Kim kime, dum duma – Bölüm 6

Tolga portakal suyunu bitirdikten sonra açtığı diziyi seyredemeyecek kadar uykusunun geldiğini hissetti. Oysa duş alınca açılmış, kendini gayet dinç hissetmişti.

“Demek ki oturunca uyuştum yine!” diyerek gerindi, Üzerinde duştan çıkar çıkmaz sarındığı otelin bornozundan başka bir şey yoktu. Zorla kalkıp yatak odasına gitti, bir süre elini boşluğa atarak duvardaki ışığı aradı. Işık yandığında içerisi o kadar sisliydi ki yatağa neredeyse el yordamı ile ulaşmıştı.

“Ne olmuş burada böyle!” dedi kendi kendine, uyku hali iyice sersemliğe dönmüştü. Gözlerinin bulanık gördüğünü ayırt edemeden sersemliği iyice arttığından bir cam açmayı düşündü ama yatağın kenarına öylece oturuverdi. Ayaklarını zorla yatağa çıkardı ve işte o sırada bulanık da olsa Melisa’yı farketti.

“Köfte!” dedi ağzı yamularak, “Demek ki odaya servis dediği buymuş!”

Elini zorla kaldırıp Melisa’nın üzerine attı ama ilaç artık iyice etkisini gösterdiği için fazlasını yapamadan derin bir uykuya geçti.

Kız odaya gireli neredeyse iki saat olmasına rağmen bir türlü Sadık ile garsonu çağırmıyordu. Sadık bir süre telefonuna bakıp durduktan sonra ; “Ah benim aptal kafam!” dedi başına vurarak, “Kızın şarjı yoktu ki!”

Hemen telaşla odaya servis yapan garson arkadaşını buldu, neyse ki daha mesaisi sona ermemişti. Aceleyle kızın şarjı olmadığı için haber veremediğini onun içeri girmesi gerektiğini anlattı.

“Ağabey o kız zil zurna sarhoştu, şarjı olsa da sızıp kalmıştır!” dedi garson.

“Yok oğlum sızmaz, sarhoş taklidi yapmıştır o akıllı kız! Parasını alacak sonuçta!”

“Ağabey valla kız bir içim su, bu işten sonra bize de bir şeyler ayarlar mısın?”

“Lan şimdi sıra sana mı geldi sanki! Yürü !” diyerek garsonun koluna bir tokat patlattı Sadık, “Biz ne diyoruz? Adam neyin derdinde?”

Garson kaşını gözünü eğe eğe yürüdü onun önünden. Arkadaştılar ama ikisi de birbirlerini pek sevmiyorlardı aslında. Şahin’in odasının kapısına gelince eğilip kapıyı dinlediler. Tolga yatağa giderken televizyonu kapatmadığı için içeriden sesler geliyordu.

“Ağabey bunlar uyumamış ki! Konuşuyorlar baksana, patron meyve suyunu içmedi mi acaba?”

“Döktün değil mi ilacı içine?” dedi Sadık sinirli sinirli.

“Döktüm ağabey, hatta sen kızarsın ayılır, mayılır diye dediğinin de biraz fazlasın döktüm!”

“Niye uyanık herif o zaman!” diyen Sadık kulağını yeniden kapıya dayadı. Biraz sonra televizyonda banka kartı reklamının şarkısı yükselince, “Televizyon lan bu!” dedi sevinçle. Hemen garsondaki yedek anahtarla kapıyı açtılar. Her ihtimale karşı içeri önce garson girdi. Şahin uyanırsa, “Bir ihtiyaç var mı diye bakmaya geldim!” diyecekti. Salonda kimseyi göremeyince yatak odasının aralık kapısından sessizce başlarını uzattılar.

“Bak ben sana dedim, sızmış kalmış senin salak!” dedi garson kızı göstererek.

Sadık endişeyle eğildi kıza doğru, onun arkadaşının bu kadar boyu yoktu ki.

“Lan!” diyerek geri kaçtı sonra endişeyle.

“Ağabey ne oldu?”

“Oğlum bu kız o kız değil ki?”

Bu sefer garsonda eğilip baktı uyuyan iki kişiye, “Ağabey bu da bizim patron değil!”

“Nasıl değil oğlum?” diyerek garsonu kolundan geri çekti ve Sadık’ta eğilip baktı çırılçıplak uyuyan adama. Tolga son anda bornozu üzerinden sıyırıp öyle yatmıştı yatağa.

“Evet değil!” diye inledi Sadık korkuyla, “Oğlum yanlış odaya mı girdik lan! Patronun odası değil mi burası!”

“Patronun odası ağabey!” dedi garsonda bir an için şüpheye düşerek, sonra koşarak kapıya gitti ve oradan Sadık’a seslendi “Ağabey bak işte doğru oda burası ya!”

