Ardımda bıraktım – Bölüm 10

Aynanın önünde biraz daha hırsla kendi kendine konuştuktan sonra artık öfkeden hiç bir şeyi göremez hale gelince çıktı tuvaletten. Tam masaya doğru yönelecekken karşısına Ozan çıktı birden bire.

“Ben de sana bakmaya geliyordum. Yarım saatten fazladır yoksun! İyi misin? Ağladın mı sen?”

Ozan eğilmiş onun yüzünü kontrol etmeye çalışırken öfkeyle itti onu “Çek ellerini!”

“Nazlı ne oldu sana? Neyin var?” dedi Ozan yeniden endişeyle ve kolundan tutup masada oturanların onları göremeyeceği bir kuytuya sürükledi Nazlı’yı.

“Neyim var ha? Bir de utanmadan soruyorsun? Annemden başka hangi sırlarımı anlattın sevgiline acaba? İkiniz birden oturup beni mi konuştunuz sürekli. Benimle işten başka bir şey yapılmayacağını başkasının kocasını çalan o kadının kızı olduğumu mu konuştunuz?”

“Yavaş ol biraz, herkes duyacak? Nereden çıktı bunlar şimdi!”

“Anlattın mı, anlatmadın mı?” dedi Nazlı hırsla.

“Anlattım evet! Biraz önce olanları görmedin mi sen? Karım olacak o benim. Aramızda bir sır olmayacak ne var bunda?”

“Aranızda bir sır olmayacaksa kendi sırlarını anlatacaksın, benimkileri değil!”

“Bak tamam özür dilerim! Samimiyetin dozunu kaçırmış olabilirim ama dediğim gibi o benim karım olacak. Bunu bilmesi neyi değiştirir. Artık o da bizimle çalışacak üstelik. İhale ile ilgili çok iyi fikirleri var. Bize çok katkısı olacak!”

“Ne?” dedi Nazlı yine bir şaşkın öfkeyle.

“Bizimle çalışacağına sen mi karar verdin?”

“Nazlı! Karım olacak diyorum!”

“Öyleyse babam da mesela katılsaydı işe değil mi? O da benim babam! Ailemizdeki herkesi işimize dahil edeceğiz diye bir kural mı belirledik! Ya da ben gideyim senin sırlarını o masadaki herkese anlatayım şimdi ne dersin. Sonra da gelip pardon diyeyim mesela, samimi buldum o insanları söyleyiverdim. Babama, bana böyle mi teşekkür ediyorsun sen?”

“Teşekkür etmek mi?” dedi Ozan alaycı bir sesle, “Senin bana teşekkür etmen gerekiyor! Her zor anında, herkes seninle uğraşırken yanında hep ben vardım. Buraya bile seninle geldim. Sana destek oldum. Duru’nun şirketine geçmeni ben sağladım. Orada çalışmasaydık bu gün bu şirketi kuramazdık bile. Bunları da sen Duru ve bana borçlusun. O bencil aklın bunları düşünemiyor değil mi? Tek mağdur, tek kahraman hep sensin! Senin kararların, senin doğruların. Yıllarca beni de bir kalıba sokmaya çalışmana rağmen sana katlandım ben!”

“Ha öyle mi?” dedi Nazlı bağıra bağıra artık çıldırmıştı, “Al öyleyse hepsi senin olsun! Bundan sonra ne halin varsa gör! Ben yokum!” derken artık çığlık atıyordu. Masadaki herkes susmuş kafenin karanlık köşesinde bağırıp duran iki arkadaşı seyretmeye başlamıştı.

Duru endişeyle yanlarına geldiğinde, Nazlı zaten gitmeye karar vermişti.

“Ne oluyor? Ne yapıyorsunuz? Herkes size bakıyor?” dedi Ozan’ın koluna girerek.

“Müstakbel kocan sana anlatır!” dedi Nazlı ters ters ve yürüyüp çıktı kafeden. Çıkarken yanından geçtiği masalar e kapıya çarpmış ve canı yanmış olmasına rağmen sendelediğini bile fark etmeyecek kadar kendini kaybetmişti.

“Bu kız sana aşık bence!” dedi Duru sevgilisine sarılarak, “Aldırma, teklifiniz kıskanmış olmalı!” dedi ve onun elinden tutup masaya götürdü.

“Bir şey yok, Nazlı sorunlu biri!” dedi masadakilere, “Evlilik teklifimin kabul edildiği gün hiç kimse moralimi bozamaz!” dedi ve Duru’yu öptü alnından.

Saat geç olduğundan sadece gece gezmelerini yapanlar veya çıkıp evlerine dönenler dışarıdaydı. Geldikleri kafe şehrin eğlence merkezlerinden birinde olduğu için, her zevke hitap eden sıra sıra barlar ve lokantalar vardı. İnsanların bir kısmı dışarıya sigara içmeye çıkmış şen kahkahalar atıyor. Kimi caddeye taksi bulmaya yürüyor, kimi ise dışarıya kurulan masalarda neşeli sohbetlere dahil oluyordu. Herkesin keyfi yerindeydi. Hem de herkesin.

