İstemeden – Bölüm 29

Kemal on gündür Hediye ile kalıyordu. Her gün sabah kalkıp birlikte kahvaltı ediyorlar, sonra annelerini ziyaret ediyorlar, sonra da ders çalışmaya eve dönüyorlardı. Kemal bir kaç gün sonra gidecekti. Hediye artık son sınıfta olduğunu ve annesinin de onun bu kadar sona gelmişken okulunu bir yıl uzatmasını istemeyeceğini söylemişti.

“Ya ben yokken ona bir şey olursa!” diye sordu Kemal üzüntüyle.

“Olmamasını diliyorum, lütfen git ve şu sınavlarını başar, sonra istediğin kadar burada kalırsın. Hiç karışmayacağım söz veriyorum!”

Böylece Kemal annesini bir kez daha ziyaret ettikten sonra gitti. Hediye’nin de sınavları başlıyordu. İkisinin de hayatı ara vermeden akıyordu ve tüm bu şeylerin olumsuz etkilerinden kurtulmak için kendi başlarına bir birey olmak, ayakları üzerinde durmak zorundaydılar. Tıpkı Kerime’nin bir bebekle İzmir’e gelme ve hayatını yeni baştan kurma cesareti göstermesi gibi.

Kemal gittikten bir kaç gün sonra Hediye’de ilk iki sınavına girdiği için annesini ziyaret edemedi. Kalan sınavlarından önce bir kaç gün ara olduğu için de hemen annesinin yanına koştu. Her zaman gülümseyerek karşılayan görevli, “Bir ziyaretçisi daha var!” dedi Hediye’yi görünce.

“Şimdi mi? Yanında mı?” dedi Hediye şaşkınlıkla, gelen Sibel teyzesi olsa görevli onu artık tanıdığı için söylerdi.

“Ah Kemal! Geri mi geldin sen?” dedi merakla ve annesinin odasına koştu, kapıyı açıp içeri girince tanımadığı bir adam görünce afalladı.

“Hediye?” dedi adam da onu görünce.

“Benim! Siz kimsiniz?” derken annesini kontrol etti, Kerime’nin gözleri kapalıydı.

“Hediye ben senin amcanım, Necmi!”

“Amcam mı?” dedi şaşkınlıkla, Kemal mi söyledi diye geçirdi içinden hemen, gider gitmez babasına mı yetiştirmişti yani?

“Evet! Bak yıllar sonra beni burada görmenin sana nasıl hissettirdiğini tahmin ediyorum ama gelmek zorundaydım!”

“Neden?”

“Bak kızım ben bir şey öğrendim. Senin, bizim, hepimizin hakkında. Bunu annenin de bilmesi gerektiğini düşündüm ve onu buldum!”

“Ne öğrendiniz? Kimden?” dedi Hediye gergin bir sesle.

“Annemden! O burada İzmir’de anneni bulmak için gelmiş, bir şey itiraf etmeye! Senin de artık bildiğin bir şey!”

Hediye endişeyle annesine baktı yine, “Ona söylediniz mi?”

Necmi başını salladı “Dün söyledim!”

“Ne dedi peki?”

“Bildiğini söyledi!”

Hediye derin bir “Oh!” çekti elinde olmadan, “Neden buradasınız hâlâ?”

“Görevli senin gelebileceğini söyledi, sana rastlamak umuduyla geldim!”

“Benim sizinle bir derdim yok, konuşacak bir şeyim de yok!”

“Annemle konuşunca Kemal’i aradım, bildiğini biliyordum, annem söylemişti! Sizi sordum, nasıl bulabileceğimi ama söylemedi! Onunla sonra uzun uzun konuşacağım, kızgın mı, üzgün mü emin değilim!”

“O gayet iyi!” dedi Hediye.

“Onunla haberleştiniz mi sonradan?”

“Evet o annemi görmeye geldi!”

O sırada Kerime’nin sesi duyuldu, “Hediye!”

“Anne, efendim? Ne oldu?” dedi Hediye telaşla annesinin yanına gitti, onun yanında böyle şeyleri konuşmamalıydılar.

“Benim kızıma mirasım öfke ve nefret olmamalı!” dedi zorlanarak.

“Anne?”

“Beni dinle! Benim geçmişim, benimle sona erecek. Sizin önünüzde uzun bir ömür var! Olan olmuş!”

“Onları af mı edeyim istiyorsun?” dedi Hediye şaşkınlıkla.

“Hayır! Nefret taşıma içinde kızım. Kardeşinle görüş onun elini bırakma. O senin, sen onun eksik kaldıklarınızı tamamlasın!”

“Ben her zaman sizin yanınızda olacağım!” dedi Necmi, “Kerime’nin başına gelenleri bilseydim daha önce de gelirdim. Biliyorum bunca yıl hiç ilgilenmemek hepimizin suçu. Kemal benim oğlum, ondan vazgeçemem, sen de onun kardeşisin, senden de vazgeçemem. İzin ver hiç değilse bizler bir aile olalım!”

Hediye bir şey söyleyemedi yutkundu.

“Anneni bir başka doktora göstereceğim izin verirsen. Annem yoğun bakımdan çıktı ama hâlâ hastanede. Ona çok kızgınım ama annem öylece bırakıp gidemem! Burada bir arkadaşım var, dün annenin durumunu öğrenince onunla konuştum, izin verirsen buradan bir günlüğüne çıkartıp ona gösterelim istiyorum!”

