Yemekler yenmiş olmasına rağmen Ozan henüz sürprizini açıklamamıştı. Nazlı heyecandan ne yediğinin çok farkında değildi. Yanındakilerle sohbet ediyor ama dikkatini bir türlü Ozan’dan alamıyordu. Ozan Duru ve Duru’nun yakın arkadaşı Sema’nın yanına oturmuştu. Arada bir oradan bakıp Nazlı’ya gülümsüyor ve el sallıyordu. Nazlı elinde olmadan ona baktığı için her baktığında göz göze geliyorlar, o da Ozan’a gülümsüyordu mahcup bir şekilde. Sonunda güzel güzel bir müzik çalmaya başladı ve Ozan ayağa kalktı.
“Şimdi herkesin beni dinlemesini istiyorum!” dedi bıçağını bardağına vurarak. Herkes susup ona baktı. Tabi Nazlı’da. O büyük an gelmişti galiba. Ozan tam beklediği gibi ona baktı ve sıcacık gülümsedi.
“Masanın diğer ucunda gördüğünüz bu güzel hanım, sevgili ortağım, bu gün kutladığımız başarının mimarıdır!” diye girdi söze. Herkes dönüp Nazlı’ya bakınca oda sevgiyle gülümsedi.
“O yıllardan beri benim sadece iş ortağım değil, dert ortağım, akıl hocam, can dostum oldu. Başardığım her şeyde onun katkısı mutlaka var! Benim ailem oldu ve olmaya da devam edecek. Her zaman! Nazlı seni çok seviyorum!”
Nazlı’nın kalbi durmak üzereydi, “Ben de seni!” dedi nazik bir sesle. “İşte geliyor!” dedi içindeki ses, şimdi teklif edecek.
Ozan elini cebine atıp yüzük kutusunu çıkardı. Nazlı tam ayağa kalkmaya hazırlanıyordu ki, “Bu masada sevdiğim bir kadın daha var. Aile olmak istediğim!” dedi ve Duru’ya dönerek kutunun kapağını açtı.
“Benimle evlenir misin Duru?”
Duru tiz bir çığlık attı ve masadaki herkes beklemedikleri bu teklifi duyunca heyecanla alkışlamaya başladı. Nazlı kısa bir şok anının ardından, kimsenin dikkatini çekmemek için alkışlamaya başladı ama göz yaşlarının biraz sonra akacağını çoktan anlamıştı. Duru’nun yüzüğü parmağına takıp, Ozan’a aşkla sarılmasının ardından, Ozan onu dansa kaldırınca hemen masadan kalktı ve tuvalete koştu. Boş kabinlerden birine girip kapıyı kilitledi ve göz yaşlarını serbest bıraktı. Nasıl bu kadar aptal olabilirdi. Onunla yıllardır çok iyi dosttular, bunca zaman ne Ozan ona, ne o Ozan’a bir duygu beslememişti. O yüzüğü çekmecede gördüğü andan sonra ne olmuştu onu böyle aptalca bir fikre sürüklemişti. Ozan’ın uzun süredir Duru ile gezip dolaştığını biliyordu, onu davet etmeyişleri Nazlı’nın safça düşündüğü gibi Ozan’ın kırgınlığı değil, sevgili oluşlarıydı.
“Ah Nazlı! Sen nerede yaşıyorsun!” diye söylendi kendi kendine. Bir an önce toparlanmak zorundaydı yoksa Ozan onun ağladığını hemen anlardı, “Aptal Nazlı!” diye diye bir parça tuvalet kağıdı kopardı ve makyajını bozmamaya çalışarak göz yaşlarına bastırdı. Ne kadar sakin olmaya çalışsa da, ağlamasını durdurması yaklaşık on dakika sürdü. Tam artık ağlamayacağına kanaat getirip kilidi çevirecekken tuvalete bir kaç kişi daha girdi.
“Ah şu yüzüğe bir bakar mısınız harika değil mi?” dedi Duru’nun sesi. Sema olduğunu tahmin ettiği ses “Gerçekten muhteşem! Sana da çok yakışmış. Yalnız fark ettin mi Ozan sana teklif edince ortağının yüzü nasıl allak bullak oldu!”
“Nazlı mı?”
“Adı her neyse işte!”
“Hayır o sırada aşkıma bakıyordum, suratı mı değişti?”
“Tabi canım bir anda allak bullak oldu zavallı, belli ki o kadar övgüden sonra teklifi onun alacağını sanmış!”
“Yok canım bu mümkün değil!”
“Sana göre değil!” dedi Sema’nın sesi, “Yüzü konuştu işte kızın!”
“Mümkün değil çünkü Ozan onun annesinin alt komşularının kocası ile kaçtığını ve adamın zavallı karısının da aklını oynatıp, bir oyuncak bebekle gezip durduğunu anlattı! Bunun salak babası da öylece kabullenmiş her şeyi, bütün mahallenin diline düşmelerine rağmen de öylece oturmuş basiretsiz adam!”
