Ardımda bıraktım – Bölüm 7

Başlangıçta yeni kurulan bir şirkette önlerinin açık olacağına inanarak canla başla sarılmışlardı onlara verilen işlere, ancak bir yılın sonunda kıdemli üstlerinin onların fikirlerini kullanıp daha da üsttekilerden bütün övgüyü aldıklarını ve onların da bundan herhangi bir şekilde pay alamadıklarını yavaş yavaş fark etmeye başladılar. Buna ilk isyan eden her zaman ki gibi Ozan oldu. Baki beye göre daha bir yıllık tecrübe ile hemen bu tür isyanlara girmeleri doğru değildi. Piyasada pişmeleri gerekiyordu. Bunun içinde ödenmesi gereken elbette bir bedel olacaktı. Kimseyi okuldan mezun olur olmaz genel müdür yapmıyorlardı.

“Babalarının şirketi olanlar hariç!” diyordu Ozan hemen.

“Evet belki ama sizin babalarınızın şirketi olmadığına göre bu insanlar sizi kullansalar da onların tecrübelerinden tam olarak faydalanmadan oradan ayrılamazsınız. Bilgi tek başına yeterli değildir!”

Ozan’ın söylene söylene Nazlı’yı da şişirmesi ile bir yıl daha dişlerini sıkıp bu şirkette çalışmaya devam ettiler. Aslında tam da Baki beyin söylediği gibi bir yandan sömürülürken bir yandan da dersler de öğretilmeyen bir sürü şeyi de öğrenmişlerdi. Ozan her zaman Nazlı’dan daha girişken ve sosyal olduğu için bir arkadaşı aracılığı ile ikisi için başka bir şirkette daha iyi bir maaşla iş bulduğunu söyledi bir gün gelip. Nazlı o şirketi biliyordu, öyle kolay herkesi almıyorlardı da.

“İkimizi birden mi alacaklar?” dedi hayretle, “Nasıl hallettin?”

“Babası şirket sahibi olan bir arkadaşım var!” dedi Ozan gülerek.

Nazlı ona pek güvenmese de, istifa vermeden o şirkete başvurmayı kabul etti. Şirket piyasada adı olan büyük bir yerdi. Eğer Ozan haklıysa bu onlar için harika bir şey olurdu ama değilse Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak istemiyordu.

Ancak korktuğu gibi olmadı, şirket ikisini birden bir ay sonra işe kabul etti. Nazlı ilk iş günü birlikte oraya gidene kadar hâlâ işin olduğuna inanamıyordu. Ozan onun bu güvensizliğine içerlemiş gibi yapıp, sonra gülmeye başlıyordu. Burada alacakları maaş ayrıldıkları şirketin iki katıydı. Üçüncü ayın sonunda Ozan söz verdiği gibi Nazlı’ların evinden ayrıldı ve daha merkezi bir yerde bir oda bir salon mobilyalı bir ev kiraladı kendine. Baki bey onun sözünde durmasına sevinmişti.

Bu arada işe başlamalarının ardından Ozan’ın babası şirket sahibi olan arkadaşının, gerçekten de şirket ortaklarından birinin kızı olan Duru olduğu ortaya çıktı. Kız inşaat mühendisiydi. Duru ile Ozan bir arkadaş toplantısında tanışmışlardı. Ozan’ın girişkenliği, sevimliliği Duru’nun çok hoşuna gitmişti. Bir kaç kez sosyal medya üzerinden sohbet ettikten sonra bir kaç kez de buluşmuşlardı. Duru’nun bir erkek arkadaşı vardı ama onunla sorunlar yaşıyorlardı. Ozan, Duru için ağlayacak bir omuzdu.

“Omzunda ağlatacak ‘zengin bir kız’ buldun yani!” demişti Nazlı’da, onun Doğukan’a söylediklerini unutmadığı için.

“Bunda ters olan bir şey olmadığını sana söylemiştim” dedi Ozan gülerek, “Bak bu sayede işe girdik! Sense ‘zengin çocuğu’ kaybettin!”

Doğukan’la iletişimin mezuniyet ile kopmuş olması Nazlı’nın da canını sıkıyordu aklına geldikçe, çok iyi dost olmasalar da iyi bir ikili olmuşlardı. En azından Nazlı öyle sanmıştı. Birbirlerinde telefon numaraları olmasına rağmen Doğukan’ın da onu hiç arayıp sormamasına bozulduğu için o da aramıyordu. Zaten altı ay önce Ozan onun telefonun üzerine su döktüğü için rehberi de uçup gitmişti. Ortak arkadaşlarından numarasını bulabilecek olsa da bunun bir işaret olduğuna karar verip, Doğukan’ı aklından sildi.

