İstemeden – Bölüm 23

Gülsüme hanım Suphi’nin avukatına ulaşıp, Kerime’nin kızı ile yaşadığı son adresi almıştı. Hediye ile miras konularını konuşup halletmeleri gerektiği için onun elinde güncel adres bilgileri bulunuyordu. Sonuçta kızın hakkı sadece para değil, çiftliğin topraklarının da bir kısmıydı.

Kemal, babaannesi ile yapacağı bu yolculuğun sıradan bir yolculuk olmadığının farkındaydı. Nasıl sonuçlanacağı hakkında da bir fikri yoktu. İsteksizdi ama babaannesinin artık yaşlandığını biliyordu. Bir gün o hayattan ayrıldığında “Keşke gitseydim” demek istemiyordu. Zaten bu seyahatin arkasından yurda dönüp yaklaşan sınavları için ders çalışması gerekiyordu.

Böylece babaanne torun yola çıktılar. Hediye şuuru ara ara gidip gelen annesi ve sınavları ile uğraşıyordu. Bu son sınavların arkasından artık mezun olacaktı. Annesinin diplomasını görmesini çok istiyordu. Onun hastalığının sonucu bildiğini saklamak zorunda olduğu için de iyileşip diploma törenine geleceğine dair hayallerini anlatıyordu yanına gittiğinde.

Kerime kendini çok yorgun hissediyordu artık, en azından kızını bu yaşa getirip bir meslek sahibi edene kadar ayakta kaldığı ve onu teslim edecek sahiden güvenilir insanlar bulduğu ve babasından kalan paydan mahrum kalmadığı için içi rahattı. Kızının evlendiğini, çocuk sahibi olduğunu görmek, torunları ile vakit geçirmek çok isterdi ama bunu onsuz da başarabilecek kadar ayakları üzerinde duran bir kız olduğunu biliyordu. Sibel onun yerine yanında olacaktı. Hep olmuştu. Suden’in çalıştığı o otele ayak basmadan önce yürürken aklına gelen ilk düşünce bu şehrin ona iyi geleceği olmuştu ve sahiden de öyle olmuştu. Suden ile konuştuğu ilk andan sonra onun da dahil olduğu bu güzel aile, ne kendi ailesinin ne de gelin gittiği ailenin veremediklerini vermişti ona. Üstelik kendi yaraları da olmasına rağmen.

“Zaten bir gün hepimiz öleceğiz!” demişti Sibel’e son sağlıklı konuşmalarından birinde, “Demek ki ben görevimi tamamladım. Hayatımız boyunca ahiret için çaba göstermedik mi?”

“Tabi ki öyle!”

“Sıram gelip gidiyorum diye niye korkayım o zaman!”

“Ah Kerime! Sen inanılmaz birisin gerçekten, ben eşimin bu konuda aldığı eğitimlerle düşünce yapısını ve hayatını değiştirişini hayranlıkla izledim ama senin eğitim alman değil, eğitim vermen gerek belki de hepimize! Bence hiç bir şey boşuna değil, biz de sana rastlayarak çok şeyler kazandık. Sen bize hediye geldin, kızının adı gibi. O senin, sen de bizim hediyemizsin!”

Kerime her zaman ki mütevaziliği ile gözleri dolup dişlerini bile göstermeden gülümsemişti. Ağız dolusu gülememişti hiç bir zaman. İçinden geldiği, ortam olduğu halde gülememişti, baba evinde kız evlat, ağa evinde gelin olduğundan. Aslında sadece cinsiyeti yüzünden ağız dolusu gülememişti. Yerinde veya yersizinde! Kızının her özgür gülüşünü hayranlıkla izlemişti her zaman. Hediye de kibar bir kızdı, naifti, ağız dolusu gülmüyor olsa da yürek dolusu gülüyordu hep, o gülünce, Kerime’nin de yüreği gülüyordu.

Hediye önce okula sonra hastaneye gitmiş, yorgun argın dönüp, ekmek arası bir şeyler yemişti. Annesi hastaneye, sonra da bakım evine yattığından beri canı mutfağa girip bir şeyler hazırlamak istemiyordu. Sibel onun huyunu bildiği için arada bir getiriyordu bir kaç tencere ama onlar bitince Hediye yine kendini bırakıyordu. Annesi yanında değilken geçmiyordu boğazından. Onun iyi bir bakım evinde iyi bakıldığını, en iyi gıdalarla beslendiğini biliyordu ama her şeyi iyisine sahip olmak huzur getirmiyordu ki. Ekmeğin arasındaki peyniri gevelerken elindeki telefonla oynuyor, bir şeyler izliyor ama aslında hiç birini fark etmiyordu. Kapı çalınca Sibel teyzesi geldi sandı ve zorla doğrulup kapıya gitti. Onun sürüdüğü ayak sesleri Gülsüme hanımın kalbini hızla çarptırdı.

“Babaanne emin misin buranın doğru adres olduğundan!” diyordu Kemal, bu eski püskü apartmanda ne aradıklarını anlamamıştı.

