Geçmişi düşündükçe Baki beyin kalbi yeniden sıkıştırmaya başladı. Kötüleşeceğini anlayınca derin derin nefesler alarak anıları zihninden kovaladı. Ozan’ın Duru’ya evlenme teklif etmesi bu boyutta olmasa da Nazlı’ya ciddi bir hayal kırıklığı yaratmıştı belli ki. Baki bey onun her zaman mutlu olmasını istiyordu ama maalesef kızını bu tür hayal kırıklıklarından koruması mümkün değildi. Mahallelinin onun ve karısı hakkında konuştuklarını öğrenmesi de Nazlı ancak liseye başladıktan sonra olmuştu. Hadsiz insanlar üzerinden yıllar geçen konuyu bir şekilde Nazlı’ya yansıtmışlardı. Zaten Şenay’ın hiç büyümeyen bebeği ile geziyor olması olayın unutulmasına engel oluyordu.
“Neyse!” dedi Baki bey sıkıntıyla, bu düşünceler zihnine doluşunca gitmek bilmiyordu. Bunca zamandır kimse ile paylaşmadan her şeyi tek başına atlatmaya çalışmıştı. Karısının gidişinin kendisi ile ilgili olmadığına kendin ikna etmişti. Kocası ile mutlu olmayan kadın çocuğuna sırtını dönüp gider miydi? Kızına arkasını dönüp gidebildiğine göre kocasını hiç düşünmemiş olması normaldi. Kızı ve kocası olması ona yetmemişti. Başka bir adamla, başka bir hayat deneyimlemek istemişti. Zaten gidişinin ardından boşanma talebi mahkeme aracılığı ile hemen ulaşmıştı hem Baki beye hem de Şenay hanıma. Baki bey hiç uzatmadan boşanmaya rıza göstermiş ancak Şenay hanım akli dengesi tam yerinde olmadığı için mahkemece bu kararı verebilecek durumda bulunamamıştı. Sonrasında neler olduğunu bilmiyordu ama iki aşığın evlenememiş olduklarını tahmin edip elinde olmadan sevinmişti. Ne karısından ne de birlikte gittiği adamdan bir daha kimse haber alamamıştı. Ancak adam ölmüş olsa en azından nikahını alamadığı karısı mirasçısı sayılacağından bir şekilde ona haber gelirdi herhalde.
Baki bey ne kadar uğraşsa da o gün zihnini geçmişten temizlemeyi başaramadı. Kızına üzülüyordu ama zihni hemen ardından çağrışan tüm geçmişi getirip önüne seriyordu. Sabaha kadar oldukça sıkıntılı bir şekilde bir o yana bir bu yana döndü durdu.
Nazlı kanındaki alkolü tam atamadığı ve durmadan kusmaktan halsiz düştüğü için odasına girer girmez baygın düşmüş ancak ertesi sabah uyanabilmişti. Saat çaldığında gözlerini açtı “Gitmek istemiyorum!” diyerek alarmı kapattı. Ozan’ın söylediği şeylerden sonra o ofise gidip hiç bir şey olmamış gibi çalışmak istemiyordu. İhale falan umurunda değildi. Madem Duru ile çalışmak istiyordu, o zaman birlikte hazırlanabilirlerdi. Yorganı kafasına çekip uyumaya devam etmek istedi ama artık ayıldığı için düşünceler onun da zihnine hücum ettiler. On beş dakika kadar sonra alarmı çalmasına rağmen kızının kalkmadığını anlayan Baki bey onun kapısını tıklattı.
“Kızım kalkmıyor musun? Geç kalacaksın!”
“Bu gün gitmeyeceğim baba!” diye seslendi Nazlı.
“Hasta mısın yoksa?” dedi Baki bey ama sesi o kadar cansız çıktı ki, Nazlı babasının sesinden bir şeylerin yolunda olmadığını anlayıp fırladı yataktan ve kapıyı açtı.
“Baba sen iyi misin?” dedi telaşla. Baki bey neredeyse iki büklüm ve zor ayakta duruyordu.
“İyiyim yok bir şeyim!” dedi adamcağız nefes nefese ama kızının kapısına geldiğinden beri kendisi de bir şeylerin yolunda olmadığını anlamıştı.
Nazlı onun kolundan tutarak salondaki koltuğa götürdü. Baki beyin yüzünü ter damlacıkları kaplamıştı. Giderek paniği artan Nazlı koşarak odasına döndü ve hemen ambulansı arayıp yeniden babasının yanına geldi. Baki bey başını koltuğun sırtına doğru geriye atmış zorla nefes alıyordu.
“Ambulans gelecek, dayan lütfen!” diye yalvardı Nazlı.
Acilin kapısında otururken tüm bu olanların bir kabus olduğunu düşünmek istiyordu. İşe gitmediği için ofisten bir kaç kez aramışlardı ama açmadı. Arayanların hiç biri Ozan değildi zaten. Muhtemelen o da Nazlı’nın geleceğini düşünmüyordu. Tüm o kötü zamanlarında Ozan’ın yanında olmuştu, hem babası, hem de o! Şimdi birine ihtiyacı varken arayacağı son kişi bile değildi artık.
