Şahin, arkadaşı Tolga’yı ortada bırakmadan odasına yerleştirmiş olmanın verdiği keyifle babasına hesap vermek için yola çıktı. Alparslan bey saat epeyce ilerlediği için evin içinde dolanıp duruyordu. Kendisi de aynı işi yapmış olmasına rağmen nedense Şahin’den devlet memuruymuş gibi bir dakiklik bekliyordu. Şahin’in annesi kocasının dolanıp durmasından gerildiği için söylene söylene uyumaya gitti.
“Çocuk aradı söyledi! Neyin stresi bu anlamıyorum ki! Sabah bakıverin hesaplara ölür müsünüz?”
Alparslan bey karısının söylediklerini duydu ama her zaman ki dırdırı olarak nitelendirdiği için hiç aldırış etmedi. Şahin arabaya binince “Geliyorum” diye mesaj atmıştı.
Tolga elinde Şahin’in oda kartı ile asansöre binmiş, onun söylediği katta inmişti. hızlı hızlı içtiği onca alkolün etkisi iyice artmaya başladığı için asansörden iner inmez oda numaralarının hangi yönde olduğunu gösteren tabelayı görmediği ve önce koridorun ters tarafına yürüdü. Uzun koridor boyunca odayı bulamayınca, sendeleye sendeleye diğer tarafa yöneldi.
Bu arada limuzin şehir turunu atmış otele dönüyordu. Kızların hepsi bütün gece içtikleri için zil zurna sarhoşlardı. Melisa diğerlerine bakıp çok içtiklerini düşünürken, kendi halinin farkında bile değildi. Son bir saattir ortağı olduğu reklam şirketinden bahsedip duruyordu. Buraya gelirken bile son anda bir sürü iş halletmesi gerekmişti. Aslında çok sevdiği işinin bütün hayatını ele geçirmiş olmasından biraz şikayeti vardı. Etrafındaki herkes sırayla yuva kuruyor ve o giderek yalnızlaşıyordu. O anlattıkça diğer kızlar ona neden hâlâ koca bulamadığı ile ilgili akıllar vermeye başladılar. O şirketinden ve işlerden, kızlar koca bulma yöntemlerinden bahsede bahsede otele vardılar. Buse yine onlara ayrılan salona dönüp, kaldıkları yerden devam etmeye kararlıydı. Herkes artık iyice sarhoş olduğu için bundan sonra ne olacağını kimse hesaplamıyordu. Sadece Melisa içtiği onca meyve suyunun alkollü olduğunu hâlâ kavrayamadığı için akşam az yediğini ve içtiği iki şampanyanın midesini bulandırdığını düşünüyordu. Sarhoş falan değildi, iki şampanya ile kim sarhoş olurdu ayrıca. Baştan sıcak bakmasa da kızlarla limuzine binip gittiğine de sevinmişti, çünkü bunca sarhoş kızın içinde birinin ayık olması gerekiyordu.
“Ben bir odaya çıkayım!” dedi kızlar yeniden salona dönerlerken ama Buse koluna yapışıp, “Sen şimdi gidince gelmezsin olmaz!” diyerek onu yeniden salona soktu. Buse kolundan çektikçe mide bulantısı iyice artmaya başlayınca hemen gidip bir sandalyeye oturdu. Başı öyle dönüyordu ki kızlar hoplayıp, zıpladıkça sanki o sallanıyormuş gibi iyice midesi bulanıyordu. Mide bulantısını bastırmak için masada uygun bir şeyler aradı, peynirli kanepeleri bulunca hemen iki tanesini ağzına attı.
“Şampanyalar bozuk muydu acaba?” diyordu bir yandan kendi kendine.
Kanepeler mide bulantısını bastırmaya başlasa da baş dönmesinin geçeceği yoktu. Hasta olup, Buse’nin gecesini de mahvetmek istemediği için gözlerini kocaman açarak etrafı seyretmeye başladı. Başının bir kuklanın başı gibi sağa sola sallandığını hissediyordu.
Buse elinde yeni doldurduğu meyve suyuyla ona gelip kendi bardağını da onunkine vurunca yine içmek zorunda kaldı. Artık midesi bulanmadığı için meyve suyu içmesinde bir sıkıntı yoktu. Yine de elindeki bardak bitene kadar iki üç peynirli kanepe daha attı ağzına.
Kızlardan biri onu sarsarak uyandırdığında ne zamandır sandalyede başı öne düşmüş bir şekilde uyuduğunu ayırt edemedi.
“Haydi uyan gece sona erdi!” dedi arkadaşı. Buse ve diğer kızlar salonda değildi. İki arkadaş sallana sallana asansörlere gittiler. Asansöre binince aynada ne kadar berbat göründüklerini fark etti ama uzun uzun düşünemedi. Asansör durunca arkadaşı ile beraber koridora yürüdü ama kız dönüp, onu asansörün içine geri itti.
