Gülsüme hanımın anlattıkları insanların Kerime ve Necmi’nin çeşme başından beri birbirlerini sevdiklerine gelince Hediye daha fazla dinleyemedi.
“Anneme iftira etmeye doymadınız mı ? Utanmadan gelmiş bir de evimizde yine aynı yalanları tekrar ediyorsunuz. Benim annem ile Necmi amcam arasında hiç bir zaman hiç bir şey olmadı. O sizin diğer gelininizin yalanlarıydı ve siz de ona inandınız. Anneme değil!”
Kemal’in annesi ile arası hiç bir zaman iyi olmamıştı ama ona yalancı denilince kanına dokunmuştu, bir şeyler demek için hareketlenince Gülsüme hanım anladı ve koluna dokunup ona susmasını işaret etti.
“Ben gerçekleri anlatıyorum demiyorum kızım, sonunda söyleyeceklerim anlaşılsın diye yaşanılanı anlatıyorum. Annen çok iyi bir insandı, çok da iyi bir gelindi. Ne ben, ne de çiftlikten herhangi biri onun Suphi’den başkasına baktığını görmedik. İnsanların gazına geldik, Reyhan’da bir şeyler duyduğunu, gördüğünü söyleyince.. Ne bileyim oldu bir şeyler.”
“Öyle oldu bir şeyler diye geçiştirecek kadar basit olmadı annemin hayatında! Size göre oldu bir şeyler! Bu olanların sonucundan annem ve benim dışımda kim etkilendi söyler misiniz?”
“Çok haklısın kızım! İzin ver sonuna kadar anlatayım!”
“Hayır daha fazla duymak istemiyorum, lütfen evimizden gidin!”
“Benim için de buraya gelip, bunları anlatmak çok zor. Çok haksızlık ettiğimizi sonradan anladım Hediye ama baban başka bir kadınla evlendi ve ikiz çocukları oldu. Hâl böyle olunca annenin suçsuz olması olanları değiştirmedi maalesef. “
“Niye değiştirmesin, onca insanın zihninde, düşüncesinde annemi hep kayınbiraderini ayartan gelin olarak bıraktınız. Niye temizlemediniz adını, niye babam evlense bile aslında annemin bir suçu olmadığını, hepsinin bir yanlış anlaşılma olmadığını söylemediniz!”
“Fırsat olmadı ki! Annen seni de alıp gitti!”
“Boşanma söz konusu olunca arayıp buldu babam! Yine bulabilirdi, bir kez olsun kızını görmek istedi mi? Annem ne yapmış olursa olsun, benim ne suçum vardı. Başka kadın ve ondan olan çocukları ile aile olmayı seçti. Beni yok saydı. Ben onun kızıyım!” diyerek ağlamaya başladı Hediye.
Kemal hiç onun açısından olayların böyle olduğunu düşünmemişti, az önceki öfkesi yerini üzüntüye bıraktı. Doğru söylüyordu. Kuzeninin hiç suçu yoktu, amcası annesine kızdı diye ona babalık yapmayı nasıl bırakabilmişti?
“Suphi’ye annenden ayrılmaması için yalvardım ama ne yazık ki ne Reyhan durdu, ne de insanlar. Baban da bunca sözden sonra artık bir arada olamayacaklarını söyledi.”
“Amcam niye annemi korumadı, neden aramızda bir şey yok demedi!”
“Dedi! Necmi her zaman Kerime’den yana çıktı ama bu ona hisleri olduğu için, onu korumak için söylüyor sanıldı. Öyle sandık!”
“Sizin hastalıklı sanrılarınız yüzünden annemin hayatı mahvoldu. Benim ki mahvoldu demeyeceğim çünkü ben o çiftlikte büyümediğim, sizlerin ailesinden olmadığım için kendimi hep şanslı saydım! Artık gidin lütfen, bana bildiğim şeyleri, bilmiyormuşum gibi anlatmaya çalışmayın. Ben annemin sözlerine inanıyorum, sizin değil. Babam beni arayıp sormadığı gibi siz de torununuzu arayıp sormadınız. Onun kadar sizin de suçunuz var!”
“Haklısın!” dedi Gülsüme hanım, “Sonuna kadar haklısın! Seni yok saymak hepimizin en büyük hatalarından biriydi ama asıl büyük hatayı henüz bilmiyorsun! Aslında kimse bilmiyor!”
“Annem hakkında yeni bir iftira anlatacaksanız hiç umurumda değil!”
“Hayır annenin de haberi olmayan bir şey bu anlatacağım ve belki de beni iki dünyada da hiç affetmeyeceği en önemli hata!”
Kemal merakla babaannesine baktı, “Annen de bilmiyor!” dedi Gülsüme hanım ona, “Sen de şimdi duyacaksın! Ailede ilk kez ikiniz duyacaksınız.” dedi ve derin bir iç çekti, bir süre konuşamadı.
“Söyleyecek misiniz yoksa söyleyecek bir şeyiniz yok oyalanıyor musunuz?” dedi Hediye. Artık bir an önce ne diyeceklerse desinler ve gitsinler istiyordu. Bu ziyaretin annesi varken olmadığına seviniyordu, zavallı kadın yıllar sonra yine aynı yalanlarla yüzleşse ve ona bu kadar zarar veren bu insanları karşısında göre kendini iyice kötü hissederdi. Şimdi o yatakta yatıyor olmasının sorumlularıydı bu insanlar.
