İstemeden – Bölüm 27

“Anne!” diye seslendi yumuşak bir sesle Hediye, “Bak bir misafirin var!”

Kemal onunla göz göze gelse düşüp bayılacakmış gibi hissettiği için Hediye’nin arkasında duruyor ama bir yandan da onu görmeyi çok istediğini anlıyordu. Hediye annesinin onu görebilmesi için yana çekildi. Kerime başını yavaşça onlara doğru çevirdi ve gözleri önce kızını buldu. Belli belirsiz gülümsedi sonra yine yavaşça dönüp Kemal’e baktı.

“Merhaba!” dedi Kemal korkarak yaklaştı yatağın yanına doğru.

Kerime gözlerini açıp kapattı. Gözlerini henüz Kemal’den ayırmamıştı. Hediye de merakla izliyordu annesini. Tam onun okuldan arkadaşı olduğunu söyleyecekti ki, “Sen Necmi’nin oğlu musun?” dedi Kerime, ağzının içinde gevelediği için ne söylediği zor anlaşılıyordu ama ikisi de soruyu duydular. Kemal, ne diyeceğini bilmediği için Hediye’ye baktı.

“Onu tanıdın mı?” dedi Hediye şaşırmıştı.

“Tıpkı sana benziyor, başka kim olabilir?”

“Ben sizleri tanımak istedim!” dedi Kemal durumu kurtarmak için, “Buraya geldiğimi kimse bilmiyor!”

“Sakın söyleme!” diye inledi Kerime.

“Merak etmeyin söylemem!”

“O iyi biri anne!” dedi Hediye annesinin elini tutarak, “Hasta olduğunu duyunca buraya kadar gelip seni görmek istedi!”

“Siz kardeş sayılırsınız!”

“Evet! Evet öyle değil mi? Kuzenler kardeştir!” diye gülmeye çalıştı Hediye yine, Kemal’de başıyla onayladı, “Tabi kardeşiz!”

Kerime gözlerini kapattı yeniden, başını çevirmedi.

“Çabuk yoruluyor!” dedi Hediye, Kemal’e bakıp.

“Uyudu mu?”

“Sanırım!” diyerek annesinin tuttuğu elini Kemal’e uzattı.

“Haydi gel biraz onunla vakit geçir, ben dışarıda olacağım!”

Kemal korkarak tuttu Kerime’nin elini ve yatağın ucuna ilişti. Hediye onun omuzuna dokunup çıktı odadan. “Sakın söyleme!” diye mırıldandı Kerime yeniden.

“Söylemeyeceğim!” dedi Kemal hemen, tuttuğu elini sıktı Kerime’nin, yanaklarından iki damla yaş indi, “Bu bizim sırrımız olacak!”

Kerime’de belli belirsiz sıktı onun elini ama gözlerini hiç açmadı. Başka bir şey de söylemedi. On dakika sonra Hediye geri geldi.

“İyi misin?” diye sordu Kemal’e, çocuğun yüzü iyice darmaduman olmuştu.

Başını salladı Kemal, “Gidiyor muyuz?”

“Kalmak ister misin biraz daha?”

“Bilmiyorum”

“Haydi biraz daha duralım ama zaten sonra gitmek zorundayız! Odada benim dışımdaki insanların fazla durmasına izin verilmiyor!”

“Anlıyorum!” dedi Kemal, o Kerime’nin oğlu değildi şu anda. Biraz daha durup çıktılar bakımevinden.

“Şey! Bu gece beni misafir edebilir misin?” dedi Kemal utanarak.

“Vaz mı geçtin gitmekten?” diye güldü Hediye.

“İnsan annesiyle her gün tanışmıyor!”

“Peki ya baban?”

“Ona söylemeyeceğim!”

“Tamam! Gel bakalım!” dedi Hediye ve koluna girdi kardeşinin, sevmişti onu. Birlikte biraz yürüyüp sohbet ettiler. Hediye Dürdane hanımlardan bahsetti ona, nasıl sahip çıktıklarını, onlarla nasıl bir aile haline geldiklerini anlattı.

“Aslında sizden ayrılarak ben kaybetmişim sanırım!” dedi Kemal.

“Biz de kaybetmişiz! Seni!” dedi Hediye’de gülerek. İkiziydi Kemal belki onun ama nedense küçük kardeşi gibi hissetmişti daha çok.

“Sen o bahsettiğin aileye benden bahsedecek misin?”

“Evet aslında kalacağım demeseydin bu gün Sibel teyzeye gidip her şeyi anlatıp ağlamayı düşünüyordum!”

“Yine gidebilirsin! Ben oyalanırım!”

“Ben de her gün kardeşimle tanışmıyorum değil mi? Ama istersen birlikte gidebiliriz. Zaten o da dinleyince seni merak edecektir.”

“Sahi mi?”

“Evet sahi!”

“Tamam o zaman!” dedi Kemal gülerek. Hediye Sibel teyzesini aradı hemen, ona çok önemli şeyler söyleyeceğini gelirken de yanında birini getireceğini söyledi.

“Erkek arkadaşın mı?” dedi hemen Sibel hanım.

“Bir erkek evet!” dedi Hediye’de bozuntuya vermeden, telefonda anlatacağı bir durum değildi.

