İstemeden – Bölüm 18

İkiz bebeklerin gelmesi eski güzel günler gibi olmasa da çiftliğe bir hareket getirmişti. Yeni gelin ve onun ikiz erkek bebekleri Reyhan’ı bir kez daha gölgede bırakmıştı. Zaten kocasından ilgi göremeyen Reyhan çiftlikte de forsunun giderek sönmesine çok bozuluyordu. Yine de kocası üzerine kuma getirmesin diye onun etrafında fır dönmeye, bakımlı olmaya gayret ediyordu. Tabi onun bakım dedikleri çiftlikte çoktan adının boya küpüne çıkmasına neden olmuştu. Evin içinde topuklu ayakkabılarla gezmesi çiftlikte çalışan kadınların dilinden düşmüyordu. Kemal daha çok bakıcılığı üstlenmiş kızların elindeydi. Gülsüme hanım iki gelinini de kontrol edemediği için sıkıntıdaydı. Tek yapabildiği Kemal’de dahil çocukların bakımlarını yönetmekti. Onda da Sema’nın annesi henüz gitmediği için istediği gibi davranamıyordu. Annesi yetmiyor gibi doğumun ardından erkek ve kız kardeşleri de gelmişlerdi. İki gelininin de anne olmakla pek ilgileri yoktu. Sema emziriyor diye çiftlikte yetişmeyen ve başka yerlerden getirilen meyveler buzdolabına girmeye başlamıştı. Önce hamile canı çekiyor diye, sonra emziriyor güya sütü olsun diye alınan meyveler, çiftlik dolabına girmeden doğrudan onların evine gidiyordu. Suphi Sema ve ailesini öyle el üstünde tutuyordu ki çiftlikte kendi ailesinden dinlediği tek kişi babasıydı. Hüseyin ağa da kendi işlerinden ötesini umursamadığı için oğullarının özel hayatlarındaki problemlerine karışmıyordu. Ona göre gelin kaynana sorunları oğullarının problemiydi, onun değil. Gülsüme hanım böylece iyice yalnız kalmıştı. Necmi sık sık İstanbul’a gider olmuştu, Hüseyin bey onu bir kaç iş için yollamıştı ama bir kaç kere de orada yaşan üniversite arkadaşları ile buluşmaya gitmişti. Bu gezilerin hiç birine de karısını yanına almamıştı. Kemal’in henüz çok küçük olduğunu bahane ediyordu. Üniversite okuyup geldiğinden beri buralarda büyümemiş, buralarda yaşamamış gibi davranıyordu zaten. Eskiden geri gelmeyi çok sevdiği çiftliğe karşı bir sempatisi kalmamıştı.

Sonunda Sibel ağabeyinden önce evlendi. Kerime ilk kez şehirde bir düğüne katılıyordu. Dürdane hanım ona Sibel’in daha önceki düğünlerde giydiği kıyafetlerden birini vermişti. Sibel’in arkadaşları da yüzüne makyaj yapmışlardı. Uzun süredir sadece koşturmakla meşgul olan Kerime bile aynada kendini böyle bakımlı ve güzel görünce şaşırmıştı. Hediye annesini makyajlı görmeye alışık olmadığı için sürekli parmağını dudağındaki ruja sürüp sonra kendi dudağına götürüyordu. Sonunda Suden çantasından bir ruj çıkarıp hafifçe Hediye’nin dudaklarına dokundurdu ve sonra aynaya götürüp ona gösterdi. Kerime’nin hiç makyaj malzemesi olmadığı o gün ortaya çıktığı içinde, güya Hediye için diyerek ruju ona verdi.

Sibel evlendikten sonra eskisi kadar görüşemeyeceklerdi. Oğlanın ailesi yaşadıkları yere uzak bir semtte ev tutmuştu. Ancak annesine geldiklerinde belki kısacık görüşebilirlerdi. Bu yüzden Kerime hem onun adına mutlu olmuş hem de hüzünlenmişti. Dürdane hanımı da ilk kez o gün ağlarken görmüştü. Suat annesine sıkı sıkı sarılmış onu teselliye uğraşmıştı ama yakında o da evlenip evden ayrılacaktı. Avukat Aysun sayesinde Suphi’den aldıkları nafaka parası onları idare ediyordu. Dürdane hanım dikimhane kapandıktan sonra bir süre kızını büyütüp o okula başlayınca çalışmasını tavsiye etti. Kerime becerikli bir kızdı, dantel, örgü elinden geliyordu. Çeyizlik dantel örüp evden satabilirdi. Şimdi kızların dantel ile arası olmadığından çeyizleri hazır alınıyordu. Böyle el emeği ile yapılmış işler de değer kazanıyordu. Böylece Kerime’nin hayatında bir başka dönem başlamış oldu, hem kızı ile evde vakit geçiriyor, hem de gece geç saatlere kadar harıl harıl danteller örüyordu. Yine Dürdane hanım ve tabi Sibel ile Suden sayesinde müşteriler bulundu. Alan bir başkasına, o bir başkasına derken Kerime’nin eline nafakadan ayrı bir miktar daha para geçmeye başladı. Yine Dürdane hanım bu kazandığı parayı dışarıdan sigortası için yatırmasını tavsiye etti. İleride ne olacağı belli olmazdı. Kerime ona çok güvendiği için ne derse zaten yapıyordu. Hediye okul çağına gelene kadar dantel işi gözlerini mahvetse de hem sigortasını yatırmasına hem de zor günler için birikim yapmasına imkan sağladı.

