Nazlı babası yoğun bakımda da olsa ondan uzakta kalmak istemediği için kafeteryadan kalkıp yeniden yoğun bakımın önüne geldiler.
“Benimle beklemek zorunda değilsin!” dedi Nazlı, “Yıllar sonra bir anda karşıma çıkıp hayatımın en zor anlarına şahit oldun ama ortak olmak zorunda değilsin inan. Elinden gelen her şeyi yaptın zaten!”
“Sahiden hiç değişmemişsin!” dedi Doğukan gülerek, “Yapacak daha bir işim olursa söylerim, güven bana!”
“Peki, nasıl istersen? Söylesene o gece ben nasıl geldim senin evine?”
“Bilmek istiyor musun gerçekten?”
“Evet istiyorum, sana rastlamamış olsam kim bilir başıma neler gelirdi? Hayatımda hatırlamadığım yegane anlar o geceye ait olanlar olacak sanırım!”
“Eski bir arkadaşımla buluşmuştum. Bir yemek yedik ve sohbet ettik, ertesi gün şehirden ayrılacağı için çok oyalanmadık. Ben de hava güzel diye biraz yürüyeyim istedim. İnsanların bağıra bağıra şarkı söyleyen bir kıza eşlik edip, el çırptıklarını görünce ilgimi çekti ve yaklaşıp baktım. “
“Yo! Lütfen benim olmadığımı söyle!” dedi Nazlı elleriyle yüzünü kapatarak.
“Sen değildin!” dedi Doğukan. “Gitar çalan bir kızdı, önüne açtığı gitar kutusuna insanlar para atıyordu. O an sevdiğim bir şarkıyı söylüyordu. Ben de biraz durup dinlemeye karar verdim. Tam o sırada arka taraftaki barın kapısı açıldı ve sen bağıra bağıra çalan şarkıya eşlik ederek kızın yanına geldin ve onun boynuna sarılarak şarkıyı onunla söylemeye devam ettin. “
“Ben mi?”
“Evet! Arkadaşın olduğunu sandım önce, seni görünce zaten çok şaşırmıştım. Aslında şey! Biraz dağınık görünüyordun ama şarkıyı öyle içten söylüyordun ki, ben eğlendiğini sandım. Seni görmek beni çok mutlu etmişti. Kız boynunu senden kurtarmaya çalışınca tanıdık olmadığınızı ve senin ayık olmadığını fark ettim. Bu arada dışarı fırladığın yerin garsonlarından biri çıkıp eline çantanı tutuşturdu. Seninle konuşmak için tam yanına gelmiştim ki, kız kendini senden kurtarıp itince, üzerime düştün! İkimiz birden yere oturduk. Dönüp bana baktın ve önce gülmeye sonra ağlamaya başladın. Ben de seni kaldırıp eve getirdim.”
“Seni tanıdım mı?”
“Hayır!” dedi Doğukan gülerek, “Ama yine de benimle geldin!”
“Aman Allah’ım tam bir rezalet. Umarım sosyal medyaya falan düşmemişimdir!”
“Bilmiyorum ama sana rastladığım ve başkası ile gitmediğin için mutluyum!”
“İnan ben de öyle! Düşünmek bile istemedim sen olmasan olacakları!”
“Neyse boş ver, unutulmaz bir yeniden karşılaşma oldu benim için!”
“Bence bir an önce unutmalısın!”
“O şarkıyı Ozan için söylüyordun herhalde!”
“Hangi şarkıydı hatırlamıyorum ki!”
“Ayrılık ile ilgili bir şeydi sanırım!”
“İhanet ile olmalıymış! Gerçekten üst üste çok kötü şeyler yaşadım şu bir kaç günde. Babam hep Ozan’a annelik yaptığımı ve bunun doğru olmadığını söylerdi. Onun hayatı yolunda gitsin diye elimden gelen her şeyi yaptım. Bana değer verdiğini sanıyordum ama yanılmışım!”
“İyi niyetini kullanmış bana sorarsan! Gerçi ben de onun böyle bir şey yapmasına çok şaşırdım. Yani sana çok değer verdiğini düşünüyorum daha önce!”
“Evet! İlk kez başıma gelmiyor aslında, alışmış olmalıyım öyle değil mi?”
“Nasıl yani?”
“Yani düşünsene annem de beni bırakıp gitti, oysa çok değer veriyor olması gerekirdi. Ben onun tek çocuğuydum!” dedi Nazlı ve yaşlar sicim gibi inmeye başladı gözlerinden.
“Yok artık! Bu yüzden mi bu kadar ağır geldi sana yaşadıkların! Ozan’ın annen gibi yaptığını mı düşünüyorsun!”
“İnsanlar bir şekilde beni bırakıp gidiyorlar! Pek sevilecek gibi değilim herhalde!”
“Annenin gitmesi de, Ozan’ın yaptıkları da seninle ilgili değil Nazlı! Şu an çok duygusalsın ondan böyle düşünüyorsun! Ayrıca baban seni çok seviyor!”
Başını kaldırıp, yoğun bakımın kapısına baktı Nazlı. Göz yaşları hâlâ akmaya devam ediyordu.
