Baki bey o akşam istifasını verip geldiğinde çok keyifli görünüyordu. Balık ve tatlı almıştı.
“Kızımla şöyle bir ziyafet çekip, kutlama yapalım istedim!” dedi torbaları uzatırken. Nazlı uzun süredir onun yüzünü hiç bu kadar aydınlık görmemişti. Her sabah vaktinde evden çıkıp, üzerine düşen her sorumluluğu yapıp geri geldiği işinden bu kadar bezdiğini nasıl olup da fark etmediğine şaşıyordu. Babasının getirdiği balıkları kapalı balkonda ki tüpte güzelce pişirdi. Apartmanı balık kokusu basınca komşular rahatsız oluyordu. Aslında herkes evinde balık yapıyordu ama nedense koku Nazlı’lardan gelince hemen kapıya koşuyorlardı. Nazlı da artık mutfağın kapalı balkonuna çıkardığı tüpün üzerinde pişiriyor, mutfak kapısını da koku içeri gitmesin diye sıkı sıkı kapatıyordu.
“Of artık bu eziyetten de kurtulacağız!” dedi gülümseyerek, “Resmen daracık balkonda tüpe eğilip doğrulacağım diye belim bükülüyor!”
“Boş ver bunları artık!” dedi Baki bey, “Ankara’da inşallah rahat edeceğiz, bu insanlardan da temelli kurtulacağız!”
“Yaşasın!” diyerek balıkları tabaklarına böldükten sonra hemen elleriyle başladılar yemeye.
“Orada böyle taze balık buluruz inşallah!” dedi Baki bey bir yandan yağ olan parmaklarını yalarken.
“Aman baba ağzımızın tadı olduktan sonra taş yesek güzel gelir sen merak etme!”
Baki bey hemen ertesi günü gidip Ankara için otobüs biletlerini aldı üçüne de, seçtiği ev ilanlarının durup durmadıklarını kontrol etti son bir kez yola çıkmadan. Bir arkadaşının aracılığı ile öğretmen evi ayarlamıştı kalmaları için. Yeri de merkezi ve kolaydı, otogara da uzak sayılmazdı. Yemekleri de çok güzel demişti arkadaşı. Bir kaç gün sonra üçü birden hazırladıkları küçük çantalarla yola çıktılar. Ozan o kadar heyecanlıydı ki kayıt için bir şey unutup unutmadığını sürekli kontrol ediyordu. Nazlı’nın da neşesi yerindeydi durmadan Ozan ile konuşup gülüyorlardı. Baki bey onların hemen arkasındaki koltukta cam kenarında yolu seyrediyordu. Çok uzun zaman sonra ilk defa bir maceraya atılıyor gibi hissediyordu. Nazlı liseyi bitirsin diye sabretmişti. Üç yıl önce emekli olmuştu. O yüzden içi rahattı, hemen iş bulamasa bile ki arkadaşı ayarlamaya çalıştığını söylemişti, emekli maaşı ile bir süre idare ederlerdi. Tazminatı da vardı. Ozan’ı da bir yurda yerleştirdikten sonra her şeyleri tamam olacaktı.
Otogarda iner inmez bir taksiye binip öğretmen evine gittiler. Nazlı böyle otel gibi büyük bir yer beklemediği için çok şaşırdı.
“Başkent kızım burası!” dedi babası keyifle, burada yaşamayı bir ayrıcalık olarak gördüğü belliydi.
“Anıtkabir’e de gideriz değil mi Baki amca?” dedi Ozan hemen küçük bir çocuk gibi.
“Ozan zaten buraya taşınıyoruz artık canımız ne zaman isterse gideriz!” dedi Nazlı gülerek.
Vakit geç olduğundan emlakçılara ertesi gün gitmeye karar verdiler. İlk gün Baki bey tek başına gidecek, çocuklar da gidip okullarını göreceklerdi. Eğer ertesi güne okulla ilgili bir işleri kalmazsa Baki beyle diğer evlere bakacaklardı. Baki bey çok da beğenseler önce seçtiği tüm evleri görmek istiyordu. İkide bir taşınacak kadar güçlü değildi elleri. Aslında niyeti birikmişi ile tazminatı denk getirebilirse küçük bir ev almaktı ama yeteceğinden emin olamadığı için şimdilik Nazlı’ya bir şey söylemiyordu. İlk gün tek başına gitme fikrini bu yüzden ortaya atmıştı. Hazır onlar yokken satın alma yapabilir mi diye piyasayı kontrol edecekti.