“Şu koca dünyada tek morali bozuk ben miyim?” dedi yüksek sesle ve parti yapılan kafenin biraz ilerisindeki bir bara giriverdi öylece. İçeride yüksek bir müzik ve insan uğultusu vardı. İnsanların bir kısmı masalarda, bir kısmı ise barın hemen önündeki sandalyelerde oturuyorlardı. Bir garson yanına gelip kaç kişi olacaklarını sorunda, “Tekim!” dedi “Tek başıma eğleneceğim!”

Garson ona boş bar sandalyelerinden birini gösterdi. Üzerindeki elbiseyle zor çıktığı tabureye yerleşti. Yüzündeki makyaj ağlamaktan darmaduman olmuştu. Gözleri nemli ve kızarıktı. Kalabalıkta herkes kendi halinde eğlendiği için kimse onun yüzün fark etmemişti. Sendeleyerek girdiği için kafasının iyi olduğunu düşünen tek kişi onu karşılayan garsondu. Barmen ne istediğini sorduğunda içkiyle hiç arası olmadığı ve isimlerini bile bilmediği için adamın arkasında dizili duran şişelerden birini gözüne kestirdi ve “Şundan doldur!” dedi. Adam içkiyi hazırlarken dönüp masalardaki insanlara baktı yeniden.

“Eğlenin, eğlenin bakalım! İnsanların ne kadar kötü olduğunu düşünmeyin hiç biriniz!” diye mırıldandı kendi kendine. Sonra adamın özene bezene hazırlayıp önüne bıraktığı bardağı bir çırpıda dikti kafasına. Boğazı ve yemek borusunda ateş sokulmuş gibi bir yanma hissetti. Adam gözlerini kısmış ona bakıyordu. Bardağı adama doğru itti yeniden.

“Bir daha!”

Adam sesini çıkarmadan şişeyi koyduğu yerden aldı ve yeniden hazırlamaya başladı. Bu arada yanma hissi artarak devam ettiği için öksürmeye de başlamıştı.

“Ne iğrenç bir şeymiş bu böyle!” diye söylendi kendi kendine.

“İsterseniz başka bir şey vereyim!” dedi barmen, “Tadı daha iyi bir şey!”

“Tamam ondan ver!” dedi biraz önce içtiği şeyin ne olduğunu bile bilmiyordu zaten. Adamın hazırladığı bardağı yine dikti tepesine. Deminki kadar yanma olmamıştı ama bunun da yakıcı olduğu kesindi. Sadece biraz önce içtiği her neyse ondan biraz daha tadı güzeldi. Bardağı yine adama doğru uzattı.

“Emin misin?” dedi barmen.

“Doldur!”

“Aynısından mı?”

“Aynısından!” dedi ama midesi bulanmaya başlamıştı, elleri ve ayaklarında da bir uyuşma başlamıştı. Bu uyuşma ona tatlı bir hafiflik veriyordu. Çalan müzikle dansa kalkan bir masadaki çiftlere gülümseyerek baktı. Dönüp adamın doldurduğu bardağı tam dikecekti ki barmen bardağı kendine doğru çekti.

“İlk kez mi içiyorsun?”

“Evet ne olmuş?”

“Yudum yudum dene!” dedikten sonra bardağı yeniden ona itti. Barmen içkinin yanına bir kuru yemiş tabağı çıkardı alttan, “Arada bir de bunlardan at ağzına!”

“Tamam!” dedi Nazlı ve bir kaç kuruyemişi ağzına atıp içkiden bir yudum aldı. Böyle daha az yanmıştı sanki. Bir kuruyemiş, bir yudum içki sırasıyla bardağı bitirdiğinde beyni karıncalanıyordu artık. Kuru yemişten dolayı olacak mide bulantısı da azalmıştı. İçkinin acılığı değil ama alkolün etkisi arttığı için artık tadı da güzel geliyordu. Adama dönüp bardağı gösterdi. Adam bir kuruyemiş tabağı bir bardak içki daha verdi önüne. Tam o sırada Ozan ile hep söyledikleri ve sevdikleri bir şarkı çalmaya başlayınca, sandalyeden kayarak indi ki düşecekken yan sandalyedeki adam onu kolundan yakaladı.

“Teşekkür ederim!” dedi geveleyerek ve bağıra bağıra şarkıyı söyleyerek olduğu yerde dans etmeye başladı. Arada bir kuruyemiş, bir yudum içkiye devam ediyordu. Bardağın sonu geldiğinde yine midesi bulanıyordu. Barmene tuvaleti sordu. Tuvalete girince gecenin başında bir tuvalet kabininde duydukları aklına geri geldi ve bağıra klozetten kalkmadan bağıra bağıra ağlamaya başladı. Müşterilerden biri bir görevli çağırdı. Tuvaletleri temizleyen kadıncağız ne yapacağını bilemeden kapıyı vurup iyi olup olmadığını sordu. Kafası o kadar iyi olmuştu ki sesi Sema’nın sesine benzetti.

“Ne yapacaksın, iyiysem gelip alnımdan mı vuracaksın beni ha?” dedi yuvarlayarak. Biraz önce o kadar kusmuştu ki doğrulur doğrulmaz başı döndüğü için klozete oturup kalmıştı. Bir yandan sanki kapının arkasındaki onu görüyormuş gibi parmağını sallarken, bir yandan oturduğu yerde sallanıyordu.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s