Hediye kapıyı açıp karşısında yaşlı bir kadın ile kendi yaşlarında genç bir adam görünce yanlış geldiklerini sandı.

“Merhaba kızım, annen yok mu?” dedi Gülsüme hanım, burayı bulana kadar hem bedenen hem de ruhen yorulmuştu.

“Annem yok!” dedi Hediye, gelenlerin kim olduğunu anlamadığı için onları içeri almak aklına gelmedi.

“Biz çiftlikten geliyoruz. Sen Hediye misin?”

“Evet!” dedi Hediye şaşkın şaşkın

“Ben senin babaannenim kızım!”

“Babaannem mi?”

“Evet”

“Babaannesi mi?” diye tekrarladı Kemal’de Hediye ile birlikte. Yani şu bahsedilen kız mıydı karşısındaki kuzeni. Kemal Kerime ve onun kızının hikayesini biliyordu. Reyhan’ın oğlu olup da bilmemek mümkün müydü zaten? Onlar hakkında hiç iyi şeyler dinlememişti. Neden buraya gelmişlerdi ki? Babası biliyor muydu nerede olduklarını?

“İçeri almayacak mısın bizi? Uzak yoldan geldik!” dedi Gülsüme hanım, “Gerçekten dermanım kalmadı!”

Hediye bir şey diyemeden geri çekildi ama annesine onca eziyet eden bu kadının ne diye geldiğini anlamıyordu. Acaba onu içeri almakla hata mı yapmıştı. Öyle yaşlı ve yıkık görünüyordu ki en azından soluklanmak için biraz girmesinde sakınca olmazdı herhalde. Onları salona aldı. Kemal tedirgin bir şekilde babaannesinin yanına oturdu. Hediye’de onları tam karşıdan gören bir koltuğa geçti.

“Annen ne zaman gelir?” dedi Gülsüme hanım yeniden.

“Annem bu gün gelmez!”

“Bir seyahate falan mı gitti?”

“Sayılır!”

“Aslında onunda olmasını istiyordum konu önemliydi.”

“Bana söylerseniz ben daha sonra ona anlatırım!”

“Bir kaç güne döner mi?”

“Hayır, sanmıyorum!”

Hediye’nin şaşkınlığı geçmiş sesi onların varlığından rahatsız olduğunu belli edercesine sertleşmişti. Onun bu sertliği Kemal’i de geriyordu. Babaannesi ne demeye buraya gelmişti ki, bir de onu sürüklemişti. Onlar çiftlikte istenmediği gibi, şimdi kendileri de burada istenmiyordu. Karşısında oturan kuzeni olabilirdi, Suphi amcasının kızıydı ama bir yabancıydı sonuçta.

“Babaanne istersen gidelim, başka bir zaman geliriz!” dedi yaşlı kadına fısıldayarak.

“Olmaz!” dedi Gülsüme hanım, “Başka bir zaman olmaz! Kerime olsa da olmasa da söyleyeceklerimi şimdi söyleyeceğim!”

“Sizi dinliyorum!” dedi Hediye.

Gülsüme hanım bu tavrı hakkettiğini biliyordu. Kerime’nin olmayacağını hiç düşünmemişti, onun munis yüzüne bakarak her şeyi anlatmak daha kolay olur gibi gelmişti niyeyse, şimdi karşısında oturan torununun dik duruşu onu da germişti.

“Bakın çocuklar, şimdi söyleyeceklerim çok şeyi değiştirecek. Duygularınızı, düşüncelerinizi, hayatınızı değiştirecek! Ben artık hayatımın sonlarında dolaşıyorum. Bundan sonra ne yaşayacaksam önemli değil ama sizin önünüzde uzun ömürler var Allah’ın izni ile ve bu ömürleri gerçekleri bilerek yaşamanız gerekiyor. Özellikle Kerime’nin. Benim hesabını vermem gereken bir konu bu, hem bu dünyada, hem ahirette!”

İki genç bir şey anlamadan Gülsüme hanımın sözleri toparlayıp konuya girmesini bekliyordu. İkisi de bu sözlerden bir anlam çıkaramamışlardı.

Gülsüme hanım birden bire gerçeği söyleyemeyeceğini anlayınca, o döneme gidip, Kerime’yi istemelerinden başlayarak bütün hikayeyi anlatmaya karar verdi. Suphi’nin babası ile köye gidip onu görüşü ve evlenmek istemesi ile başladı anlatmaya, arkasından istemeyi, Necmi’nin o sırada üniversite son sınıfta oluşunu ve Suphi’nin düğününde eve tam olarak dönmüş olduğunu, sonra Reyhan’ı gelin alışlarını.

Kemal ve Hediye yaşlıların uzun uzun anılarını anlatışları hakkında fikir sahibi olduklarından en azından beden dilleri ile sıkıldıklarını belli ediyorlardı ama Gülsüme hanım çocukların her şeyi bilmelerine karar verdiği ve anlatırken her şeyi yeniden yaşadığı için kesmeden anlatmaya devam ediyordu.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s