Yoldan sarsıldıkları ve bir gece önce de heyecandan pek uyuyamadıkları için erkenden yattılar. Ozan ayrıca oda parası vermesin diye üç yataklı bir oda tutmuşlardı. İki kişilik yatakta Baki bey ile Ozan, tek kişilik yatakta ise Nazlı uyudu. Baki bey alışık olduğu için sabah erkenden uyandı ve kahvaltı edip işlerini halledebilmek için çocukları da uyandırdı. Kahvaltıdan sonra da çabucak misafirhaneden ayrılıp işe koyuldular. Ozan ve Nazlı’nın okullarına gidebilmek için toplu taşım imkanlarını keşfetmeleri gerekiyordu. İlk emlakçı bir kaç ev göstereceği için Baki beyi gelip almıştı. Baki bey onunla işi bitince Nazlı’ya bahsetmediği sahibinden ilanlarına bakacaktı. Çocukların işi erken bitip ona katılmak için arayınca, “Siz bu gün Anıtkabir’e gidin! Akşam misafirhane de buluşuruz!” diyerek hızlıca ilanları dolaştı. Akşam geldiğinde o kadar yorgundu ki çocukların merakla gördüğü evleri anlatmasını beklerken oturduğu yerde sızdı kaldı.
Ertesi gün üçü birlikte bir başka emlakçı ile dolaştılar. Öğleden sonra da başka bir emlakçı ile buluştular.
“Kiralar burada yüksekmiş Baki amca!” dedi Ozan tedirgin bir şekilde, “Sorun olmasın size!”
“Yok oğlum bakıp da geldik, dert etme sen!” dedi Baki bey. Aslında dün kendi başına gezdiği evlerden birini çok beğenmişti. Biraz merkeze uzaktı ama trenle gelinebiliyordu. Bahçe içinde tek katlı eski bir evdi. İlanını takip ettiği tüm evleri görmeden karar vermek istemiyordu. Tabi Ankara’ya gelip öyle bir evde yaşamak ister mi diye Nazlı’ya da sorması gerekiyordu. Okula geliş gidişleri için biraz yolu uzayacaktı.
Bütün gün o ev, bu ev gezdikten sonra Nazlı ile Ozan kafaları allak bullak olmuş vaziyetteydiler. Başlangıçta her gördükleri evi beğenirken öğleden sonra da gördükleri her eve kusur bulmaya başladılar. Baki bey genellikle sessiz kalıyordu. O da dünden beri o kadar çok ev görmüştü ki, sürekli cebinde taşıdığı not defteri olmasa, hangisi nasıldı, kim gösterdi asla hatırlayamazdı. Bir evde bir şeyi beğeniyorlar, başka bir şeyi beğenmiyorlardı. Şöyle tam dört dörtlük içlerine sinen bir ev göremediler.
“Baba iki gündür bir şey bulamadık, kaç gün kalmayı planladın?” diye sordu Nazlı dönerlerken, sonuçta burada kaldıkları her gün de ekstradan masraf anlamına geliyordu.
“Yarın da gezelim, sonraki gün artık karar vereceğiz Allah izin verirse!” dedi Baki bey. Oradan oraya gitmekten beyni dönmüştü onun da. Ertesi gün de bütün gün dolaşıp döndükten sonra Nazlı’nın morali iyice bozulmaya başlamıştı. Yorgunluk ve kararsızlıktan başı ağrıyordu. Ozan evde kendisi oturmadığı için pek karışmak istemiyordu ama yine de gittikleri evlerde çenesini tutamıyordu o da. Akşam neredeyse zorla yemeklerini yerlerken, “Yarın sizi son bir yere daha götüreceğim!” dedi Baki bey “Sonra oturup karar vereceğiz.”
“Onu da bu gün halletseydik ya?” dedi Nazlı bıkkın bir sesle.
“Bu evi ilk gün görmüştüm ben!”
“Madem beğendiğiniz niye söylemediniz?” dedi Ozan yine çenesini tutamayıp.
“Nazlı’da görsün diye oğlum!” dedi Baki bey gülerek. Çaylarını zor içip yine erkenden gidip uyudular. Baki bey yorgunluktan öyle bir horlamıştı ki önceki gece, Nazlı ve Ozan ondan önce uyumak için banyo sırasını en sona onu bıraktılar ve o banyodayken hemen yatıp uyumaya çalıştılar.
Çocukların yorgunluktan şevklerinin kırıldığını bilen Baki bey ertesi sabah misafirhaneden çıkmak için acele etmedi. Onlar uyanana kadar uyandırmadı ikisini de. Ağır ağır kahvaltılarını yapıp, birer de kahve içtikten sonra ortak kararla yeniden yola çıktılar. Şehrin merkezi sayılan Kızılay’dan trene binince Nazlı ve Ozan çok şaşırdılar.
“Baki amca başka şehirde mi ev?” dedi Ozan şaşkın şaşkın.
“Yok oğlum, şehir içi ulaşım için biniyoruz, metro gibi!”
“Ben gezdiğimiz yerlerde hiç tren yolu görmedim ama?”
“Buraya hiç gitmedik ondan. Gidelim bir bakın bakalım!” dedi Baki bey ve çocuklar iyice meraklanınca güle oynaya trene bindiler.
(devam edecek)