Can Borcu – Bölüm 7

Korhan eve geldiğinde anne ve babasını ikide bir salonun perdesinden dışarı baktıklarını görünce meraklandı.

“Neniz var sizin böyle? İkinizde bahçeyi gözetliyorsunuz sürekli? Bir şey mi oldu?”

“Biz de seninle bu konuyu konuşacaktık!” dedi Ruşen hanım hemen.

“Hayırdır hırsız falan mı girdi yoksa?”

“Yok oğlum öyle bir şey değil, haydi otur bak Fikriye güzel kurabiyeler yapmış, termosta çay da var!”

“Yok baba gecenin bu saati ne kurabiyesi, burnumuza kadar yedik biz Zümrüt’le!”

“Ne yapıyo Zümrüt, ne oldu ev işi bakmaya başladınız mı?”

“Yok anne ya Zümrüt’ü bilmez gibi konuşma, her gün bir yere sürüklüyor beni!”

“Neyse onu yarın konuşuruz!” dedi Ferhat bey, “Arkadaki evi kiraya verdim Korhan!”

“Arkadaki ev mi?”

“Bahçede ki!”

“Bahçenin içine kiracı mı aldınız? Hayırdır, para sıkıntımız mı var?”

“Yok oğlum öyle bir şey değil, bu kızcağız benim rahmetli bir arkadaşımın kızı. Başına türlü şeyler gelmiş. Durumunu düzeltene kadar kalacak işte!”

“O yüzden mi bahçeye bakıp duruyorsunuz ikinizde!”

“Işıkları yanmadı bütün akşam da merak ettik!” dedi Ruşen hanım.

“Gidip bakayım ben!”

“Yok oğlum gecenin bir yarısı genç kızın kapısına gidilir mi? Otur! Zaten başına kötü şeyler geldi diye getirdik kıza güven verip. İyice korkmasın!”

“Ne gelmiş ki başına?” dedi Korhan merakla.

“Baban anlatsın!” diye kocasını işaret etti Ruşen hanım, annesinin durumu onaylamadığını anladı Korhan hemen.

Ferhat bey olanı biteni anlattı tek tek.

“E iyi yapmışsınız, uyumuştur kız yorgunluktan. Baksanıza neler yaşamış. Ben de gidip uyuyacağım. Zümrüt’le dolanmak kadar yorucu bir şey yok bu hayatta!”

“Yarın konuşalım şu ev işini bak mahcup oluyoruz!” diye seslendi Ruşen hanım oğlunun arkasından.

Ertesi sabah Fikriye kahvaltıyı hazırladıktan sonra Ruşen hanım gidip Pelin’i çağırmaya karar verdi.

Pelin henüz uyanmıştı, üzeri başıyla uyuduğu için kıyafetleri torbaya dönmüştü. Girip bir duş almaya hazırlanırken çaldı kapı. Sersem sersem gidip açtı ve sadece başını uzattı.

“Merhaba kızım Ruşen ben, Ferhat beyin eşiyim!”

“Merhaba!” dedi Pelin gülümsemeye çalışarak.

“Yeni taşındın, mutfağın boş, gel bizimle kahvaltı et, hem tanışalım! Komşuyuz artık ne de olsa!”

“Ben size yük olmayım efendim!” dedi Pelin kibarca.

“Olur mu kızım, bahçemizde yaşayacaksın! Gel sen de bizi tanı biraz öyle değil mi?”

“Tamam, izin verirseniz bir duş alıp, giyineyim o zaman!”

“Tamam haydi bekliyoruz!” diyerek eve yürüdü Ruşen hanım.

“Ayol bu kız gencecik daha! Vah yavrum! Vah!” diye mırıldandı kendi kendine.

“Geliyor mu?” dedi Ferhat bey merakla, kızdan hiç hareket olmayınca meraklanmıştı gece.

“Geliyor, yeni uyanmış belli! Ferhat çocuk ayol bu daha!”

“Diyorum ya üniversite son sınıftaymış taş çatlasın yirmidir!”

“Daha da küçük gösteriyor vallahi, liseyi yeni bitirmiş derim sorsan!”

“Aman ailesinden açma da ilk sabahtan, kızı germeyelim iyice!”

“Yok açmam merak etme!” dedi Ruşen hanım elini fermuar çeker gibi ağzının üzerine götürdü.

Yirmi dakika sonra Pelin mahcup bir şekilde çaldı kapıyı. Aslında hiç yapmak istemiyordu böyle bir şey ama insanların evine gelince mecburdu şimdilik.

“Hoşgeldin kızım!” dedi Ferhat bey gülümseyerek.

Fikriye kızın elindeki yıkanmış tabakları aldı, tepsisi ile.

“Gel otur kahvaltı hazır, Fikriye çayını doldurur şimdi!” diyerek Ruşen hanım masadaki boş sandalyelerin birini gösterdi ona.

“İyi uyuyabildin mi?”