Ancak o arada Suat evlenince yalnız kalan Dürdane hanım da memlekete gitme kararı alınca Kerime bir kez daha yalnız kalmış oldu. Yine kirasını düzenli ödeyecek, onların kiracısı olacaktı ama eskisi gibi birlikte kalamayacaklardı.

“Sen artık şehir hayatını, insanını da tanıdın. Kızın için yaşayacaksın, bir sıkıntın olursa ara, gel !” diyerek ayrıldı Dürdane hanım ondan ve ikinci kez onu ağlarken görmüş oldu Kerime. Artık pahalılarından olmasa da bir cep telefonu da olduğundan hem Sibel ile hem Dürdane hanımla rahatça haberleşiyordu. Suat dantel müşterileri ile iletişim kurabilsin diye eski telefonunu ona vermişti. Evlenirken kayınpederi Suat’a yeni bir tane hediye etmişti zaten. Suden ve Sibel yine İzmir’de oldukları için nadir de olsa onlarla görüşmeye devam ediyorlardı. Sibel’de evlendikten bir yıl sonra bir kız çocuk sahibi olmuştu. Hediye onlara gittiklerinde ve onlar geldiğinde kuzeni saydığı Betül ile oynamak için can atıyordu. Bu arada artık o civarda da herkes Kerime’yi öğrendiği için komşularının tanıdıklarından birkaç kısmeti de çıkmıştı. Bu adamlar çoğunlukla yaşını başını almış, karısını kaybetmiş adamlardı. Dürdane hanım her seferinde sıkı sıkı tembihliyordu.

“Sen çengelde kalmış kokmuş et değilsin! O adamları derdi yaşlılıklarından kendilerine genç bir kadın almak, gece gündüz hizmet ettirmek! Çok şükür her şeyin var, muhtaç değilsin! Kızın da büyüyor, üvey baba elinde büyümesin. Şehirde yapamıyorum diyorsan, kalk gel burada da okul var!”

“Yok Dürdane abla, ben zaten evlenmek istemiyorum, kızımdan başkası olamaz hayatımda!” diyordu Kerime’de gülerek.

“Yahu kızım karşına yaşı yaşına, huyu huyuna denk, helal süt emmiş biri çıkarsa evlenirsin, büyük de konuşmayalım şimdi. O yaşlı dul adamlar kesinlikle olmaz!” diyordu Dürdane hanım bu sefer. Kendi bulsa tarif ettiği gibi birini zaten hemen önerecekti ama bu devirde öyle zordu ki birine güvenmek. Kızın hayatını ikinci kez yakmaya niyeti olmadığından çevresindeki kimseyi ona layık bulamıyordu.

Zaman hızla akıp gitti, Kerime kızı okula başladıktan sonra da dantel işine devam etti. Hediye’nn okul ihtiyaçları düşündüğünden fazla oluyordu ama nafaka düzenli yattığından bir sıkıntı çekmiyorlardı.

Kemal’de büyümüş okula başlamıştı. Ağanın şoförü onu her gün ilçedeki okula götürüyordu. Reyhan oğlunun köy okuluna gitmesini istemişti. Sema’nın ikizleri de okullu olunca araç her gün okul servisi gibi ilçeye gidip gelmeye başladı. Artık çiftlikte söz sahibi tek kadın Sema’ydı. Reyhan ve Gülsüme hanım kocaları onları hiç dinlemediği için söz haklarını yitirmişlerdi.

“Zaten insanın kocası saygı duymazsa kimse saygı duymaz etrafında!” diyordu Gülsüme hanım kendi kendine. Ağa karısı olduğu için öyle kimseyle yakın ahbaplık kurmamış, dedikodu da istemediği için insanlardan mümkün olduğunca uzak durmuştu. Gelinleri ile ana-kız olmayı hayal ederken işler hiç ummadığı yerlere gitmişti. Gelinleri ile ana-kız olamadığı gibi oğullarını da kaybetmişti. Çiftliğin içinde hayalet gibi dolaşıp denk geldikçe torunlarını seviyordu artık. Reyhan Sarıağa’nın gelinleri ve kızları ile arkadaş olmuştu, Kemal’de okula başlayınca onlarla planlar yapıp sürekli bir yerlere gidiyordu. Necmi karısını hiç umursamadığı için peşine düşmüyordu. Neyse ki oğluna karısından çok ilgi gösteriyordu da çocuk iyice sahipsiz kalmıyordu. Gülsüme hanım onlara baktıkça, Kemal’i Kerime’de bıraksa daha mı iyi olurdu diye düşünüyordu ama o zaman da Kemal şimdi o ve Hediye ile birlikte gitmiş olacaktı.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s