Nazlı bir an için kalbinin duracağını hissetti bu son sözleri duyunca. O Sema denilen kızın yüz ifadesini fark etmiş olmasının sinir ve şokunu yaşarken bu son duydukları onu tam kalbinden hançerlemişti. Ozan annesinin gidişini Duru’ya mı anlatmıştı tüm detaylarıyla ve o ikisi babası ve onunla dalga mı geçiyorlardı yoksa.
“Hakikaten ha! Anasına bak kızını al diye boşuna dememişler. Ozan akıllı çocuk alır mı o salağı!” dedi Sema yine ve iki arkadaş kahkahayı basıp, boş kabinlere girdiler. Nazlı eli kabin kapısının kilidinde öylece duruyordu hâlâ.
“Baksana kadın niye bebekle geziyormuş ki?” diye seslendi Sema kendi kabininden.
“Çocuk doğuramıyor diye bırakmış sanıyormuş kocası, o yüzden bir oyuncak bebeği gerçek gibi pışpışlayıp duruyormuş işte. Adı da Zeynep mi neymiş?”
Sema yine bir kahkaha attı içeriden, “Ay yazık tabi de yani görsem gülmeme engel olamazdım ben! E adamda karısına sahip çıkamamış anacım, bunun anası kızını da bırakıp adama kaçtığına göre gözü bir şeyi görmüyormuş şeyden başka herhalde!”
Bu defa Duru’nun kabininden bir kahkaha yükseldi, “Ozan benim oldu! O şimdi kime kaçarsa kaçsın! Ozan’ın annesi daha başından uyarmış zaten oğlunu! Arkadaş ol kadar! Bu kızdan sana hayır gelmez demiş. Yani o zavallı bir şeyler olsun diye beklediyse de boşa beklemiş. Ozan onunla iş dışında bir şey yapmaz. Bundan sonra işi de benim, eşi de! ”
Biraz sonra iki arkadaş Ozan hakkında biraz daha fısıldaştıktan sonra ellerini yıkayıp çıktılar tuvaletten. Nazlı tutmakta zorlandığı hıçkırıklarını bıraktı bu sefer. Yıllarca annesinin onlara yaşattığı bu utancı yok saymaya çalışmışlar, güçleri yetince de oradan kaçıp kurtulmuşlardı. Şenay ablayı o bebekle gördüğü her gün yerin dibine geçmişti Nazlı. Kadıncağız sahiden aklını oynattığı için belki, diğerleri gibi bir kez olsun onları itham etmemişti. Şenay ablanın aklını oynatması ve o oyuncak bebekle dolaşması, konuyu herkes için hep gündemde tutmuştu. Babasının yüzüne kimse bir şey söylemeye cesaret edemese de herkesin arkalarından konuştuğunu biliyordu Nazlı. Ozan’ın annesinin onu tembihlediğini bilmiyordu elbette. Allak bullak hissediyordu kendini. O Ozan’ın hiç bir sırrını kimseye anlatmamıştı bugüne kadar. Bu konuda ne kadar hassas olduğunu bile bile Ozan nasıl anlatırdı Duru’ya her şeyi. Annesi gittiğinde babası mahvolmuştu. Bütün hayatını Nazlı’ya adamıştı. Bu insanlar kim oluyorlardı da onun babasını, onu ve hatta annesini ağızlarına alıp bir de utanmadan alay ediyorlardı. Ozan yıllardır onun ve babasının yüzüne gülerken gidip başka insanlarla bunları mu konuşuyordu? Başka kimlere neler anlatmıştı acaba? Belki de Nazlı’nın ahlaksız bir annesi olduğunu ve bu yüzden ona ilgi duyan varsa uzak durması gerektiğini bile söylemişti.
“Öyle mi Ozan?” dedi elinde olmadan. Artık zihninde dolaşan düşünceler öyle hızlı akıyordu ki, öfkeden elleri titremeye başlamıştı. Kabinin kilidini hırsla açtı, elini ve yüzünü yıkamak için aynada kendine baktı. Bir de salak gibi onun için bir elbise almış, saçını yaptırmıştı. O yüzün ona gelecek sanarak hem de, ahlaksız kadının kızı Nazlı’ya bir yüzük vermemesi için annesi onu yıllar önce uyarmıştı zaten. Bütün mahalleden ne farkı vardı Ozan’ın şimdi. Nasıl anlamamıştı bunca zaman. Sadece kendini kurtarmak için onların peşine düşüp gelmişti buraya demek! O üniversiteyi kazanabilsin, serserilikten kurtulabilsin diye çabalamıştı Nazlı hep, üniversite de projeleri hep birlikte yapmışlardı. Girdikleri her işte Nazlı’nın projelerini geliştirmişlerdi. Bu ihale için sunduğu fikri duyunca onu yere göre sığdıramamıştı. Masada herkesin içinde de aynı şeyler söylemişti. Ahlaksız kadının kızı Nazlı!
“Sen onun annesi değilsin!” demişti babası hep. Onun göremediğini görmüştü belki de Ozan’da. Onu da ikna etmişti Ozan’ın ne kadar iyi olduğuna.
“Aptal Nazlı!” dedi sinirli bir kahkaha atarak!
(devam edecek)