Kim kime, dum duma – Bölüm 3

Böyle kalabalığa ve o gün yaşadıkları hiç bir şeye alışık olmadığından iyice yorulan Melisa, Buse onları rahat bırakır bırakmaz koşarak odasına gitti. Kuaföre falan inmeye hiç niyeti yoktu. Masaj o kadar iyi gelmişti ki, hemen yorganın altına girip biraz uyuyacaktı. Görünüşe göre Buse gece geç saate kadar onların yakasını bırakmayacaktı. Tam odaya çıkarlarken Erdem’in ayarladığı bir limuzinden bahsettiğini duymuştu. Bütün bu şatafat ve zorlama eğlenceler ona çok sıkıcı geliyordu ama Buse için yapmak zorundaydı maalesef. Üzerindekileri değişmeden öylece yatağa girdi ve pofuduk beyaz yorganı üzerine çekti. Hava zaten sıcaktı ama o üzerinde yorgan olmadan uyuyamazdı. Tam derin bir uykuya dalmış rüyadan rüyaya geçerken önce kapının sonra da cep telefonunun sesi ile fırladı yataktan. Arayan Buse’ydi.

“Kızım bir saatir kapını çalıyorum ya! Açsana!” dedi açar açma.

Melisa henüz tam ayılamadığı için tutunarak kalkıp kapıyı açtı.

“Neredesin sen? Kuaföre inmemişsin adamlar beni aradı. Kapı da açılmayınca başına bir iş geldi sandım!”

“Uyumuşum!” dedi Melisa sanki plansızmış gibi.

“Uyumuş musun? Bu gün mü?”

“Yorgunum biliyorsun!”

“Düğünden sonra dinlenirsin, haydi herkes saçını halletti, sadece sen kaldın, hemen in adamlar bekliyor!”

“Ben kendim hallederim, hiç gerek yok!”

“Melisa? Bana bir söz verdin unuttun mu? Plana sadık kalacaksın!”

Melisa sıkıntılı bir “Of!” çektikten sonra “Tamam!” dedi, Buse’nin elinden kurtulamayacağını biliyordu ayrıca maalesef o sözü vermişti ve şimdi tutmak zorundaydı. Bu şekilde Buse’nin elinden kurtulacağını sanıyordu ama Buse tatmin olmadığı için onu kenara itip içeri girdi.

“Aşağı inmeden şu elbiseni bana bir göstersene!” dedi merakla.

“Haydi ama? Sen ciddi misin?” dedi Melisa.

“Evet, tabii ki ciddiyim! Senin ne aldığını görmek istiyorum!”

“Elbise işte! Mavi. Tıpkı senin söylediğin gibi!”

“Göstermezsen gitmiyorum!” dedi Buse çocuk gibi kollarını kavuşturup. Melisa onun inadını bilirdi. Gülmeye başladı elinde olmadan ve valizi açıp kılıfında duran elbiseyi çıkardı.

“Daha dolabına bile asmamışsın!”

“Şifon bir elbise kırışacağını sanmıyorum!” dedi Melisa ve kılıfın fermuarını açıp elbiseyi çıkardı. Gerçekten beğenerek almıştı. V yakalı yarım kollu, bir elbiseydi, üst kısmı üzerine oturuyor, etekleri ise ucuna doğru genişliyordu. Altmışlı yıllarda ki kadınların elbiselerine benzetmişti alırken. Üzerine küçük beyaz puanları vardı.

“Biliyordum senin böyle bir şey yapacağını!” dedi Buse elbiseye bakarken.

“Ne?” dedi Melisa.

“Bu ne böyle, annenin dolabından mı alıp getirdin! Boyu ayak bileklerine kadar geliyor mu bunun?”

“Hayır dizimin biraz altında!”

“Ben sana anne elbisesi mi getir dedim! Benim annemin aynı bu elbiseye benzer bir elbise ile fotoğrafı var!”

“Ben beğendim, rengi de mavi, yakası açık üstelik!”

“Olmaz! Bunu giyemezsin!” diyerek dönüp odadan hızla çıktı Buse, kapıyı açık bıraktığı için Melisa’da peşinden yürüdü. Hemen yandaki kendi odasına giren Buse, kendi kapısını da açık bırakmış, hâlâ Melisa ile konuşmaya devam ediyordu.

“Biliyordum ve bildiğim için de hazırlıklı geldim!” diyerek elindeki mavi mini elbise ile geri geldi, “Bunu giyeceksin!”

“Benim için elbise mi getirdin yanında?” dedi Melisa şaşkın şaşkın

“Tam olarak! Seni iyi tanıyorum öyle değil mi? Sen o elbiseyi götür geri ver dönünce, zaten başka yerde de giyeceğini sanmıyorum!”

“Yani!” dedi Melisa aslında giymeyecekti gerçekten, “İyi de bu elbise çok kısa, askılı üstelik, hiç giymeyim daha iyi!”

“Kapalı salonda biz bize olacağız diyorum. Daha neyini anlamıyorsun?”