Yeni şirketleri çalışanlarına yatırım yapan oldukça ilerici bir anlayışa sahipti. Bu nedenle aldıkları işler dışında çalışanlarını geliştireceğine inandıkları eğitim, seminer ve benzeri etkinliklere dahil olmaları için onları teşvik ediyorlardı. Dünyanın farklı yerlerindeki gelişimlerden haberdar olmaları için kurulan bir haber ağları vardı. Nazlı önceki şirketten sonra buraya geçtiklerinde çağ atlamış gibi hissetmişti. Artık kazançları da daha iyi olduğu için evde eksik gördüğü şeyleri tek tek yaptırmaya başlamıştı. Ozan daha bir yere çıkabileceklerini söyleyip dursa da onlar baba kız bahçe içindeki bu küçük evde yaşamayı seviyorlardı. Nazlı babasının da artık çalışmasını istemiyordu ama yaptığı iş ağır olmadığı ve Baki bey evde yapamayacağı için çok da ısrarcı olmuyordu. O krizin ardından sağlığında bir bozulma da yaşanmamıştı çok şükür. Aslında ara ara sıkıştırıyor olsa da Baki bey de bunu önemseyip kızına bahsetmiyordu.

Ozan hem üniversiteden arkadaşlarının çoğundan kopmadığı, hem Duru gibi sosyal çevresi aracılığı ile edindiği pek çok arkadaşı olduğu için hemen her gün iş çıkışı bir yerlere takılıyordu. Nazlı’yı da çağırıyor ama o hemen babasının yanına gitmek istediği ve kalabalıklardan hoşlanmadığı inin katılmıyordu. Şirket onları genç mimarların katıldığı bir yarışmaya dahil etmişti. Bu yarışmaya şirketten üç grup olarak katılacaklardı. Yani birbirleri ile de yarışacaklardı. Ozan elbette ki kendine ortak olarak Nazlı’yı seçti. Onların ikisinin bağını bilen diğerleri de bu gruba girmeye uğraşmak yerine kendi içlerinde iki ayrı gruba ayrıldılar. Yarışma söz konusu olunca Ozan yeniden Nazlı’lara gelmeye başladı. Gündüz iş yerinde yoğun olduklarından ancak akşamları çalışabiliyorlardı. Neyse ki Ozan Nazlı’nın korktuğu gibi akşam gezmelerine devam etmemiş, yarışmayı ciddiye alıp, onunla harıl harıl çalışmaya girişmişti. Onun bu hali Nazlı’yı sevindiriyordu. Bu Ozan’ın nihayet büyüyüp, ayakları üzerinde durma sorumluluğunu aldığını gösteriyordu.

“Yine annesi gibi düşünüyorsun!” dedi Baki bey, “Onun annesi değilsin!”

İki ay boyunca her akşam çalışarak ortaya çıkardıkları proje yarışmada üçüncülük ödülü aldı. Birinci bir başka şirketten, ikinci ise yine onların şirketindendi. Aynı şirketten bu kadar çok iç mimarın bir anda ödül alması da piyasada ilgi toplamıştı. Üçüncülük ödülü çok yüksek bir meblağ olmasa da adlarını duyurmalarına çok büyük katkısı oldu. Daha bu şirkette ikinci yıllarında piyasada adları bilinen genç mimarlar olmuşlardı. Henüz kıdemli değillerdi ama dört yıllık tecrübeleri vardı. Yarışma olmasa da bir kaç başarılı projeye daha imza attıklarında isimleri aranılanlar arasına girmeyi başardı. Ozan artık kendi yollarını çizmenin zamanı geldiğini düşünüyordu.

“İkimiz bir marka olabiliriz!” diyordu Nazlı’ya, “Kendi müşteri portföyümüz var artık. Maaşlı çalışmak zorunda değiliz. Daha serbest olur, daha orijinal ve harika projeler ortaya çıkarabiliriz!”

Aslında bu düşünceye Nazlı da katılıyordu ama Ozan kadar cesur değildi. Piyasada bir kaç yıl daha tecrübe kazanmanın daha iyi olup olmayacağını düşünüyordu.

“Henüz genciz yaşlanana kadar dehamızı başka şirketlere kullandırıp, enerjimiz sönünce mi kendi markamız olacağız?” demişti Ozan karşılık olarak.

Baki bey ikisi ile de gurur duyuyordu, her zaman Nazlı’dan yana çıkarken bu defa nasıl olmuşsa o da Ozan gibi düşünüyordu. Kızının yeteneğine ve azmine güveniyordu. Bu şirket her ne kadar onlara yeni ufuklar açmış olsa da projelerden kazandıkları milyarların maaşları kadarını çocuklara veriyordu. Hâlâ kıdemli olmadıkları içinde yüksek zamlardan faydalanamıyorlardı. Oysa kendileri senede iki veya üç iş alsalar bütün o kazanca kendi başlarına sahip olabilirlerdi. Öyle yüksek bir sermayeye ihtiyaçları yoktu. Hazır müşterileri de zaten vardı.

Sonunda Nazlı da ikna olunca bir yandan şirkette çalışmaya devam ederken bir yandan bu işi nasıl kurup yürüteceklerine dair araştırma ve hazırlıklara giriştiler. Hepsi çok heyecanlıydı. Ozan yine eskisi gibi tüm zamanını onlarla geçiriyordu.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s