Sibel hanım Hediye erkek arkadaşı ile geliyor sandığı için hemen aceleyle ortalığı toplamaya başladı, “Ah Kerime! kızın büyüdü artık, haydi toparlan da kalk şu yatağından!” dedi kendi kendine.

Kapıyı açıp ikisinin ne kadar benzediğini görünce çok şaşırdı ama bir şey söylemedi. İnsanların kendilerine benzeyen insanlara ilgi duyduklarını biliyordu ama bu benzerlik de biraz fazlaydı sanki.

“Merhaba bu Kemal!” dedi Hediye. Aslında Sibel hanım Kemal’i çiftliğin hikayelerinden biliyordu ama o olduğu hiç aklına gelmemişti tabi.

“Hoş geldin oğlum gel içeri!” dedi Sibel hanım gülerek, “Kerime buraya pek arkadaşları ile gelmez. Sen önemli biri olmalısın!”

“Evet önemli biri ama sandığın gibi değil Sibel teyze!” dedi Hediye.

Sibel hanım kızın ses tonundan yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anladı ve merakla ona baktı anlatması için. Hediye hiç uzatmadan bir çırpıda bir gün önce Gülsüme hanım ile Kemal’in gelişinden başlayarak anlattı. Sibel hanım dinlerken bir Kemal’e bir Hediye’ye bakıyordu.

“Aman Allah’ım bir yaşıma daha girdim, yani o utanmaz kadın bir de oğlunu mu çalmış Kerime’nin!” dedi hayretle, “Sonra sen alınma oğlum ama bu da çok fazla yani!”

“Alınmadım!” dedi Kemal belirsiz bir surat ifadesiyle.

“O da dünden beri garip şeyler yaşıyor, hiç birimiz için kolay değil!” dedi Hediye.

“Peki ya Kerime? O biliyor mu?”

“Hayır!” diye yanıtladı Hediye yine, “Sibel teyze bilmeli mi sence? Kemal ile gittik bu gün yanına ve onu görür görmez sen Necmi’nin oğlu musun dedi!”

“Ciddi misin?”

“Evet!”

“Ah Kerimem! E bu çocuğunda hakkı tabi annesini tanımak!”

“Sibel teyze Kemal biraz daha kalmak istiyor annemle vakit geçirmek için ama ona söyleyip söylememek konusunda bir karar veremiyoruz!”

Sibel hanım da çaresizce baktı onlara, “Durun bir sakin düşüneyim önce, oğlum vallahi kapıdan girer girmez diyecektim kardeş gibi benziyorsunuz diye ama ben seni şey sanınca diyemedim! Allah Allah!”

Sibel hanım akıllarını toplamak için onlara da kendisine de birer kahve yapıp getirdi. Sonra üçü oturup yeniden konuştular. Sibel arkadaşının bunu bilmesi gerektiğini düşünüyordu ama nasıl tepki vereceğini bilmediği için de Hediye’ye hak veriyordu. Kemal zaten Kerime’ye zarar verecek bir şey yapmayı düşünemezdi. O Kerime bilse de bilmese de onu görebilmişti. Eğer iyileşme ihtimali yoksa zaten annesiyle bundan başka zaman geçiremeyecekti. Sonunda yine bir yere varamadılar. Sibel’de sevmişti Kemal’i onunla konuştukça o aileye değil de aynı Kerime’ye benzediğini düşünmüştü. Keşke Kerime’den başından hiç ayrılmamış olsaydı ama öyle de olsa Kerime buralara kadar gelebilir miydi? Yemeğe kalmaları için ısrar etti ama çocuklar istemeyince zorlamadı. Onlarında iki kardeş birbirlerini tanımak için zaman geçirmeleri gerekiyordu. Böyle zor bir kararla başlayan ilişkileri nasıl devam ederdi acaba? Hediye’nin onu kabullendiğini hissetmişti Sibel.

“Madem Kemal hemen gitmiyor, hepimiz biraz daha düşünelim bakalım!” dedi onlar giderlerken.

“Çok iyi biri!” dedi Kemal. Hediye’nin hem annesi, hem de öz olmasa da böyle bir teyzesi olduğu için şanslı olduğunu düşünmüştü. Kemal’in böyle başı dara düşünce koşacağı kimse yoktu. Anne ve babası ile her şeyi konuşamıyordu. Zaten dedesi öldükten sonra babası çok yoğundu, Kemal’de liseden sonra hep yurtlarda kaldığından kimseyle fazla yakın olamamıştı. Yeniden eve giderlerken telefonu çaldı arayan babasıydı. Ona biletini aldığını ve bu akşam gideceğini söyledi. Babaannesinin durumunda bir değişiklik yoktu, babası da birazdan çıkıp otele gidecekti.

Sibel her zaman olduğu gibi Hediye’yi eli boş göndermediği için akşama yiyecek yemekleri vardı, yine de Kemal kız kardeşine dışarıda yemek ısmarlamak istediğini söyledi ve birlikte Hediye’nin de gitmekten hoşlandığı bir lokantaya gittiler. Kemal pek balık sevmiyordu, Hediye İzmir’de yaşadıkları için balığa alışıktı. Biri ege mutfağı, biri doğu mutfağı ile büyümüştü. Aralarındaki benzerlik ve farklılıkları keşfetmek dikkatlerini dağıttığı için hoşlarına gitmişti.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s