“Senin daha iki katın var!”
Aynaya sırtını dayayıp asansörün yeniden hareket etmesini beklerken az kalsın yine uyuyup kalacaktı. Tam sırtını aynadan aşağı doğru kaydırarak çökecekti ki, asansörün yeniden kapısı açıldı ve zorla kendini öne iterek koridora fırladı.
Tolga koridorun diğer ucuna yürüyünce odayı bulmuştu. Elindeki kartı kapının kart okuma mekanizmasına denk getirmek için üç kez uğraştı. İçerisi gerçekten Şahin’in dediği kadar güzeldi. Otel odasından çok konforlu bir ev gibi döşenmişti. Kapı oturma grubu olan bir salona açılıyordu. Uyku odası ve banyo için iki kapı daha vardı. Biraz ayılıp odanın keyfini çıkarmak için üzerindekileri çıkarıp, hemen dışa girdi. Amacı duştan çıkıp bornozla bir şeyler izleyip, keyif yapmaktı. Mini barın Şahin için özel olarak doldurulduğundan emindi.
Tolga duşta olduğu için odanın kapısının açıldığını fark etmedi. Sadık’ın arkadaşı olan garson her akşam yaptığı gibi kartı ile kapıyı açtı ve elindeki tepsiyle içeri girdi. Eğer kapıda “Rahatsız etme” kartonu asılı değilse böyle yapardı, asılıysa kapıyı tıklatıp, tepsiyi yere bırakır ve giderdi. İlaçlı portakal suyu ve kuruyemiş tabağının olduğu tepsiyi her zaman bıraktığı sehpaya bıraktı. Duş sesini duyduğu için odada fazla oyalanmadı ve çıkıp koridorda gelecek kızı beklemeye başladı. Sadık kıza hâlâ ulaşamamıştı.
Melisa aynadan sırtıyla güç alıp kendini koridora attıktan sonra asansörün kapısı arkasından kapandı. Çantasını açıp oda kartını bulmaya çalıştı ama bir türlü dengede duramadığı için beceremedi, bir omuzuyla duvara dayandı. O sırada koridorda olan garson gelip, “Yardım edeyim, sizi bekliyordum!” deyince, bunun da Buse’nin ayarladığı bir kontrol sistemi olduğunu düşündü. O hariç herkes sarhoş olduğu için, başlarına bir şey gelmesin diye bu garsonu ayarlamıştı muhtemelen.
“Kartı bulamıyorum!” dedi dili dolaşarak.
“Sorun değil kapıyı ben açacağım size!” dedi garson nazikçe ama bu saçı başı darmadağın, sarhoş olduğu her halinden belli kızı nereden bulduklarını düşündü hayıflanarak. Tuzak Şahin’e değil de, kıza kuruluyordu sanki, ne demeye bu kadar içmişti bu kız? Melisa’nın düşmemesi için kolundan tutarak onu odanın kapısına götürdü. Bu arada sarhoş ve dağınık da olsa onu beğenmişti. Bu işten sonra Sadık’a kızın bilgilerini sormaya karar verdi. Bir akşam da onun için otele gelirdi belki.
“Gerçekten çok naziksiniz!” dedi Melisa sallanarak ve çantasından çıkardığı on lirayı adamın eline tutuşturdu ve içeri girip kapıyı arkasından hızlıca kapattı. Ayakta o kadar zor duruyordu ki, garson onu koridorda yürütürken bile gözleri kapanmıştı.
“Şampanya kesin bozuktu, inşallah bir şey olmaz!” diye mırıldandı kendi kendine ve hiç sağa sola bakmadan doğruca yatak odasına gitti ve yatağın üzerine kendini öylece bıraktı.
Tolga duşa girince biraz ayılmıştı. Salona dönüp, sehpanın üzerinde meyve suyu ve kuruyemişi görünce, Şahin’in bahsettiği özel servis olduğunu anladı ve hemen kanepeye kurulup ayaklarını sehpaya uzattı. Bir yandan portakal suyunu içip, bir yandan da kuruyemişi yemeye başladı.
Bu arada garson kızı odaya sokunca hemen Sadık’a mesaj attı, “Tamam, kız içeride!”
Sadık mesaja bakınca derin bir oh çekti, demek ki kızın şarjı bitmişti. Neyse odaya girmişti ya bundan sonrası için problem yoktu. Kız işareti çakınca odaya girip fotoğrafları çekerlerdi. O da hemen merakla bekleyen Oya ve Başak’a mesaj attı.
“Başladık! Kız içeride!”
İki kız Sadık’ın mesajını okur okumaz sevinçle çığlık attılar, “Ay yaşasın güle güle Şahin, senden kurtuluyoruz!”
Şahin o sırada tüm yorgunluğuna rağmen Alparslan beyle evlerinin salonundaki masada hesapların hesabını veriyordu.
(devam edecek)