Nazlı nihayet buralardan gidecek olmalarının verdiği heyecanla hızlı hızlı evi toplama işine girişmişti. Baki bey sağdan soldan topladığı tüm kolileri getirmişti. Ozan’ın hazırlayacağı bir tek çantası olduğu için o da sabah kalkar kalkmaz koşup Nazlı’ya yardıma geliyordu. Ev toplandıkça evin dibine köşesine kaçmış eşyalar, anılar, uzun süredir aranıp bulunamayanlar tek tek gün yüzüne çıkmıştı. Nazlı bazen birini eline geçirince yaptığı işi unutup uzun uzun elindekine dalıyor ya da Ozan’a o eşya ile ilgili bir anısını anlatmaya başlıyordu. Bazen annesi ile ilgili bir şey çıkınca ise hiç konuşmuyor, yüz ifadesi değişiveriyordu. Ozan onu ifadelerini anlayacak kadar tanımıştı artık. Başını çevirip onu o tuhaf halde görürse hiç soru sormuyordu. Aslında hazır taşınıyorlarken evdeki bir sürü fazlalığı atmayı planlamış olsa da yine de eşyaların çoğundan vazgeçememişti. Gittikleri yerde ihtiyaçları olursa diye sürekli tereddüt ettiğinden ayıklarım dediği her eşyayı kolilere dolduruyordu. Hâl böyle olunca da Baki beyin getirdiği koliler yetişmemeye başladı. Mahalleli artık onların taşınıp gideceğini duymuştu. Bir çoğu bunun en doğru karar olduğunu düşünüyorken, apartmandakiler de eski defterleri açıp onları konuşuyorlardı. Ozan evdeki kolilerin yetmeyeceği anlaşılınca esnaftan ne bulursa toplamak için apartmandan çıktığı sırada kapının önünde Şenay ablaya rastladı. Oyuncak bebek Zeynep’i bir çocuk arabasına koymuş olan Şenay abla kulağına dayadığı telefonuyla konuşuyordu.
“Merhaba Şenay abla!” dedi Ozan onu görünce, kadının çocuktan bahsedip durduğunda aslında kimseyle konuşmadığını biliyordu. Zeynep’i her dışarı çıkardığında kaçıp giden kocasının onu aradığını sanıp, saatlerce çocukla bütün gün nasıl yorulduğunu, Zeynep’in neler yaptığını “babası” diye diye uzun uzun anlatıyordu.
“Dur ben seni arayayım!” diyerek telefonu kulağından çekti Şenay abla, “Bak Zeynep, Ozan ağabeyin seni sevmeye gelmiş!” dedi arabadaki bebeğe eğilerek. Neredeyse gerçek bir bebek boyunda olan oyuncak bebek Zeynep haliyle hiç tepki vermedi bu sözlere.
“Merhaba Zeynep!” dedi Ozan’da artık alıştığı bu durumu bozuntuya vermeden, “Annenle hava almaya mı çıktınız yine?”
“Ya!” dedi Şenay abla, “Bütün gece uyumadı ağabeyi, biraz ateşi vardı. Semih kalktı doktora götürelim diye ama ben izin vermedim. E işe gidiyor biliyorsun. Evde bebek olunca uykular haram tabi!” diyerek bir kahkaha attı.
“Ya doğru!” dedi Ozan.
“Hayırdır sen nereye böyle?”
“Ben bakkala gidiyordum Şenay abla, koli soracağım”
“Niye ne yapacaksın ki koliyi? Bak Zeynep Ozan ağabeyine koli lazımmış!”
“Baki amcalar taşınıyorlar ya Nazlı’ya yardım ediyorum” dedi Ozan gülümseyerek
Şenay abla onların adını duyar duymaz Ozan’a arkasını dönüp, yeniden telefonu kulağına götürdü “Aman şu üstümüzdekiler taşınıyormuş çok şükür!” dedi hayali kocasına.
Ozan’da bir şey söylemeden dönüp gitti. En azından bu şekilde zavallı kadına rol yapmaktan kurtulmuştu. Üzülüyordu onun haline kocası kaçıp gidince delirmişti iyice. Çocukları olmuyorsa bir evlat edinebilirlerdi, annesiz babasız onca çocuk varken bir kadına çocuk doğuramıyor diye böyle zulüm yapılır mıydı. Aslında Şenay abla hem çocuk olmadı, hem de kocası başkası ile kaçıp gitti diye bu kadar kaptırıp, ruh halini koruyabilse o pis adamdan kurtulduğunu anlardı.
“Çok aşıkmış!” demişti Nazlı, bu konuda konuşmayı hiç sevmiyordu ama Ozan sorunca cevap vermek zorunda kalmıştı, “Babam gibi çok aşıkmış!”
“Baki amca gayet güzel idare etti ama onun gibi delirmedi!”
“İçinde neler yaşadı kim bilir ama sanırım beni korumak için delirmemek zorunda kaldı!”
“İyi ki de öyle yapmış, düşünsene o da Şenay abla gibi olsa başına neler gelirdi!”
