Kim kime, dum duma – Bölüm 9

Melisa sabah erkenden uyanmış, zaten az olan eşyasını hemen toplamıştı. Mavi elbisesi ile takım olsun diye aldığı küpelerinin bir tanesini bir türlü bulamamıştı ama gece zaten çok hareketli geçtiği bir kısmını da hiç hatırlayamadığı için düşürmüş olabileceğine kanaat getirmişti. Çok beğenerek aldığı küpelerin kalan tekini evdeki başka küpelerle eşleyebileceğini düşünüp cüzdanına atıverdi. Reklam sektöründe her türlü farklılığa yaratıcılık diye bakıldığından böyle avantajları vardı. Odayı son bir kez kontrol ettikten sonra aşağı lobiye indi ve diğerlerini beklemeye başladı.

Sadık bütün gece kendi ile mücadele ettikten sonra öfke ile hareket ederse bunun Oya’dan çok kendine zarar vereceği sonucuna vardı. Düşünüp, fırsat kollayacak ve mantıklı bir plan yapacaktı. Şimdilik bu olayı unutmuş gibi davranmak en iyisiydi.

Tolga İstanbul’a varır varmaz eve gidip bir duş aldı ve iznini bir gün daha uzatıp iyice dinlendi. Son beş yıldır bilinen bir teknoloji firmasında pazarlama müdürü olarak çalışıyordu. Özel bir işini halletmek için Antalya’ya gitmişti. Aslında bu mevsimde Antalya’da olmanın ona tatil gibi gelmesini hayal etmişti yola çıkarken ama otelde içtiği içkilerin ona beklemediği şekilde dokunmasıyla asıl çok sarsılmıştı. Asıl şimdi bir tatile ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Bütün gün evden çıkmadan kendini şımarttı. Uzun zamandır elini süremediği konsol oyunlarını oynadı, dışarıdan en sevdiği yemekleri ve abur cuburları söyledi ve mümkün olduğu kadar az hareket etti. En son sevdiği bir diziyi seyrederken de uyuyakaldı.

Şahin nişanlısı ile beklediğinden de keyifli bir akşam geçirdiği için mutluydu. Onun için hayatının her aşamasındaki işlerin doğru gitmesi mutluluk sebebiydi. Birinden birinde bir sorun olduğunda tüm dengesi bozuluyordu.

Oya bütün gece Şahin’e gülümseyip, iltifatlar etmişti. Babası tabi ki oteli ona bırakacaktı, o çalışkan, azimli, dikkatli ve dürüsttü. Bu sektörün içinden gelmiş biriydi, şöyleydi, böyleydi. Kendini bir şekilde günah çıkarıyor gibi hissediyordu yaptığı planlardan sonra ama Şahin’in yüzünde eki memnuniyet arttıkça da içten içe gülüyordu. Sabah uyanır uyanmaz duşa girdi, içine sinecek kadar güzel olduğuna kanaat getirene kadar hazırlandı ve evden fırladı. Odasından çıktığında yatağının üzerinde çıkmadan denediği en az on elbise vardı. O gün Erkut’un spor günüydü ve her zaman gittiği merkezde olacağından şüphesi bile yoktu. Erkut Perşembe günleri oraya gider, kahvaltısını edip, borsaya bakar sonra girip bir iki saat sporunu yapar, yüzer, duşunu alıp bir şeyler yer, kahvesini içip, arkadaşları ile sohbet eder sonra eve giderdi. Onun deyimi ile “kutsal perşembe” günleri sadece kendine ayırdığı gündü. Hatta çıkarlarken, Oya merkeze gelmek istemezse, hiç ödün vermez buluşmamayı yeğlerdi. Sporuna başlamadan onu yakalayıp konuşmak için Oya erkenden evden çıkıp merkeze gitti. Merkezdekiler onu tanıdıkları için gülümseyerek karşıladılar. Erkut her zaman ki yerinde, her zaman ki tavrıyla telefonuna bakıyordu, muhtemelen borsa uygulamasındaydı. Söz konusu borsa ve para olunca dikkat kesilir, dünyayı unuturdu. Oya başlarda onun ailesi zengin olduğu için kendisiyle birlikte olduğunu düşünmüş ama sonraları Erkut’un vurdum duymaz tavırları yüzünden yanıldığına inanmıştı. Oya’yı eline tutmak için ekstra hiç çaba sarf etmediği gibi kendini bir nimet gibi sunması, nasıl oluyorsa Oya’yı etkilemişti. Başak onun, Erkut’u tamamen elde edemediğini düşündüğü için hırs yaptığını düşünüyordu. Oya ise hissettiği şeyin aşk olduğundan emindi. Üzerini başını kontrol edip, öz güvenli adımlarla onun masasına doğru yürüdü. Erkut tahmin ettiği gibi borsayla ilgilendiğinden yanına birinin geldiğini bile fark etmedi. Ancak geçip karşısındaki sandalyeye oturunca başını kaldırıp ona baktı ve hiç merhabalaşma gereği duymadan, “Ayrıldınız mı?” dedi ters ters.

“Ayrılacağız! Sana söyledim!” dedi Oya, “Bu zaten olacakken bu arada neden görüşemiyor olduğumuzu anlamıyorum!”