“Lan geri zekalı! Ne bağırıyorsun!” diye azarladı Sadık onu. Garson mahcup bir şekilde odaya geri geldi.

“Kim bunlar ağabey?”

“Ne bileyim ben! Senin içeri aldığın kız bu mu?”

“Bu!”

Sadık yeniden adama eğildi baktı, o zaman anladı, Şahin’in havuzun başında oturduğu arkadaşı olduğunu.

“Bu herif buraya nasıl gelmiş? Patron nerede ya?” dedi bir kez daha şaşırarak.

“Ağabey fotoğraflarını çekeyim mi?” dedi garson kızın mini eteğinin altından gözüken bacaklarına bakıyordu o sırada.

“Yürü be!” dedi Sadık onu çeke çeke çıkardı koridora ve patronun çıkıp çıkmadığını öğrenmek için güvenliği aradı. Güvenlik ona geri döndüğünde Şahin’in gece yarısından sonra arabasına binip gittiği, geri de gelmediği bilgisi geldi.

“Nasıl oldu ya bu?” dedi Sadık kafasını kaşıyarak, “Haydi patron odasını bu adama verdi çıktı gitti, kız kim?”

“Belki sevgilisidir!”

“Bir işi beceremedin!” diye garsonun kafasına vurup hızlı hızlı asansöre yürüdü. Oya son bir saate en az sekiz mesaj atmıştı. Ne diyecekti şimdi onlara?

“Sen niye başka kız geldi demiyorsun lan?” diye çıkıştı garsona asansörde.

“Ben kızı tanımıyorum ki zaten?” dedi garson da sürekli aptal yerine konmaya kızmaya başlamıştı, “Kendin yüzüne gözüne bulaştırdın bana suç atıyorsun!”

“Sus be geri zekalı herif!” diyerek asansörün açılan kapısından indi ve dışarı hava almaya çıktı Sadık. Sinirden delirecekti. Garson da bozulduğu için söylene söylene görev yerine döndü. Gün aydınlanmasına bir kaç saat kalmasına rağmen otelde ayakta olan bir çok müşteri vardı hâlâ.

Bir türlü haber gelmek bilmeyince Oya ve Başak telefonun başında uyumuş kalmışlardı. Sadık mesajına cevap gelmeyince en azından sabaha kadar vakti olduğu için sevindi. Beynine oksijen gidince kızın dün gece gördüğü mavili kızlardan birdi olduğunu anladı. Demek o garsonu aramak için izlediği yerden ayrılınca patron adamı odasına yollamış, kendisi de garaja inip gitmişti. Her zaman şoför isteyen adam ne demeye bu gece kendi başına gitmişti o da ayrı mevzuuydu tabi. Görev saati bitmesine rağmen bu iş için otelde bekleyip durduğu için içeri girip üzerini değiştirdi ve çekip evine gitti o da.

Gece babasına hesap veren Şahin ondan olumsuz bir yorum almayınca öz güveni yükselmiş bir şekilde döndü sabah otele. Kaçta uyursa uyusun güne mutlaka erken başlamayı adet edinmişti. Otel işletmesinde bir dakika bile gözünü kırpsan bir şeyler olabilirdi çünkü. Arkadaşı Tolga’nın iyi dinlenip dinlenmediğini kontrol etmek için telefon etti ama salondaki sehpanın üzerinde çalıp duran telefonu kimse açmadı. Zavallı Tolga aksilik çıkmasın diye Sadık’ın dozunu artırdığı sonra da garsonun o kızmasın diye biraz daha doz artırdığı ilaçlı portakal suyunu içtiği için bir fil gibi uyuyordu. Onun horultusu ve salonda çalan telefonun sesi beyninde çınlayan Melisa gözlerini zorla açtı. Odayı tanıyamadığı için etrafa şaşkın şaşkın bakarken yanında üzerinde hiç bir giysi olmadan yatan adamı görünce avazı çıktığı kadar bağırarak yataktan fırladı ve hemen kendi üzerini kontrol etti. Buse’nin üzerine dün giydirdiği mini elbise kırış buruş olmuş olsa da üzerindeydi. Askıları omuzlarından düşmüştü ama bir yeri açıkta değildi.

“Sen de kimsin be?” dedi uyuyan adama bakarak ve sonra yorganı ucundan tutup onun üzerine örttü. Yerde ayağı takılınca çantasını buldu. Buraya nasıl gelmişti? Bu adam da kimdi? Hiç bir şey hatırlamıyordu. Başı fena halde ağrıyordu. Adama son bir kez baktıktan sonra telaşla odadan çıktı. Asansörün olduğu yere gelince duvardaki tabeladan bir kat aşağıda olduğunu anladı. Gece bu katta inip adamın odasına mı girmişti yoksa? İyi de o duvar kenarında yattığına göre adam nasıl onu fark etmeden gelip yatmıştı. Hem de çıplak vaziyette!

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s