“Evet ama Erdem limuzin yolladı dedin bir de!”

“Tamam, bineceğiz bir şehir turu atıp geri geleceğiz, hepsi bu! Senii kimse görmeyecek, ayrıca mayo giyerken utanmıyorsun da, mini bir elbiseden mi utanıyorsun!”

“Ya hayır! Mesele utanmak değil, rahat edemem ben bununla!”

“Söz verdin!” dedi Buse net bir şekilde. İkisi odalarının kapısının önünde duruyorlardı karşılıklı. Buse elbiseyi onun eline tutuşturdu ve kapısını kapatırken, “Kuaföre in!” diye buyurdu son kez. Melisa onu dinlemekten başka çaresi olmadığını bildiği için elbiseyi alıp odasına döndü, askıyla üzerine tutup aynanın karşısına geçti, şöyle bir baktı ama düşünmemek için elbiseyi yatağın üzerine fırlatıp, aşağı kuaföre indi.

Başak, Oya’lara gitmiş heyecanla akşamı bekliyorlardı.

“Sadık mutlaka halleder sen merak etme, bu gece Şahin’den kurtuluyorsun!”

“Ay hadi inşallah!” dedi Oya.

“Ya Şahin de çok iyi çocuk aslında, yazık olacak! Eminsin değil mi bunu yapmak istediğine?”

“Ay tabi eminim Başak! Sanki bilmiyorsun, Erkut’u seviyorum ben, bir aydır konuşmuyor benimle!”

“Yani evet ama ne bileyim, arkadaş olarak son bir kez sorayım istedim. Sonradan pişman olma diye!”

“Vallahi Erkut duyarsa bu Şahin sevgini, hiç affetmez biliyorsun. Ayrıca o kadar beğeniyorsan sen evlensene Şahin’le”

“Ya tamam diyen gitti!” diye suratını astı Başak arkadaşının bu son çıkışı üzerine. Sonra ikisi de susup telefonları ile oynamaya başladılar.

Gün yavaş yavaş sona ererken Şahin’de restoranları dolanmaya başlamıştı. Sürekli otelde olduğundan arkadaşları da onu ziyarete otele geliyorlardı. Az önce bir arkadaşı ile kahve içmiş, alakart restoranın hazırlıklarını kontrole gidiyordu ki babası Alparslan bey arayıp, beklediği gibi akşama hesapları da alıp gelmesini söyledi. Zaten kendinden ve hesaplardan emin olduğu için hemen kabul etti Şahin. Alakart restoranı denetledikten sonra odasına geçerken bir başka arkadaşı aradı, lobide onu bekliyordu. Tam dosyaları alıp eve gidecekken gelen başkası olsa geri çevirirdi ama bu uzun süredir görmediği eski bir arkadaşıydı. Akşam uçağı olduğunu söylemişti, onunla bir şeyler içip sonra gidecekti. Hemen babasını arayıp, bir misafiri geldiğini o yüzden geç geleceğini haber verdi. Annesi onun geleceğini duyunca hemen sofra kurardı çünkü. Gece de orada kalacağı için Alparslan bey itiraz etmedi.

Şahin odaya uğramadan, arkadaşıyla birlikte havuz bara geçti ve ikisi için bir şeyler hazırlattı. İki arkadaş eski günlerden muhabbete daldılar.

Melisa beğenmese de saçlarını otelin kuaförüne yaptırmış, yukarı çıkıp Buse’nin verdiği elbiseyi giymişti. Elbise üzerine olmasa sevinecekti ama Buse onun bedenini tam bildiği için böyle bir hataya düşünmemişti ne yazık ki. Hangi insan kendi evleniyorken, arkadaşının ne giyeceğini hesaplayıp, ona da bir elbise alıp gelirdi ki? Elbise diğeri gibi mavi olduğundan getirdiği aksesuar ve ayakkabılarla uymuştu. Üzerine giyince göründüğünden daha da kısa olduğunu anlamıştı. Tamam hayatında ilk kez giymiyordu mini elbise ama kafalarına göre eğlenecekleri bir akşam bu kadar rahatsız bir elbise giymeye ne gerek vardı. Her ihtimale karşı yanında getirdiği uzun şifon şalını üzerine atıp kapıdan çıktı ki, Buse ve diğer kızlar da hazırlanmış koridorda karşılaşmışlardı. Buse hepsine hayran hayran bakıp alkışlıyordu. Kendisi de çok şık bir elbise getirmişti. Kızlar da onun elbisesini çok beğendiler ve arkadaşlarını iltifata boğdular. Ne de olsa bütün bu organizasyon onun içindi. Maviler içinde bir sürü kız kendileri için ayrılan salona indiler. O kadar göz alıyorlardı ki, yürüdükçe herkes dönüp onlara bakıyordu. Sadık otelde olduğundan, o da kızları fark etmişti. Onlar salona girip kapı kapanana kadar izlemeye devam etti. Bu akşam planın doğru işlemesi için dikkatini başka şeylere vermemeliydi.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s