Arzu kocası Yusuf ile evleneli neredeyse üç yıl olmuştu. Finansal işler yapan büyük bir şirkette çalışıyorlardı ve burada tanışmışlardı. Yusuf şirketin yönetim kademesinde ve küçük de olsa hissedarıyken, Arzu’da muhasebe bölümünün başındaydı. İkisinin de gelirleri oldukça yüksekti. Yusuf, Arzu’yu gördüğü günden beri ona deliler gibi aşıktı. Bunu şirket içinde de saklama gereği duymadığı için görüşmeye başladıkları günden bu güne gelene kadar etraflarındaki herkes bu çifte hayranlık duyuyordu. Arzu’nun masasında sürekli kocası tarafından gönderilmiş sürprizler olurdu ya da bir öğlen tam yemeğe çıkmaya hazırlanırken, Yusuf şehir dışına olsa bile en sevdiği yemek masasına servis edilirdi. Çok çalışkan ve zeki bir adamdı. Bulunduğu yere dişi ve tırnağı ile gelmişti. Gösterişli esmer bedeninin üzerinde kemikli yüzü ve siyah saçları ile gerçekten yakışıklı da bir adamdı. Arzu’da onu görür görmez etkilenmiş, kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Böyle yakışıklı bir adamdan etkilenmesi kolay diye düşündüğünden içinden yükselen heyecana hemen kapılmamış, onu tanımak için kendine zaman tanımıştı. O da çok akıllı bir kadındı, güzeldi de. Çevrelerindeki insanlar onların Allah’ın özene bezene yaratıp, birbirlerini bulsunlar diye yeryüzüne gönderdiği şanslı insanlar olduğunu düşünüyorlardı. Yusuf dış görünüşü ile Arzu’yu etkiledikten sonra, nezaketi ve zekası ile de onun gönlünü kazanmıştı. Arzu ondan ne kadar kusur ararsa arasın asla bulamamıştı kendini geri çekmek için. Aynı şekilde Yusuf’ta Arzu’nun açık sözlülüğü, çalışkanlığı, başarısı, zekası ve elbette, kumrallar içinde seçilen güzelliğine vurulmuştu.
Evlendikten sonra insanlar onların bozulacaklarını düşünse de, aşkları, nezaketleri, saygıları ve güzellikleri üç yıldır devam ediyordu. Üstelik Yusuf her geçen gün karısını şaşırtan sürprizlerinde daha da ileri giderek hâlâ tahmin edilmeyeni yapmaya devam ediyordu. Sadece bir şeyler gönderip durmakla kalmıyor, gün içinde bölüme uğrayarak, “Seni özledim!” diyerek karısı ile sohbet etmeye geliyordu.
O kapıdan girer girmez bölümdeki bütün kadınlar iç geçirerek, onun bir liseli çocuk edasıyla karısının odasına gidişini izliyor ve böyle bir erkeğe sahip olmak için dilekler diliyorlardı. Hem kıskanılan, hem de sevilen bir çifttiler. İkisinde de sahip olduklarından dolayı en ufak bir kibir bulunmuyordu. İnsanlara karşı son derece nazik, işlerinde başarılıydılar. Diğerleri onlara bakarak iç geçirseler de, ikisinin de sahip oldukları her şeyi hak etiklerine sonuna kadar inanıyorlardı.
Arzu’nun ailesi hayatta değildi, başka kardeşi de yoktu. Teyzeleri yurt dışında yaşadığından onlarla fazla iletişimi yoktu. Daha Arzu doğmadan önce oralara gidip yerleşmişlerdi. Arzu’nun annesi ise kocası ile tanışında ablaları gibi gitmekten vazgeçip ülkede kalmıştı. Onlar da birbirlerini çok seven bir çifttiler, belki de bu yüzden bir trafik kazasında ölüme de birlikte gittiler. Teyzeler, kız kardeşlerinin ölümünde bile salgını bahane edip gelmedikleri için Arzu onlara iyice gönül koymuş, bir daha ikisini de ne arayıp ne sormuştu. Babası ise gereksiz ve anlamsız tartışmalar, aile içi kıskançlıklar yüzünden kendi ailesini çok yıllar önce silip atmıştı. Bu yüzden Arzu’nun şimdi kocası Yusuf’tan başka kimsesi yoktu.
Yusuf’un ise sadece annesi Gülten hanım hayattaydı. Onun da kardeşleri yurt dışındaydılar. Ablası evlenip gitmiş, erkek kardeşi ise eğitimi bitince ablaları sayesinde gidip orada yaşamaya başlamıştı. Onlar da Yusuf kadar başarılı iş insanlarıydılar. Sadece düğünlerinde geldiklerinden Arzu onlarla da fazla vakit geçirme şansı bulamamıştı. Bu akrabasızlıktan yana da insanlar onların şanslı olduklarını düşünüyorlardı. Onların huzurunu kaçıracak ya da sahip olduklarına göz dikecek, atıp satamayacakları yakınları olmaması bir şanstı. Gülten hanım Arzu’yu kızı gibi seviyordu. Arzu’da ona çok değer veriyor ve saygı duyuyordu. Yani pek çok evlilikte olduğu gibi gelin kaynana çekişmesi onların arasında başından beri hiç olmamıştı.
