Sessiz ol! – Bölüm 21

Cevdet artık gözü döndüğü için Neval’in işini bitirmeye karar vermiş, önceki başarısız girişimlerinden sonra bu defa Neval’i ortadan kaldırmaya kafayı takmıştı. Kız kardeşi ile iş birliği yapıp annesi için tuttukları yeni bakıcının bilgisizliği sayesinde, alerjisi olan ilacı içmesini sağlayıp Gülnaz hanımdan kurtulmayı başarmışlardı. İkisi de Gülnaz hanımın yaşlandıkça sağlığı konusunda daha pimpirikli ve korkak olduğunu fark etmişlerdi. En ufak soğuk algınlığında gerekmese de ilaçlara sarılıyor veya doktora baş vuruyordu. İlaçlarının arasına koydukları ve alerjisi olan ilaca eninde sonunda ihtiyaç duyacaktı ve ilaçların sorumluluğu bakıcı kadında olduğundan neyi içtiğini bile anlamadan bir güzel yutacaktı ve tam da planladıkları gibi oldu.

Cevdet, annesinin başlarda Neval’le onu korumak için ilgilendiğini düşünürken, onu evlat edinip, temelli yanına almasından sonra annesini de listesine almıştı. Bu listeyi yapmaya çocukluğunda başlamıştı. Ondan fazlasını hak etmeyen insanların yaşadıkları güzel hayatları birer birer ellerinden alıyordu. Babasının hayatı ile başlayan bu süreç, giderek onun saplantısı haline gelmişti. Herkes onu işinde gücünde, ailesi ve işinden başka bir şeyle ilgilenmeyen bir adam sanıyorken o çoktan bozulan ruh sağlığının etkisiyle evde karısına ve oğluna tıpkı babasının onlara yaptığı gibi kan kusturuyor, sonra kendini rahatlatmak için listesini takip ederek can alıyordu. Ayşegül her cinayetten önce dayak yediğini fark edemeyecek kadar korkuyordu ondan. Onu ve ailesini de öldürmekle tehdit ettiği için uzun bir süredir farkında olduğu cinayetleri ele veremiyor susuyordu. Cevdet karısı ve oğluna yaptığı eziyetlerden sonra kendini rahatlatmak için cinayetler işliyor sonra hiç bir şey olmamış gibi gülümseyerek eve dönüyor ve karısından özür diliyordu. Bu özrün kabul edilmediğinde olacakları bir kaç kez tattığı için Ayşegül hiç direnmeden barıştıklarını söylüyor, sonra da birlikte oluyorlardı. Henüz küçükken annesinin yediği dayaklardan korkan Mert’te okula başladıktan sonra o dayaklara ortak olmaya başlamış, sonra çenesini sıkı tutma karşılığında, odasına giderse dayak yemeyeceğine dair babası ile anlaşma yapmıştı. Cevdet sessiz kalıp, annesinin dayak yemesine alışan oğlunu bir kaç kez dayaktan sonra yanında götürüp, listeye yardım etmesini sağlamış, babasıyla aynı kanı taşıyan Mert’te bundan derin bir haz almıştı. Sonrasında babasının gözüne girebilmek ve yediği onca dayaktan sonra onun takdirini kazanmak için, benliğini tamamen kaybedip, Cevdet’in fedaisi gibi yaşamaya başlamıştı. Çocuğun yabaniliğini ergenliğine verenler, Cevdet’in göz dönmüş bir katil olduğunu bilmiyorlardı tabi. Cavidan ağabeyinin bir psikopat olduğunun farkındaydı, oğluna ve karısına yaptığı eziyetlere şahit olmasa da tahmin ediyordu ama bir cinayet listesi olduğunu o da bilmiyordu. Miras konusunda Cevdet’i kızdırmış olsa onun, kızlarının ve kocasının da kolayca listenin başına yazılacaklarını bilse, onunla asla iş birliği yapmaya devam etmez, doğrudan ihbar ederek, tüm mirasa tek başına konmayı planlardı. Bakıcının annelerinin ölümüne neden olacak ilacı vermesi için yaptıkları iş birliği ağabeyinden şüphelenmek için yeterli değildi. Zaten yaşlı bir kadını kalitesiz bir hayattan kurtarıyorlardı. Bu katli onaylıyor olmasının ağabeyi ile aynı katil ruhu taşıdığı için olduğunu biri söylese bile asla kabul edecek bir duygu taşımıyordu. O karıncayı bile incitemeyecek kadar iyi biriydi. Parayı seviyor olmak onu katil yapmazdı. Zengin bir koca ile evlenmiş olmanın hayatını kurtaran bir şans olduğunu anlaması için henüz zaman vardı. Gülnaz hanım, sadece Neval’i değil, oğlunu da yıllarca doktorlara götürmüştü. Onun şiddete meyilli bir adam olacağı çocukluğundan belliydi ve eğer annelerini öldürdükleri ortaya çıkarsa bu suçu kolaylıkla psikopat ağabeyinin üzerine atabileceğini bilen Cavidan kendini güvende hissetmişti. Zengindi ve ruh hastası değildi, annelerini öldüren biri varsa o da Cevdet’ten başkası olamazdı. Tabi bu yakalandıkları durumda kullanacağı senaryoydu, şimdilik ağabeyinin suyuna gidip, ona gayet iyi davranıyordu. Onun eninde sonunda bir yolunu bulup Neval’den kurtulacağından da şüphesi yoktu, hatta bunun olması için her karşılaştıklarında sürekli onu kışkırtıyordu. Her durumda Cavidan kârlı çıkacaktı.

