Şirketi kurmaları, yeni işler almaları için oldukça yoğun ve stresli bir dönem yaşadılar ama yedinci aya girerken artık piyasada duyulan adları, şirket isimleri yani kendi markaları ile anılmaya başlamıştı. Duru aracılığı ile çalışmaya başladıkları şirketten ayrılmalarına rağmen Ozan ve Duru’nun arkadaşlıkları devam ediyordu. Benzer işler yaptıkları ve aynı piyasaya hizmet verdikleri için Nazlı, Duru’nun şirkete gelip gitmesine pek sıcak bakmıyordu. Bu düşüncesinden Ozan’a bahsettiğinde Ozan beklemediği bir şekilde “Kıskanıyor musun yoksa?” deyivermişti.
Kıpkırmızı olan Nazlı öyle şaşırmıştı ki “Ne kıskanması ya? Neyi kıskanacağım?” demişti geveleyerek ve arkasını dönüp uzaklaşmıştı Ozan’dan.
Ozan arkadaşı ile dalga geçse de, onu haklı bulmuş olacak ki Duru’yu şirkete davet etmemeye başlamıştı o günden sonra ve ikisi dışarıda buluşmaya başlamışlardı. Ancak Ozan bu buluşmalara Nazlı’yı davet etmiyordu artık. Nazlı, Duru’nun şirkete gelmesine kendince haklı sebeplerle karşı çıktığı için Ozan’ın ona gücendiğini düşünüyordu. Yine de ne babasına ne de Ozan’a bundan bahsetmedi. Sonuçta aralarındaki ilişki her zaman iyi olmuştu ve artık birlikte iş yapıyorlardı. Vesveseler ile bu iletişimi bozmaya hiç niyeti yoktu.
Ozan ailesini hiç arayıp sormadığı için onlar bir kaç kez Baki beyi aramışlardı. Baki bey bu konuda Ozan’a hiç karışmak istemese de bir gün çağırıp, ailesi ile bağını bu şekilde koparmasının doğru olmadığını tekrarlamak zorunda kalmıştı.
“Oğlum bak bu yaşların geçecek, onları anlayacağın bir yaş gelecek. Onlar kendileri adına hatalar yapıp kavgacı olabilirler, gitmiyorsun anlıyorum ama bari bir telefon et. Yazık değil mi tek oğulları sensin!”
“Tamam Baki amca!” diyordu Ozan her zaman ki gibi, bu konuda çok akıllı davranıyordu, nasihâtlara asla karşılık verip, karşı çıkmıyordu. Baki bey böyle yaptığında onun söylenilen hiç bir şeyi yapmayacağını artık öğrenmişti.
“Ben üzerime düşeni yaptım!” dedi kendi kendine, kocaman, yetişkin olmuş bir adama çocuk gibi durmadan ailesini aramasını söyleyemezdi ki, biraz da ailesinin çaba sarf etmesi gerekiyordu. Baki bey onlara üstü kapalı bir şekilde Ozan’ın neden böyle davrandığını anlatmaya çalışmıştı. Ancak onlar Ozan’ın evlat olarak görevlerini yerine getirmesini bekliyorlardı öylece. Aile olarak biz neyi yanlış yaptık, ne yapmalıyız gibi sorgulara hiç girmiyorlardı. Ozan haylaz ve vefasız bir evlattı onlara göre, eli ekmek tutunca ailesini unutacak kadar da nankördü.
Nazlı ve Ozan’ın işleri oldukça iyi gidiyordu. Kendilerine bir kaç kişiden oluşan güvenilir bir ekip kurmuşlardı. Her defasında bir öncekinden daha iyi ve büyük işler alıyorlardı. Sonunda şirket daha ikinci yılını doldurmadan büyük bir ihaleyi kazandılar. Bu gerçekten onların çapında bir şirket için çok ama çok büyük bir başarıydı. Ozan bu başarılarını kutlamak için arkadaş çevrelerinin de olduğu bir kutlama yemeği planlamaya karar verdi. Nazlı bu işlerde pek iyi olmadığı için planlamayı tamamen ona bıraktı.
“Harika bir kutlama olacak, ayrıca bir sürprizim de var!” dedi Ozan gözlerinin içi gülerek.
“Sahi mi neymiş?”
“Olduğunda görürsün!” diyerek Nazlı’nın yanağına bir öpücük konduruverdi ve hemen telefonunu eline alıp planlama için sağını solunu aramaya başladı.
Nazlı onun bu eksilmeyen çocuksu hallerini seviyordu. Arkası dönük heyecanla görüşmelerini yapan Ozan’ı seyretti bir kaç dakika. Yıllardır hiç kopmamış ve hiç ayrılmamışlardı. Artık bir aile gibiydiler. Derin bir iç geçirdi, onu gerçekten seviyordu.
Ozan hazırlıklarla uğraşmaya devam ederken o da aldıkları ihale ile ilgili çalışmaya başlamıştı bile. Bir kaç gün sonra Ozan dışarıdayken aradığı bir belgeyi bulmak için onun çekmecelerini karıştırırken bir mücevher kutusu gördü. Aralarında böyle şeyler hiç bir zaman sorun olmadığı için gayri ihtiyarı kutuya uzandı ve açtı.
