazikçe ret ediyor ve gidiyordu.

Sonunda Başak’ın eve gelmesi üç dört kereyi geçince Sinan aileye bu nezaketlerine teşekkür etmek için kahvaltıya götürmeyi davet etti. Kendi anne ve babası hayatta değillerdi. O da Başak gibi böyle bir aile ortamına hasretti doğrusu. Sibel hanım onları evde ağırlamak istediği konusunda dirense de, sonunda Tamer bey adamı kırmamaları adına onu ikna etti. O da bu baba kızın Sena’nın hayatında kalıcı olacağına inanıyordu. Kendi oğullarının yerini kimse tutamazdı ama yine de bir kız, bir oğul ve bir torun göndermişti Allah onlara. Yaşama amaçları olmuştu yeniden.

Sena’nın Sinan’a, Sinan’dan bahsetmesi bir yıl sonra oldu. O da karısının nasıl öldüğünü anlattı Sena’ya. Sibel hanım ve Tamer bey Başak ile bir akşam geçirirken onlar da ilk kez birlikte yemeğe çıkmışlardı. Yanlarında hep Sena olduğu için bunları konuşmaya fırsat bulamamışlar, biraz da ötelemişlerdi.

“Hayat ne tuhaf değil mi?” dedi Sinan gecenin sonunda, “Adaşım ve Elif umarım gittikleri yerde mutludurlar”

“Belki onlar da orada tanışmışlardır. Hatta belki tüm bu tesadüfleri onlar planlamışlardır!” dedi Sena gözleri dolarak.

“Belki de, bu ister tesadüf, ister kader, ister ilahi bir plan olsun fark etmez, kızım ve kendi adıma minettarım”

“Ben de öyle” dedi Sena.

Sinan yavaşça uzanıp onun elini tuttu. Sena uzun süredir ona karşı duygularının arttığının farkındaydı. Konu hep Başak gibi dursa da, ikisinin de daha ilk gördükleri andan itibaren bir şeyler kıpırdamıştı içlerinde.

“Hayatı ertelemek için çok yaş aldık artık” dedi Sinan, “Bu yüzden biraz daha bekleyerek yaşanacak günleri eksiltmek istemiyorum”

Sena merakla baktı onun yüzüne.

“Başak benden önce sevmişti seni biliyorsun. Kızımın sana olan ilgisi getirdi bizi sana, o ilgi kadar kısa sürede bana bulaştı ki, en az onun kadar seni görme isteği uyandı içimde her geçen gün.”

“Sinan!” dedi heyecanla Sena, kalbi küt küt atıyordu.

“İkimiz de çok fazla yaralanmışız, birbirimize bu yaraları sarma yükümlülüğü vermek çok ağır olur. Senden istediğim kızım ve benim yaralarımı sarman değil bu yüzden, senden istediğim hayatımın sonuna kadar elimi tutman, yanımda olman ve benimle kalan ömrümüzü paylaşman. Ne dersin?”

“Bence de artık hayatı ertelemek, karşımıza çıkan böyle güzel insanları ve olası güzle günleri ertelemeye gerek yok!” dedi Sena sevgiyle.

“Yani? Kabul ediyor musun?”

“Evet!”

Başak uymuştu döndüklerinde ama ikisi de heyecanla hemen söylediler Sibel hanım ve Tamer beye kararlarını. İki yaşlı insan o kadar sevindiler ki, gözlerinden akan yaşlara mani olamadılar. Sena onlara kendi evlatları ile yaşayamadıkları bütün mutlulukları yaşatıyor, onlar da Sena’ya gerçek ailesinin yanında olmadığını zerre kadar hissettirmiyorlar, hatta onların yapabileceklerinden ötesini yapıyorlardı.

“Başak ne diyecek acaba?” dedi Sena endişeyle, bir öğretmen abla olmak ile babasını paylaşan kadın olmak aynı şey değildi. Kendinden biliyordu.

“Çok sevinecek!” dedi Sibel hanım.

“Sahi mi nereden biliyorsunuz?”

“Çünkü bunu bana kendisi söyledi”

“Ne zaman?” dedi Sinan merakla.

“Bu gece! Bana bu gece ikinizin gecesi olduğunu söyledi. Çoktan zamanı geldiğini ve babasının bu fırsatı kaçırmayacağını umduğunu!”

“İnanamıyorum!” dedi Sinan, “Bana hiç bahsetmedi bunlardan!”

“Bana ‘büyükanne’ dedi ayrıca, Tamer’e de ‘dede'”

Tamer bey gözleri dolu dolu başıyla onayladı, “O harika bir kız, tıpkı Sena gibi!”

“Sena bu yaşta böyle değildi hatırlarsan!” dedi Sibel hanım gülerek, hepsi gülüp, Sinan konuyu anlamayınca ona Sinan ve Sena hakkındaki yaramazlık ve düşmanlık dolu hikayeleri anlattılar. Bunlar da Başak’ın yanında konuşulacak konular değildi elbette.

O akşamdan tam bir yıl sonra Başak’ın erkek kardeşi dünyaya geldi, Başak tıpkı Sena gibi bir erkek kardeşe sahip olmaktan çok mutlu olduğunu söyleyecekti doğumdan bir gün önce. Sena, Sinan’ın kendine olan aşkını hiç bilmeden büyümüş, onu sahiden hep kardeş olarak görmüştü. Bu yüzden ne kocasına, ne de Başak’a onun büyük aşkından söz edemiyordu.

Sibel hanım ve Tamer bey nikah davetiyesinde “Sena ve Sinan’ın nikah törenlerine…” diye başlayan cümleyi okuduklarında içleri çok acımış, bir yandan da çok mutlu olmuşlardı.

Hayat çok garipti gerçekten, bazen kendimiz oyundan çıksak bile hayallerimiz yaşamaya, yaşanmaya devam ediyordu belki de.

SON

Sena ile Sinan – Bölüm 14’ için 10 yanıt

  1. Yine bir güzel hikayenin sonu. 😪 60 yaşında ve erkek bir okuyucunuza olmama rağmen neredeyse okuduğum tüm hikayelerinizde gözlerim doluyor ve yaş damlıyor.

    Kaleminize sağlık, parmaklarınıza sağlık. Arayı uzatmadan yeni kurgunuzu merakla bekliyorum.

    Liked by 2 people

      1. Sena ile Sinan çok güzel bir hikâye olmuş elinize,kaleminize sağlık ağlaya ağlaya okudum zaten çok ağlayan bir insanım bu hikayede beni benden aldı götürdü 😭😭😭😭

        Liked by 1 kişi

  2. Sinan ile Sena ilk okudugum hikayeniz çok etkilendim yüreginize kaleminize sağlık bundan sonra bütün hikayelerinizi canla başla okuyacagım çok çok teşekkürler💐

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın