Ardımda bıraktım – Bölüm 4

Ozan ve Nazlı trenin camında geçtikleri yerleri izlediler. Bir süre sonra bahçe ve tarlaların arasından geçmeye başlayan tren yeniden binaların olduğu bir durakta durunca Baki bey “Haydi!” dedi pencereye dalıp giden gençler çabucak indiler onun peşinden.

“Çok da uzak değil, değil mi? On beş dakika ya sürdü, ya sürmedi!”

“Evet değilmiş!” dedi Nazlı. İstasyondan çıkıp on beş dakika yürüdükten sonra bahçe içinde bir ya da iki katlı evlerin olduğu bir sokağa girdiler.

“Burası şehre hiç benzemiyormuş!” dedi Ozan.

“Beğenmediniz mi?”

“Yo ben beğendim, yeşil, şehir gibi de değil, taşra gibi de! Yoksa burada bir ev mi beğendin baba?”

“İşte bu ev çocuklar!” dedi Baki bey bahçe kapısının demirini eliyle tutarak arkasındaki evi gösterdi.

İki genç alıcı gözle eve baktılar. Çok büyük olmasa da bir ön bahçesi vardı. Yanlarda arka bahçeye geçiş olduğu anlaşılan iki boşluk vardı. Evin hemen önünde küçük bir kameriye yapılmıştı. Kameriyeyi saran sarmaşığın bir süredir susuz kaldığı belliydi. İki tane küçük ağaç kameriyenin iki yanındaydı.

“Haydi gelin içeriden bakalım!” dedi Baki bey.

“Emlakçı gelmeyecek mi?”

“Anahtarı camın önüne koyuyorlarmış!” diyerek emlakçıdan gördüğü yerden gidip anahtarı aldı ve içeri girdi. Dışarından bakımsız görünen evin içi dışına göre çok daha iyi durumdaydı. Mutfak dolapları yeni görünüyordu. Banyodaki dolap ve duş da gayet iyiydi. İki odası vardı. Odalar çok küçük sayılmazdı.

“Baya iyi duruyor!” dedi Nazlı bir sürü ev baktıktan sonraki bezginliği geçmişti evi gezerken.

“Komşu derdi de yok!” dedi Baki bey gülerek.

“Ay evet ya!” dedi Nazlı

“Beğendiysen emlakçı ile konuşacağım!”

“Kirası ne kadar?” dedi Nazlı merakla.

“Kiralık değil, satılık!”

“Satılık mı?” dedi Ozan.

“Evet, burada yerleşeceksek kira ile idare etmek zor olur. Daha iyi bir yerde olsun isterdim ama param ancak buna yetiyor!”

“Baba çok güzel bu ev!” dedi Nazlı koşup ona sarılarak.

“Bizim mutlu olduğumuz her yer güzel olur canım kızım!”

“Benim yurduma biraz uzak ama olsun!” dedi Ozan boynunu bükerek.

Baki bey güldü bir şey demedi.

“Siz burada oyalanadurun ben gidip emlakçı ile konuşayım” diyerek evden çıkıp gitti.

Nazlı eşyaları nasıl yerleştireceklerini planlamaya başlamıştı bile.

“Gelince kalırım artık buraya baya uzak çünkü bana!” dedi Ozan yeniden.

“Tamam Ozan ya! Salondaki kanepede yatarsın!” dedi Nazlı onun çocuk gibi mızırdanmasına gülerek, “Yazın bahçede kahvaltı yaparız, yemek yeriz. Şu kameriyeyi adam ederiz önce.”

“Baki amca bostan da yapar buraya, hep istiyordu!”

“Evet değil mi? Burada hepimiz çok mutlu olacağız! Kimseye de hesap vermek zorunda kalmayacağız artık!”

Baki bey emlakçının hesabına bir miktar para aktarımı yapıp alım işlemlerini başlattı. Onlar eşyaları getirmek için geri gidecekler, dönüşte de ev sahibi ile tapuya gidip işi halledeceklerdi.

“Oldu mu şimdi yani alıyor muyuz?” dedi Nazlı heyecanla.

“Oldu kızım, oldu! Çok şükür kurtuluyoruz o yerden!”

Ertesi sabah erkenden otobüse binip yola çıktılar. Artık temelli gelmek için gerekli ayarlamaları yapmaları gerekiyordu. Nazlı günlük kullanılanlar hariç her şeyi toplayıp hazırlamıştı zaten.

On gün sonra üçü birlikte bahçede çaylarını yudumlarlarken hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını konuşuyorlardı. Ozan yurtlar açılana kadar onlar da kalıp yardım etmeye karar vermişti. Evdekilere bile danışmadan “Ben gidiyorum Baki amcalarla!” diyerek ayrılmıştı. Baki bey onun ailesiyle böyle bağ koparırcasına ayrılmasından pek memnun olmamıştı ama biraz zaman geçtikten sonra konuşuruz diyerek şimdilik üzerine gitmiyordu. Mahalledeki esnafa laf söz olmasın diye Ozan’ın yeğeni olduğunu söylemişti Baki bey. Bir yerden kurtulup, başka bir yerde benzer sorunlarla mücadele etmek istemiyordu. Zaten mümkün olduğunca az insanlar muhatap olmaya karar vermişti.

Ozan’ın tahmin ettiği gibi Nazlı evi yerleştirirken o hemen bahçe işlerine dalmış, gidip bir yerlerden domates, biber, salatalık fideleri alıp gelmişti. Ankara’nın kışı sert olduğu için dışına naylondan sera gibi bir koruyucu da yapmayı planlamıştı. Ozan ev işi sevmediği için bahçede Baki beye yardım etmeyi seçmişti. Baki bey ona kameriyede ölmeye yüz tutmuş sarmaşığı temizleme görevi verdi. Oraya Nazlı ile birlikte Hanımeli dikmeye karar vermişlerdi.

“Baki amca bahçeye bana da bir kulübe mi yapsak?” diyordu Ozan şaka yapar gibi ama Baki bey oğlanın evinden iyice kopup onlarla yaşama eğilimini fark ettiği için gülerek geçiştiriyordu. Ozan çok iyi çocuktu, oğlu gibiydi sahiden, çok seviyordu ama ailesi de orada dururken şimdi çocuğa bir kapı açmak hiç uygun düşmezdi. Zaten hep onlarla birlikteydi ama birlikte yaşamaya doğru bir gidiş olmazdı. İleride ne olacağı da belli değildi.

İlk on gün bahçe ile oyalandıktan sonra arkadaşı ile buluşup, önerdiği için konuşmaya gitti Baki bey. Öyle zorlayıcı bir iş değildi. Trenle Kızılay’da inip, köprünün üzerine çıkacak, biraz yürüyünce Hamam arkası denilen yere kolayca varacaktı. Dükkan sahibi iyi bir adama benziyordu. Artık yaşlandığı için dükkanda ona yardım edecek birini istiyordu. Gençlerle baş edemediği için yaşını başını almış aklı başında birini aramaya başlamıştı. Baki beyin arkadaşı da ondan bahsedince, gelsin bir görüşelim demişti hemen. Görür görmez de Baki beyi beğenmişti. Baki bey de işe başlayınca hayatları yeniden normale döndü.

Yurtların açılmasıyla artık iyice Nazlı’lara yerleşmiş olan Ozan’da yurduna geçmek zorunda kaldı. Baki bey ona Nazlı ile bütün gün evde kalıp, kızı bunaltmasın diye, mahallenin kahvesinde geçici çıraklık işi bulmuştu. Bir ay orada çalışınca azıcık da cep harçlığı olmuştu.

Okullarda açılınca, ikisi heyecanla derslerine sarıldılar yine. Ozan’ın yurdu okula daha yakındı o yüzden okul çıkışında önce Nazlı’yı trene bindiriyor ondan sonra kendi yurduna gidiyordu. Hafta sonları yurttan çıkıp hemen onlara geliyordu yine, tabi bunun için Baki beyin gidip yurtla konuşması gerekmişti. Baki bey de yeni işini sevmişti. Patronu Salih bey çok ton ton adamdı. Akşama kadar hem müşteriye bakıyor hem de birlikte sohbet ediyorlardı.

Nazlı ve Ozan’ın onlar gibi farklı yerlerden gelmiş bir sürü arkadaşı olmuştu. Bölüm üç şube olduğu için ikisi aynı şubede değillerdi. Yine de aralarda buluşup, yeni tanıştıkları arkadaşlarını da birbirleri ile tanıştırıyorlardı. Okulda her kesimden öğrenci vardı, kiminin ailesi Ankara’da yaşıyor, kimi Ozan gibi yurtta kalıyor, kimi de ailelerin tuttuğu evlerde kalıyorlardı. Okula devam mecburiyeti olduğu için herkes her gün okulda olmak zorundaydı. Bu yüzden de arkadaşlıklar daha hızlı kuruldu ve ilerlerdi.

Nazlı’ların şubesinde Doğukan diye bir çocuk vardı. Okula pahalı bir araba ile geldiği için herkes onu tanıyordu. Kantinde herkese çay ısmarladığı için de oldukça popüler bir çocuktu. Nazlı onun biraz ukala olduğunu düşünüyordu. Çok zeki bir çocuktu, hiç bir lafın altında kalmıyordu. Dersleri de en az Nazlı’nın dersleri kadar iyiydi. Başlar da Nazlı uzak durduğu için ikisinin fazla bir sohbetleri olmadı. Zaman geçtikte herkes kendi anlaştığı insanlarla gruplaşmaya başlamıştı. Ozan’ında kendi şubesinden yeni arkadaşları vardı. Onlar daha çok erkek erkeğe takılmayı tercih ettikleri için birinci sınıfın sonuna doğru Nazlı ile ilk gün olduğu kadar sık görüşmemeye başladılar ama yine de Ozan hafta sonları arkadaşları ile plan yapmadıysa onlara gelmeye devam etti. Yeni arkadaşlarından bir kaçı bekar evinde kaldığından, onların evinde vakit geçirmekten daha çok hoşlanıyordu.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s