“Oh!” dedi elinde olmadan heyecanla. Kutuda muhteşem bir tek taş vardı. Yüzüğü kutudan çıkarıp, parmağına geçirdi. Tam olmuştu.
“Sürpriz bu mu yoksa?” dedi kendine bile tanımlayamadığı bir sevinçle, “Artık gerçekten bir aile mi olalım istiyor!”
Kalbi yerinden çıkacak gibi atmaya başladı ve hemen yüzüğü kutusuna koyup, çekmeceyi kapattı. Öyle heyecanlıydı ki aradığı belgeyi unutup kendi masasına geri döndü hemen.
“Yapabilir miyiz?” dedi kendi kendine, “Yapabiliriz tabi!” diye yanıtladı yine kendi, “Niye yapamayalım. Bunca yıldır yapıyoruz ya!”
Tam bunları düşünürken Ozan ıslık çalarak içeri girdi, “Nasılsın güzellik! Parti için kendine bir giysi seçtin mi?”
“Parti mi? Bir kutlama yemeği olacaktı?”
“Yemekli bir kutlama partisi olacak!” dedi Ozan neşeyle.
“Yani hepsi o ihale için mi bunların?” dedi imalı bir şekilde.
“Hayır, hepsi bir ihale için değil! Sürprizler var dedim ya!”
“Ah Ozan çok merak ediyorum benimle bu sırrı paylaşamaz mısın?”
“Hayır tatlım paylaşamam! O zaman sürprizi kalmaz öyle değil mi? Çok mutlu olacağın bir şey ama öyle söyleyeyim!”
“Sahi mi?”
“Evet sahi!”
Hafta sonu gerçekleşecek kutlama için ne yaparsa yapsın Ozan’ın ağzından başka laf alamadı. Herkesin içinde mi teklif edecekti acaba? Kıyafet seç dediğine göre herkesin içinde teklif edecekti. Hiç yapmadığı bir şey yaptı ve partiden önceki gün erken çıkıp kendine bir elbise almaya gitti. Arkasından bir kuaföre gidip bakıp yaptırdı. Baki bey kızının o akşamki heyecanına bir anlam veremedi ama onu böyle mutlu görünce çok sevindi. Göğsünde son zamanlarda yeniden hissetmeye başladığı sancılardan ise hiç bahsetmedi. İhaleyi almış, neşesi böyle yerindeyken onu endişelendirmenin bir gereği yoktu. İlk spazmda doktor iyi olduğunu söylemesine rağmen Nazlı’nın ne kadar süre sonra ikna olduğunu unutmamıştı.
Ozan ertesi sabah, “İstersen Baki amcaya da söyle!” deyince Nazlı akşam kesin bir teklif geleceğini düşündü ama Baki bey gençlerle kalabalık bir ortama gelmekten hoşlanmazdı muhtemelen. Önce parti yapıp sonra babasına birlikte söyleyebilirlerdi. Ozan’ın heyecanını gördükçe onun da heyecanı iyice artıyordu.
Ozan samimi oldukları herkesi çağırmış, bir arkadaşına ait butik bir kafeyi kapattırmıştı. Mekan mumlarla aydınlatılmış ve çok güzel dekore edilmişti. Girişin biraz ilerisindeki beyaz piyanoyu çalan kadının parmaklarından harika melodiler yükseliyordu. Bir ihale kutlamasından çok tam da evlilik teklifine uygun bir şekilde romantik bir ortam vardı. Yüzüğü bulduğundan beri hakim olamadığı o kocaman gülümseme yine gelip yüzüne yerleşti. Son günlerdeki ondaki bu neşeyi Ozan’da fark etmiş, bir gün önce “Gülünce çok güzel oluyorsun, keşke hep gülsen!” demişti. Nazlı’nın yüzündeki gülümseme bir anda iki katına çıkıvermiş, sonra kendini aptal gibi hissettiği için toparlanıp işten bahsetmeye başlamıştı. Aslında bu teklifi ikisi baş başayken yapmasını tercih ederdi ama Ozan böyle biriydi. Her şeyi şova çevirmekten hoşlanıyordu. Tüm davetliler gelince garsonlar yemek servisine başladılar. Herkesin neşesi ve keyfi yerindeydi. Ozan onun geldiğini görünce hemen yanına gelmiş ve ellerini tutup, muhteşem göründüğünü söylemişti. Genellikle sade ve spor giyinen Nazlı için üzerindeki elbise, makyajı ve saçı devrim sayılırdı ama kendisi de sonucu beğenmişti doğrusu. En azından bunlar öz güvenini yüksek tutmasına yarıyordu. Bir yandan heyecandan bayılacak gibiyken, öte yandan bu kadar heyecanlandığı için utanıyordu. Bunca zamandır ona karşı bir şeyler hissettiğini neden yüzüğü görene kadar anlayamamıştı acaba?
(devam edecek)