“Uyudum teşekkür ederim! Bir süredir bu kadar uyumamıştım hatta. Biraz başım ağrıyor!”

“Fikriye kızım bir ağrı kesici getir!” diye seslendi Ruşen hanım hemen.

Fikriye’yi evin kızı sanmıştı Pelin baştan ama sonra anladı çalışan olduğunu. Evdeki herkes ona kırılacak eşya gibi davrandığı için kendini iyice mahcup hissediyordu. Ruşen hanımla, Ferhat bey durmadan tabağına bir şeyler koyuyorladı yemesi için.

Ruşen hanım aile konusuna girmeden gittiği okulu, bölümü, mezun olunca ne planladığını sordu tek tek sohbet konusu açmak için. Pelin kısa cevaplar verip sürekli tabağına bakıyordu. Karı koca onun rahat hissetmediğini anladıkları için üzerine varmamaya çalışıyorlardı ama bu defa da masada rahatsız edici bir sessizlik olduğu için yeniden konuşmaya başlıyorlardı.

“Bizim de bir oğlumuz var Korhan! Otuz bir yaşında şimdi, iki yıldır nişanlı olduğu bir kız var, Zümrüt o da! Kısa zaman sonra evlenecekler inşallah!”

“Allah mesut etsin!”

“Sağol yavrum, darısı sana inşallah!”

Pelin içilen kahvelerin ardından ders çalışacağını söyleyip izin istedi. Ruşen hanım ve Ferhat bey kapıya kadar çıktılar onunla birlikte. Pelin bu ilgiye alışık olmadığı için elini kolunu nereye koyacağını bilemedi kahvaltı boyunca.

“Kızım Fikriye gelsin evdeki eksiklere bakın beraber, kova falan yok herhalde orada!” dedi Ruşen hanım.

“Tamam!” dedi Pelin ve teşekkür edip ayrıldı yanlarından.

Korhan onlar kapıyı kapatırken indi aşağı.

“Günaydın ailem! Nereye gidiyorsunuz?”

“Bir yere gittiğimiz yok, kiracımız ile kahvaltı ettik, onu uğurladık!”

“Sardınız siz bu kıza belli!” diyerek güldü Korhan ve kahvaltı masasına oturdu.

Öğleden sonra Fikriye yanında şoför Cevat ile geldi. İkisinin de elleri kolları doluydu, temizlik malzemeleri, gıda malzemeleri bir sürü şey getirmişlerdi.

“Ben bunları kabul edemem!” dedi Pelin sesi titreyerek.

“Biz görevimizi yapıyoruz!” dedi Cevat, kızın yaşadıklarını bildiği için Fikriye’ye de anlatmıştı. Onunda iki yaşında bir kızı olduğu için etkilenmişti Pelin’in başına gelenlerden.

Cevat torbaları içeri taşıdıktan sonra ikisini yanlız bırakıp çıktı. Fikriye’de çok üzülmüştü Pelin’in durumuna.

“Ne ihtiyacın olursa bana söyle olur mu?” dedi gülümseyerek, ben aklıma geleni aldırdım Cevat’a, “Ruşen hanım market alışverişi yapmasın o, biz yollayacağız dedi.”

“Ama..!”

“Ferhat bey borcuna yazacağız dersin dedi!” diye konuşturmadı Fikriye onu, “Zaten burada yakınlarda öyle bakkal falan yok. Sen nereden bulup alacaksın! Kurabiye de getireceğim sana, ders çalışırken yersin. Benim de oğlum var , sınava girecek bu sene! Korhan ağabeyi çalıştırdı biraz matematik falan ama kalın kafalı! Belki sen de biraz çalıştırırsın ha?”

“Tabi neden olmasın!” dedi Pelin gülümseyerek, bu bahçenin içine girdiğinden beri yüreği yumuşamaya başlamıştı yeniden. Buradan okula, annesine nasıl gideceğini öğrenmesi gerekiyordu sahiden. Sınav sabahı kaybolma riskini göze alamazdı.

“Burası hangi semt acaba?”

“Yenikent!” dedi Fikriye, “Bak evden çıkıp karşıya geç azıcık sola doğru yürüyünce durak var orada. Ben de orada inip geliyorum!”

“Tamam, teşekkür ederim!”

“Otobüs paran falan var mı?”

“Var sağolun, param var!” dedi Pelin. Dükkanın kasasına kilitlediği parayı yanına almıştı. Dükkan sahibini arayıp, artık dükkanı devredebileceğini de söylemesi gerekiyordu ama şimdi pasaja gitmeyi hiç canı istemedi.

“Önce şu sınavları halledeyim!” dedi içinden.

Fikriye biraz daha kaldıktan sonra evde işleri olduğunu söyleyip çıktı. Pelin alınanlara bakıyordu hâlâ şaşkınlık içinde. Ne iyi insanlardı bunlar böyle? Nasıl ödeyecekti borcunu!

(devam edecek)

Can Borcu – Bölüm 7’ için 6 yanıt

Yorum bırakın