“Bu mahalleden delirmeden gideceğiz inşallah! İnsanlar zavallı kadına sürekli olanları hatırlatıp, yüzüne vurmasalar belki o da böyle olmazdı. Ailesi de yok sanırım, kimse gelip sahip çıkmadı!”
“Annem kocasına kaçmış demişti. Ailesi hiç kabul etmemiş ama o kaçmış. Demek ki aile hiç affetmedi!”
“Belki de! Keşke onları dinleyip, hiç kaçmasaydı. Hayatı boyu bekar bile kalsa şimdiki halinden daha mutlu olurdu mutlaka!”
Ozan kolileri alıp gelene kadar Şenay ablanın durumu düşündü durdu kendi kendine. Annesi ve babasının da birbirlerine hiç saygıları ve sevgileri yoktu. Buna rağmen evliliklerini sonlandırmıyorlardı. Bunu takdir etmiyordu, annesinin elinde maddi bir gücü olmadığı için babasından ayrılmadığını biliyordu ama buna rağmen de evliliği kurtaracak bir girişimde de bulunmuyordu.
“Onlar da birbirlerini öyle seviyorlar belki!” diyordu Nazlı gülerek, öyle evlilik örnekleri vardı. Birbirlerini hırpalayarak kendilerini ayakta tutuyorlardı.
“İyi de onların bu anlaşılmaz iletişim şekillerine beni dahil etmeye çalışmalarına ne demeli!”
“Onlar iletişim şekillerinin sorunlu olduğunu düşünmüyor ki! Öyle düşünen sensin, birbirlerine sevgilerini nasıl gösteriyorlarsa, sana da bir şekilde öyle sunuyorlar!”
“Ya Nazlı her şeye bir cevabın var sahiden!” diyerek tersliyordu Ozan Nazlı’yı, ona göre bir anne babanın böyle bir ortamda çocuk büyüttüklerini sanmasının hiç bir bahanesi yoktu. Yaptığı bütün serserilik ve haylazlıkları sırf onlara inat olsun diye yapmıştı. Nazlı ve Baki bey ona sahip çıkmamış olsa kim bilir o kafayla sonu nereye varırdı ama şimdi üniversiteyi kazanmıştı. Önünde kendi kurabileceği yepyeni bir hayat uzanıyordu. Anne ve babası onun yüksek okul okuyacak kapasitede olduğuna hiç inanmadıkları için kazandığını söylediğinde yalan olduğunu sanmışlardı. Ozan bu tavra iyice içerlemişti ama artık onların söyledikleri yüzünden kendini üzmemesi gerektiğini biliyordu.
“İki gün sonra gelirsin geri!” demişti babası, “Senden bir şey olmaz!”
Ardından onu şehir dışında okutmak için çıkacak masraflar yüzünden karı koca kavga etmeye başladıkları için Ozan hiç dinlemeden çıkıp gitmişti evden. Yurtta kalacaktı, yarım gün veya akşamları çalışacak bir iş bulabilirdi. Baki bey ve Nazlı yanında olacağından darda kalınca ne yapacağını düşünüp korkmak zorunda da değildi. Okul bitince orada veya bir başka şehirde iş bulup, bir daha asla buraya dönmeyecekti.
Kolileri alıp geri geldiğinde Şenay abla kapının önünde değildi. Yeniden aynı şeyleri yaşamayacağı için sevindi ve merdivenleri üçer üçer atlayarak Nazlı’ların evine çıktı. Nazlı yorulduğu için ara vermiş, kendine kahve yapıyordu.
“İster misin?” diye sordu Ozan’a
“Yok midemi ağrıtıyor benim, sen iç! Biz bunları topluyoruz ama önce bir ev bulmak gerekmez mi?”
“Babam çalıştığı yerden istifa edecek bir kaç güne, ilanlara bakıyor şimdiden, bir kaçını gidip göreceğiz sonra!”
“Zaten gidip okulu da görmemiz gerekiyor, kayıt için falan değil mi? Ben de geleyim sizinle!”
“Olur iyi olur, babam arkadaşının arabasını alacak, onunla gideceğiz. Giderken de bir yer tutarsak diye bir kaç parça eşya götürelim diye düşündüm ben!”
“Zaten nakliye olmayacak mı önde bir kaç parça taşınsa ne olacak ki anlamadım?”
“Ne bileyim işte heyecan yapıyorum ya, bir an önce taşınma başlasın istiyorum!”
“Bagaja bir kaç koli atarız o zaman ne olacak?” diye küçük bir koliyi yerden alıp gösterdi. Sonra durdu “Yeni ev ve masraflara yetecek mi Baki amcanın elindekiler?”
“Tazminat alacak bu iş yerinden! Çok uzun süre çalıştığı için böyle bir hakkı var!”
“Verirler değil mi?”
“Verecekler tabi yasal hakkı babamın!”
“Ne bileyim Baki amca pek sevmiyordu onları!”
“Evet o da kurtulacak aslında iyi olacak, orada da bir iş bulup dört beş yıl sabrederse zaten sonra ben bakacağım ona!”
(devam edecek)