Arzu şirkette mali müşavir olarak danışmanlık yapan Servinaz hanım ile yakındı. Servinaz hanım elli yaşının üzerinde eşinden ayrılmış bir kadındı. Evli bir oğlu vardı ve nişanlı olan kızı ile yaşıyordu. Kocası daha çocukları ergen ilen onu başka bir kadınla aldattığı için gürültülü bir şekilde ayrılmışlardı. İyi bir avukatı olduğu için kocasından yüklü miktarda para almayı başarmış, zaten iyi de bir işi olduğu için çocuklarına tek başına bakmıştı. Çocuklar da annelerinden yana çıkıp babaları ile görüşmeyi kesseler bile artık ayda bir de olsa onunla buluşup bir yemek yiyorlardı. Arzu’nun tüm hayatını bilen bir tek vardı şirkette. Arzu ketum bir kızdı, her şeyi, herkesle paylaşmaması gerektiğini öğrenmişti. Servinaz hanımı bu şirkete gelmeden önce tanıdığı ve sevdiği için sadece onunla yakınlık kurmuştu. Onun tecrübeleri ve olgun fikirlerinden faydalanıp bazılarını kendi hayatına uyguluyordu. Servinaz hanımda Arzu’yu çok seviyordu. Yusuf ile evlenmeleri için o da çok ısrarcı olmuştu. Daha Arzu karar vermeden ikisinin birbiri için biçilmiş kaftan olduğunu söyleyen ilk oydu. Ağzı çok sıkı bir kadındı, Arzu ile konuştuklarını kendi çocuklarına bile anlatmaz, sırların çok değerli olduğunu söylerdi. Arzu onun bu güvenirliği sayesinde yıllardır çok mutluydu. Servinaz hanım onu kışkırtan bir kadın değildi. Kendisi kocası ile problemler yaşamış olmasına rağmen Arzu çok nadir de olsa Yusuf’a bir şeyler için sitem edecek olsa, evliliğin böyle küçük şeylerle eskitilmemesi gerektiği konusunda nasihatlar verirdi. Asla Arzu’yu kışkırtmaz, ona zarar verecek telkinlerde bulunmazdı. En çok da kendi kızının onun sözlerini Arzu kadar dinlemediğinden yakınırdı. Kızının nişanlısından hiç hoşlanmamıştı ama kızı kararlı olduğundan ve annesini dinlemediğinden yapabileceği bir şey yoktu. Başına her ne gelecekse yaşamak istiyordu.
“Umarım ben yanılıyorumdur ve çok mutlu olurlar!” diyordu sürekli kırmızı ojeli ince parmaklı ellerini sallayarak.
O da Arzu’ya güveniyor ve tüm sıkıntılarını onunla paylaşıyordu. İkisinin arasında kolay kolay iki yabancı ve iş arkadaşı kadının arasında olamayacak sıkı ve güvene dayalı bir bağ oluşmuştu. Yusuf’ta Servinaz hanımı çok severdi. Onun Yusuf’un Arzu’yu elde etme çabalarına verdiği desteğin de bunda sonradan çok etkisi olmuştu tabi. Yusuf’da burada göreve başladığında Servinaz hanım burada danışmanlık yapıyordu. Arzu’nun da buraya müdür olarak gelmesinde yine onun telkinleri etkili olmuştu. Servinaz hanım şirkette saygı duyulan başarılı bir danışmandı ve çok uzun zamandır da buradaydı.
Arzu’nun şirket e-postasına “Kocanız sizi aldatıyor” yazan tek cümlelik mail geldiğinde de konuyu ilk duyan Servinaz hanım olmuştu.
“Tatlım o kadar iyi bir çiftsiniz ki, elbette insanlar kıskançlıklarını bir şekilde sizin harika ilişkinize gölge etmeye çalışacaklar. Böyle şeylere prim vermemelisin!” dedi Servinaz hanım, “Kocan o kadar çok ilgili ki seninle, başka kadınlara bakamayacak kadar kör yaşıyor!”
“Biliyorum o harika biri, benim de aklıma inanmak gelmedi ama yine de içimde kalmasın diye söyleyiverdim!” dedi Arzu gülerek.
Ancak e-postayı yazan kolay vazgeçecek birine benzemiyordu, bir kaç gün sonra “Biliyorum bunun bir kandırmaca olduğunu sanıyorsunuz ama kocanız sizin biriminizden biriyle sizi aldatıyor” yazan bir mesaj geldi bu sefer.
“Anlaşılan, bir de kurban seçmiş kendine bu kişi!” dedi Servinaz hanım yine gülerek, “Bir taşla iki kuş vurup, ikinizin birden canını yakmak istiyor. Hiç aldırma lütfen!”
Bir hafta sonra kocasının eli olduğunu düşündüren bir elin fotoğrafı bir kadının kalçasında iken çekilmiş bir poz gelince Arzu yine Servinaz hanıma anlattı ve fotoğrafı gösterdi. Fotoğraftaki adam ve kadının yüzü görünmüyordu ancak koridorun rengi, çalıştıkları ofise çok benziyordu. Ayrıca adamın kolundaki saat tam seçilmese de Yusuf’un saatlerinden biri gibiydi sahiden.
“Yok canım bu da artık kimse hakikaten şansını zorluyor!” dedi Servinaz hanım.
(devam edecek)