Gülnaz hanımın, baştan oğlunu korumak için o solucana yanaştığını düşünmesine rağmen sonra solucanı ondan korumaya çalışması Cevdet’in hayatında aldığı en büyük darbeydi, babasının uyguladığı onca şiddetten sonra bile canının böyle yandığını hiç hatırlamıyordu. Annesini kurtarmak için öldürmüştü babasını, kimse de bu işte onun parmağı olduğunu anlamamıştı. Annesi tahmin ediyor olsa da işine geldiği için hiç bir şey sormamış, kabullenmişti. Babasının canını aldıktan sonra rahatlayan hayat Cevdet’i sandığı kadar mutlu edememişti. Birini öldürmenin verdiği o hafifleme duygusuna ihtiyacı vardı. Karısı Ayşegül’ü öldüremese de canını öyle yakıyordu ki, zavallı kadın korkusundan kimseye bir şey söyleyemiyor, vücudundaki yaraları kapatmak için sürekli uzun ve kapalı giysiler giyiyordu. Muhafazakâr bir aileden geldiği için herkes bunun kültürel bir seçim olduğunu düşünüyordu.

Neval’in otelde olduğunu öğrendiği gece birini öldürmeden hemen önce yaptığı gibi karısını iyice hırpalamış, onu baygın halde evde bıraktıktan sonra da otele, Neval’i öldürmeye çıkmıştı. Artık bu işleri nasıl halledeceğini bilen Mert annesini her zaman yaptığı gibi hastaneye götürüp merdivenlerden düştüğünü söylemişti. Babasının sözünden çıkmayan Mert, artık annesini de korkuttuğu için Ayşegül oğluna da kocası gibi sessiz kalmayı seçiyordu. Doktorlar vücudundaki darbe izlerinin merdivenden düşerek olamayacağını düşünseler de ikisi de ısrarla aynı şeyi söyleyince onlarda tedaviye devam ettiler ancak Cevdet hırsını alamadığı için karısının canını bu defa fena yakmıştı ve bir süre hastanede kalması gerekecekti.

Cevdet ikinci kez saldırdığında hâlâ hastanedeydi ve Saygın bir şekilde onun da bu olayların içinde olduğunu hissetmişti. Eğer Cevdet’i yakalatmak istiyorsa bunun için karısını konuşturması gerekiyordu. Saldırıya uğradıklarının ertesi günü onu yattığı hastanede ziyarete gitti. Cevdet Neval ile ilgilendiği için Mert babasının yerine işlerin başında durduğundan Ayşegül hastanede tek başınaydı. Kimse Saygın’ın özelliklerinden haberdar olmadığı için, saldırganın Cevdet olduğunu çözmesinden ve karısını konuşturursa onu yakalatabileceğini düşündüğünü tahmin edemezdi. Bu yüzden hastanede olan Ayşegül’ün yanında kimse yoktu. Saygın’ın onu çözüp konuşturması için bir kez dokunması ve korkularını hissetmesi yeterliydi.

Kaburgası ve bir ayağı kırık olan Ayşegül, ayağından bir ameliyat geçirmek zorunda kalmıştı. Cevdet onun kimseyle muhatap olmasını istemediği için, tek kişilik bir odada kalıyordu. Saygın hastanenin ziyaret saatinde geldiğinde televizyon seyreden Ayşegül, tanımadığı bir adamın odasına girdiğini görünce kaygılandı ve onun yanlış bir odaya girdiğini düşünerek uyardı. Kocası veya oğlu bir yabancıyı yanında görürlerse verecekleri tepkileri artık ezberlemişti ve şimdi daha kötüsünü yaşamaya hiç hazır değildi.

Nefesini zorla toparlayarak “Sizi tanımıyorum, yanlış odadasınız!” diyen Ayşegül’ün ne kadar korktuğunu anlamak için önsezili, telepat veya empat olmaya gerek yoktu.

“Beni Cevdet gönderdi!” dedi Saygın sakin bir sesle, “Sizi kontrol etmem için!”

Daha önce kocasının yanında hiç görmediği bu adamın söylediklerinden şüphe duyan Ayşegül, “İyiyim şimdi gidebilirsiniz!” dedi yeniden. Kadının davranışlarına sinen korku, şiddet gördüğünü zaten ele veriyorken, ona doğru her adım atışında içinde hissettikleri Saygın için yeterliydi. Kendini bu korkulara ve paniğe kaptırmadan kadına doğru yürümeye devam etti ve onun dehşetle açılan gözlerine aldırmadan eline dokundu. Ayşegül hiç beklemediği bu hareket karşısında başına gelebilecekleri düşündüğünden kilitlenip kalmıştı. Ağzı suyun üzerine çıkmış bir balık gibi açılıp kapanıyor ama bir ses çıkmıyordu. Bir kaç saniyelik dokunuş, onca yıl çekilen eziyeti bir film şeridi gibi sermişti Saygın’ın zihnine.

(devam edecek)

Yorum bırakın