“Anlamayacak bir şey yok tatlım, baban o herifle nişanlıyken seni benimle görürse bu pek hoş olmaz öyle değil mi?”

“İyi de bu benim sorunumken, neden senin ayrılma sebebin oluyor?”

“Sana değer verdiğim için elbette!”

“Bence kıskandığın için!” dedi Oya kibirli bir sesle.

“Kıskanmak mı? O herifi mi? Onu sevmiyorsun bile, neden kıskanayım!”

“Erkut, beni delirtme, bu gün akşam görüşelim mi?”

“Şimdi spora gitmem gerek canım! İnanmayacaksın ama bu akşam seninkinin otelinde bir randevum var!”

“Randevu mu? Kiminle?”

“Yeni bir arkadaş!” dedi Erkut ve “Görüşürüz!” diyerek dönüp gitti. “Kesin beni kıskandırmak için yapıyor!” dedi ya kendi kendine, “Bir başkası ile nişanlanmış olmamış hazmedemedi, şimdi o da beni kıskandıracak aklı sıra!” diyerek kalktı yerinden ve kapıya yürürken olanları değerlendirmek için Başak’ı aradı hemen.

“Tabi canım kesin!” dedi Başak, “Yoksa ne demeye Şahin’in otelinde buluşuyor değil mi? Koca Antalya’da otel mi yok!”

“Aynen!”

“Bir şey diyeceğim sana bir kadınla buluşacağını söyledi mi ki?”

“Hayır ama ima etti!” dedi Oya hırsla.

“O halde sen de akşam otelde olacaksın öyle değil mi?”

“Evet öyle!”

“Sadık’ı arayayım mı? Gözetlesin Erkut’u!”

“Hayır ya! Bırak şu salağı!” dedi Başak’ı kapatıp bu defa nişanlısını aradı Oya. Şahin Oya’nın o akşam da birlikte yemek yeme isteğini, bir gece önce geçirdikleri keyifli vakte bağladı. Şahin oteli bırakıp çıkamadığı için randevuları mecburen otelde gerçekleşiyordu. Sürekli otelde buluşmak Oya’yı sıkmasın diye her görüşmelerinde otelin farklı bir yerini ayarlıyordu. O akşam için de hemen havuz başına bir masa ayarlattı. Müşteriler rezervasyon yapmadan önce kendine kapattırdığı özel masalar vardı. Önemli misafirler geldiklerinde de onları orada ağırlardı.

Buse ve arkadaşları düğünün yapılacağı otele geçmiş ve yerleşmişlerdi. Onlar otele gelir gelmez Erdem hemen yanlarına geldi. Önceki otelde kız kıza eğlenecekleri için onları hiç rahatsız etmemişti. Düğüne gelecek konuklar ile ailelerinin bir kısmı da gelip otele yerleşmişti. Gelinlik otel odasında Buse’yi beklediğinden kızlar hemen odaya doluşup Buse’ye gelinliğini giydirdiler ve çığlık çığlığa beğenilerini dile getirdiler. Düğün yarın akşam olacaktı. Nikah düğün sırasında kıyılacaktı. Erdem her şeyi ayarlamıştı. Zaten Buse gibi kontrolcü bir kızın Erdem’e aşık olması için de her şeyi önceden düşünebilen ve ayarlayabilen bir erkek olması şarttı. Tam birbirlerini bulmuşlardı. İkisi de her detayı, herkes için düşünüyor ve hazırlıyorlardı. Neyse ki fikir ayrılığı yaşamıyorlardı. Öyle olsa ikisi de her şey kendi istediği gibi olsun diye çabalayacağı için aralarında epeyce sürtüşme yaşanırdı.

Melisa, söz, nişan, bekarlığa veda partileri, kınalar, düğünler gibi şeyleri çok aşırı ve gereksiz buluyordu. İnsanlar evlenmek istiyorlarsa ne diye diğerlerini eğlendirmek eve ağırlamak zorundaydılar. Dünya evine girme denilen evlilik ile dünyadan ayrılma denilen ölüm ritüelleri nedense eş, dost, akrabayı yedirip içirme merasimlerine dönüyordu. Oysa insanlar zaten yeni kuracakları evin ihtiyaçları ya da hazır evleniyorlar diye çıkacakları tatilin detaylarına o paraları harcasalar çok daha mutlu olurlardı. Onca masraf yaptıktan sonra, masrafı çıkarmak için de gelen altın ve paraları saymaları gerekmezdi. Tabi ki Buse ve Erdem için para sayma kısmı veya masraf çok önemli değildi. Zaten ailelerinin durumları iyiydi ama onlarda bu işlere harcayacakları paralarla hayır işi yapabilirlerdi en azından. Yarısı ile bile hayır işi yapsalar daha çok insan mutlu olurdu. Bu tür ağırlanmaların ardından yüzde yüz mutlu olan insana da pek rastlamamıştı çünkü. İnsanların bedava sunulan hizmetleri beğenmemek gibi garip bir huyları vardı. Pahalı hizmetler değerli, pahasız hizmetler değersizdi. Her şey pahaydı çünkü.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s