Gülsüme hanım az sonra söyleyecekleri ile Kemal’i, Necmi’yi de kaybedeceğini biliyordu. Terlemeye başlamıştı. Göğüs kafesinde hafif bir sıkışma başlamıştı, fenalaşacağından korktuğu için hemen anlatmaya başladı. Kemal ve Hediye’yi bir arada bu son yakalayışı olabilirdi. Bu iki çocuk kardeş olduklarını bilmek zorundaydılar.
“Babaanne? İyi misin, rengin soldu!” dedi Kemal.
“İyiyim oğlum, şimdi beni bölmeden dinleyin. Bu anlatacağım tamamen siz ikinizle ilgili. Bana bir şey olmadan önce bunu duymak zorundasınız!”
“Haydi anlatın lütfen!” dedi Hediye, yaşlı kadının alnında biriken ter damlacıklarını görmüştü, ona acımak, yardım etmek istemiyordu. O yüzden bir an önce bitirip gitse iyi olurdu.
“Siz ikiniz aynı gece doğdunuz!”
Hediye, göz ucuyla Kemal’e bakıp omuz silkti, “Ne var bunda?”
“Siz doğarken yanınızda ben ve ebeden başka kimse yoktu. Annelerinizin aynı gün doğuracaklarını tahmin etmediğimizden bir tane yatak hazırlamıştık. İkisinin birden sancısı tutunca – ki yine aralarında gerçekleşen bir gerginlik yüzünden doğumları başlamıştı- ikisini de aynı yatağa yatırmak zorunda kaldık. Kavga gürültü sonrası doğumlar başlayınca, herkes fazla panik olduğu için onları odanın dışında tuttum. Ebeye kendim yardım edecektim. İki doğum birden olunca ebe de konuşulanlar ve kalabalıktan stres oluyordu. Reyhan’ın doğumu önce başladı ama maalesef bebek ters geliyordu. Bunun ne demek olduğunu biliyor musunuz bilmiyorum?”
İki çocuk da başını salladı.
“Ebe tecrübeli bir kadındı ama Kerime’nin de doğumu başlamıştı bir ona bir diğerine koşuyordu. Ben de bebeklerin sağlıklı doğması için dua ediyordum. Sonra Reyhan’ın bebeğinin yaşamadığını söyledi bana. Bebek kızdı.”
“Ne?” dedi Kemal.
“Evet ölü bir kız doğurmuştu. Oysa sırf Kerime’den üstün olmak için durmadan erkek bebek doğuracağını söylüyordu. Hem de hiç durmadan. Ebe bir şey demeye fırsat bulamadan ölü bebeği yatağın yanına bıraktı, Reyhan bayılmıştı. Kerime’ye koştuğunda onun iki bebeği olduğu ortaya çıktı. İkisi de sağlıkla doğdular. Bir kız, bir de oğlan!”
“Ama ben anlamıyorum!” dedi Kemal.
“Diğer bebek kurtulamadı mı?”
“Kurtulsa üç kuzen olurdunuz!” dedi Gülsüme hanım, “Reyhan ölü bir kız doğurduğunu öğrenirse, hele Kerime’nin de biri oğlan ikiz doğurduğunu öğrenirse, çiftlikte hiç birimize rahat vermezdi. Kerime’ye yaptıklarının bin katını yapardı. Ne bebekler, ne aileleri huzur bulamazdı. Çok çektirmişti bize gerçekten, hiç bir şeye ikna olmuyordu. Ben ikinizin zaten aynı evde büyüyeceğinizi, ayrılmayacağınızı düşünerek böyle bir şey yaptım!” diyerek ağlamaya başladı Gülsüme hanım, zor nefes alıyor, elleri titriyordu.
Hediye olanları anlamış diyecek bir şey bulamadan bakakalmıştı. Kemal hâlâ anlamaya çalışıyordu, “Ne yaptın babaanne? Söyle ne yaptın?”
“Seni Reyhan’a vermiş!” dedi Hediye buz gibi bir sesle. Gülsüme hanım zorla başını salladı. O ana kadar babaannesine destek olmak için onun elini tutan Kemal hızla geri çekti.
“Ne? Benim gerçek annem Kerime mi?” dedi çatlamış bir sesle.
“Sen benim ikizimsin!” dedi Hediye, “Allah sizi nasıl biliyorsa öyle yapsın! Yaptıklarınızın çok kötü şeyler olduğunu düşünüyordum ama bu yaptığınız için söyleyecek söz bile bulamıyorum!”
“Anneni koruyacağımı sandım!”
“Çocuğunu çalarak mı?”
“Zaten birlikte büyüyecektiniz!”
“Ama büyümedik!”
“Evet olaylar kontrolden çıktı. Çok üzgünüm! Bunun özrü olmayacağını biliyorum ama bunu bilmeniz gerekiyordu. Kerime’nin de bilmesi gerekiyor!”
“Hayır!” diye ayağa kalktı Hediye, annesinin bu hasta haliyle bu şoku atlatabileceğini hiç sanmıyordu.
(devam edecek)