“Umarım o da beni bırakıp gitmiyordur! Çünkü başka kimsem kalmadı!”
Doğukan’ın da gözleri doldu elinde olmadan, “Gel buraya!” dedi ve Nazlı’yı kendine çekip sarıldı sıkı sıkı, “Bunların hepsi geçecek! Ozan umurunda bile olmayacak bir süre sonra, hatta iyi ki böyle oldu diyeceksin belki de! Annenin seni doğurmuş olması, onu anne yapmıyor! O yüzden annem gitti diye üzülmene gerek yok. Senin annen de, baban da şu an içeride ve seni böyle ağlarken görmek istemez!”
Nazlı bir şey söylemeden iç çekti sadece. Şu an tek istediği babasını yeniden görmekti. O kapıdan ne zaman ve nasıl çıkacağını bilmiyordu. Babasına yeniden kavuştuğunda Doğukan’ın söylediği gibi Ozan’ı hiç düşünmeyecekti artık.
Nazlı ve Baki bey sıkıntılı saatler yaşarlarken. Ozan ve arkadaşları partiden sonra Duru’lara gitmişlerdi. Duru aldığı evlenme teklifini bir an önce ailesine söylemek istiyordu. Ozan Nazlı’ya kötü davrandığı için sıkıntılıydı ama Duru’nun ailesinin karşısına asık suratla çıkmak istemediği için kimseye bir şey belli etmedi. Ayrıca Duru, Nazlı’nın onları kıskandığı konusunda haklı olabilirdi. Semra evlilik teklifi sırasında onun yüzünün hırsla dolu bir hâl aldığını söylemişti. Duru’yu başından beri şirkette istemiyor olması da onun kıskandığını gösteriyordu. Oysa hiç anlamıyordu, Duru’nun babasının daha önce çalıştıkları ve imkanları oldukça yüksek bir şirketi vardı. Aldıkları her işte o şirketten destek ve referans almak çok önemli olacaktı. Duru oradaki bağlantılarını onların şirketleri için kullanabilecekti. Şu ihale için tecrübe ve kaynak ihtiyaçları olacaktı. Bu boyutta bir iş için küçük bir şirketti onlar, bu ihaleden kazandıkları ile büyüyebileceklerdi. Bu yüzden istese de, istemese de Nazlı, Duru’yu kabul etmek zorunda kalacaktı.
Duru’nun babası Mete bey Ozan’ı tam da beklediği gibi bir mutlulukla karşılamadı. Hatta gençlerin artık ailelere danışmadıklarına dair bir imada da bulundu ama Duru babasına sarılıp, öperek durumu yumuşattı. Belli ki aile birlikte gezip tozuyor olmalarına rağmen işlerin böyle ciddiye bineceğini tahmin etmemişti. Ozan olanları fark etmemiş gibi gece boyunca Mete beye gülümseyerek işlerinden, aldıkları ihaleden ve şirketlerinin parlak geleceğinden bahsetti. Duru’nun annesi Süheyla hanım Ozan’ın ailesi ile görüşmüyor olmasına şüpheyle yaklaştığı için kızını sıkıştırıyordu. Gecenin sonunda Mete bey karısı ile uzun bir seyahat planları olduğundan söz etti ve nikah için acele etmemelerini onlar döndükten ve Mete bey bir kaç iş seyahatini de planladıktan sonra ailelerin tanışma kısmını konuşabileceklerini söyledi. Ozan tüm bunlara itiraz edecek değildi elbette ama ailenin bu nikahın olmaması için zaman kazanmak istediğini hissettiği için gerildi. Duru babasının iş adamı olduğu için her şeyi ince eleyip sık dokuduğunu söyledi ona. Ablası evleneceği zaman da bin dereden su getirmişlerdi. Annesi zaten kimseyi beğenemezdi. Duru bunları hiç önemsemiyordu onlar evlendiklerinde ne Ozan’ın ne de kendi ailesinin bir önemi olmayacaktı. Gerekirse Ozan’ın yaptığı gibi o da ailesine sırtını dönüverirdi.
“Hayır bunu senden kesinlikle isteyemem!” dedi Ozan, “Babana ve annene kendimi sevdirmenin bir yolunu mutlaka bulacağım, sen merak etme!”
“Tatlım babamı duymadın mı onlar uzun bir dünya turuna gidiyorlar annemle, bu yıl otuzuncu evlilik yıl dönümlerini kutlayacaklar!”
“Vay canına biz de evlilik yıl dönümlerimizde bunları yapabiliriz umarım!” dedi Ozan heyecanla, “Ailenle aranı bozarsan onların sağladığı imkanlardan mahrum kalırsın. Şimdi değil ama sonrasında da bunun olması yüzünden bana kızacaksın.”
“Hayır kızmayacağım!”
“Şimdi öyle söylüyorsun. Bana zaman ver Mete amcaya kendimi sevdireceğim göreceksin!”
“Umurumda bile değil!” dedi Duru ağzını eğerek, “Babamı niye bu kadar umursuyorsun ki? Seninle evlenecek olan benim!”
(devam edecek)