Hediye dönüp annesine baktı, “Anne?”

Kerime konuşacak hali olmadığı için başını sallayınca “Tamam!” dedi Hediye’de, “Kemal anneme söz vermişti!” dedi “Size bir şey söyleyemezdi!”

“Biliyorum!” dedi Necmi, “O sözünü bozmadı!”

“Tamam!”

Ertesi gün sabahtan Necmi’nin tuttuğu özel bir ambulansla bahsettiği doktora gittiler. Kerime’nin dosyası da yanlarında olduğu için doktor onu uzun uzun muayene etti ve dosyasını inceledi.

“Bir kaç tetkik yapmam gerekiyor, onu burada misafir edebiliriz!”

“Farklı bir seyir olacağına mı inanıyorsunuz?” dedi Hediye heyecanla, çok umutlanmak istemiyordu, daha annesini kaybedeceği fikrine bile alışmamıştı.

“Eğer değerleri tahmin ettiğim gibiyse, yeni geliştirilen bir tedavi var! Çok şeyi değiştiririm demiyorum, bekleyip göreceğiz!”

Hediye’nin içine bir umut düştü yeniden, kardeşi ile olduğu gibi amcası ile yakın olmak istemediği için birlikte işleri biter bitmez ders çalışması gerektiğini söyleyip ondan ayrılıyordu. Kemal’e alışmıştı ama duygularını amcasının yanında yaşamaya alışık değildi. Eve gelir gelmez Sibel teyzesini aradı yine ve olanları anlattı.

“Allah’ım sen arkadaşıma ömür ver, daha yeni kavuştuğu oğluyla, kızıyla biraz gün görsün zavallı!” diyerek dura etti Sibel, “Biliyor musun benim de içimde bir umut kıpırdadı, haydi hayırlısı olsun inşallah!”

Gülsüme hanım yoğun bakımdan çıkarılır, çıkarılmaz yanında oğlunu görünce hemen Kemal’i sormuştu. Babası onun sınavları nedeniyle okula döndüğünü söyleyince babasına bir şeyden bahsetmediğini anlamış ve oğluna bir kez daha her şeyi baştan anlatmıştı. Necmi duyduklarına inanamamıştı ilk önce. Öz annesinin kardeşinin oğlunu çalıp, onlara “sizin oğlunuz” diye vermiş olmasını aklı almıyordu. O zamanlar ne diye Reyhan’ı alıp başka bir yerde yaşamayı seçmemiş olduğunu çok düşünmüştü. Ona göre evliliklerinde yaptığı en büyük hata çiftlikte yaşamaya karar vermekti. Annesinin söylediklerini duyunca bu pişmanlığı ikiye katladı.

“Bir çocuğu annesinin koynundan alıp, yıkılan bir yuvaya verdin! Bunu nasıl yapabildin?” diye çıkıştı annesine, yoğun bakımdan henüz çıktığı için kendini kontrol etmeye çalışmıştı. “Suphi iyi ki bunu öğrenmeden öldü!” diyebildi sadece. Gülsüme hanım Suphi’nin ikizleri de olsa Kerime’den zaten soğumuş olduğunu biliyordu, Kemal Kerime’de de kalsa ondan boşanacaktı. Yine de oğluna bir şey bu konuda söylemedi. Sadece “Kemal’in şansı sen oldun!” diye cevap verdi. Necmi annesinin kendisinden önce bu gerçeği oğluna açıklamış olmasına da içerlemişti. Zavallı çocuk babaannesi ile çıktığı bir yolculukta hiç ummadığı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalmıştı. Reyhan’ın bunları duysa neler yapabileceğini düşünmek bile istemiyordu. Gelip Kerime’yi bulunca oğlunun kimseye bir şey söylemeden annesi ve kardeşi ile tanışmayı seçecek kadar olgun bir adam olduğunu fark etti. Aslında sadece bu davranışı bile onun Reyhan’ın değil, Kerime’nin oğlu olduğunu açıklıyordu. Neyse ki babasına çekmemişti, rahmetli Suphi’nin de kriz zamanlarında pek sağlıklı kararlar aldığı söylenemezdi. Necmi’de oğlu kadar değildi. O da çok korkaklık yapmış, cesaret gösteremediği için sessiz ve uzak durmuştu her şeyden. Karısından korktuğu için Kerime ve Hediye’nin başına gelenlere göz yummuştu.

Hediye babası ile tanıştığını söylemek içim Kemal’i aradığında kardeşinin ilk sorusu “Öğrendin mi?” demek oldu.

“Evet, onu annemin yanında buldum!”

“İnan bana ben bir şey söylemedim. Babaannem ona her şeyi anlatmış!”

“Biliyorum, sakin ol! Merak etmişsindir diye aradım seni? Nasılsın, sınavların iyi gidiyor mu?”

“Boş ver sınavlarımı anlatsana? Annene söylemiş mi?”

“Evet söylemiş!”

“E?”

“Annem ‘biliyorum’ demiş” diyerek güldü Hediye.

“Yani beni anlamış öyle mi?”

“Evet sanırım anlamış. İyi merak etme, baban ona yeni bir doktor buldu, bu gün oraya götürdük!” diyerek olanları tek tek anlattı Kemal’e. Kemal’in bir terslik olmadığını duymak içini rahatlatmıştı.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s