“Allah’ım yardım et lütfen!” dedi kendi kendine, geç geldiği ve onu endişelendirdiği için babasının hasta olduğuna inanıyordu. Kendini kaybetmiş, babasının bu derece endişeleneceğini düşünememişti bile. Bencilliğinin bedeli olarak şimdi acilin kapısında tek başına iyi bir haber için oturuyordu.
Doktorlar bir kriz olduğunu söylemişlerdi. Baki beyin kalbi iyi durumda değildi. Onu acilden yoğun bakıma aldıklarında Nazlı babasını sadece sedyede görebilmişti. Gözleri kapalı öylece yatıyordu. Yoğun bakımın önünde artık kontrol edemediği bir ağlama krizi yaşarken telefonu çaldı yine. Ofisten aradıklarını düşündüğü için açmadı, çantasından bile çıkarmadı. Üst üste kapanıp yeniden çalınca bir hırla elini cebine attı ve telefonun ekranında Doğukan yazdığını gördü. Onun numarasını kaybetmişti, şimdi nasıl demeye kalmadan açtı telefonu.
“Selam kendine gelebildin mi?” dedi Doğukan’ın sesi gülerek.
“Berbat durumdayım!” diye yanıtladı Nazlı ve hıçkırarak ağlamaya başladı.
“Hey! Ne oluyor? Neredesin?”
Ona babasının yoğun bakımda olduğunu ve hastanenin adını söyleyebildi, “Hemen geliyorum!” diyerek kapattı Doğukan. Yarım saat sonra gelmişti. Nazlı onu görür görmez sarıldı. Birinin desteğine öyle ihtiyacı vardı ki, tek başına bu olanların altından kalkmaya gücü yetmeyecek sanıyordu.
Doğukan hiç bir şey söylemeden onun ağlayıp, rahatlamasına izin verdi ve sadece sarılarak öylece uzun süre bekledi.
Sonunda Nazlı kafasını onun göğsünden kaldırınca, “Neler oldu anlat haydi?” dedi endişeyle. Nazlı eve gelişinden sonra babasına uydurduğu yalanı ve arkasından sabah olanları anlattı.
“Benim yüzümden oldu!” diyordu sürekli, “Ben kendini kaybettiğim için oldu! Hemen eve dönmem gerekiyordu!”
Doğukan onu suçu olmadığını ikna etmeye çalışsa da şimdi bunu başaramayacağını anladığı için ısrar etmedi. Yıllar sonra onu yeniden bulup tüm bu karmaşanın ortasına girmiş olmak onu da şaşırtmıştı. Bir kaç saat daha onunla sessizce bekledi.
“İstersen kafeteryaya gidip sıcak bir şeyler içelim. Sen de hasta olacaksın bu gidişle!” diyerek onu yoğun bakımın kapısından ayrılmaya ikna etti. Babasının oradan ne zaman çıkabileceğini kimse bilmiyordu. İkisine sıcak bir şeyler alıp gelip karşısına oturdu.
“Bunca zaman sonra kötü bir karşılaşma oldu!” dedi Nazlı, “Hayatımın en kötü iki gününe denk geldin!”
“Dert etme, benim de kötü günlerim oldu! Demek ki onlardan aldığım dersle senin yanında olmam gerekiyormuş!” dedi gülerek. Nazlı cevap vermedi. O barda içtiği şeylerin yarattığı bir kabusun içinde olduğunu düşünüyordu ara ara: Beyni ve kalbi o kadar yorulmuştu ki, gerçeklik hissi bir gelip, bir gidiyordu sanki. Doğukan’ın gerçekten karşısında oturup oturmadığını anlamak için uzanıp onun koluna dokundu. Doğukan merakla baktı yüzüne.
“Yok bir şey!” dedi Nazlı, “Sadece emin olmak istedim!”
“Burada olduğumdan mı?”
“Evet!”
“İnan ben bile emin değilim!” dedi Doğukan yeniden, “Nasıl girdim bu hikayenin içine yeniden bilmiyorum ama inan hiç şikayetim yok. Yıllardır neler yaptığını merak ediyordum!”
“Aldatılıyormuşum!” dedi Nazlı çenesi titreyerek. Bu defa Doğukan uzanıp onun elini tuttu “Ah tamam! Kötü şeyler yaşıyorsun biliyorum! Biraz uzaklaştırmaya çalış zihninden bunları, neler olduğunu sana sonra soracağım!”
“Sen neler yaptın?” dedi Nazlı yutkunarak göz yaşlarını bastırdı.
“Bir çok şey! Artık okul yıllarındaki gibi zengin bir çocuk değilim!”
“Üzüldüm!” dedi Nazlı.
“Üzülme, babamı kaybettikten sonra annem paraları hızlıca tüketti, inan bu konuda benden çok daha başarılıydı her zaman!”
“Babanı mı kaybettin?” dedi Nazlı, “Başın sağ olsun!”
“Evet, insan her zaman sahip olduğu hayatı koruyamıyor değil mi? Bazı şeyler bir bakmışsın var, bir de bakmışsın yok!”
(devam edecek)