İstemeden – Bölüm 13

Dürdane hanım pek güler yüzlü bir kadın değildi ama iyi bir insandı. Çocukların evlilikleri için gelir olsun diye kiraya vermek istediği evini, haline acıdığı için Kerime’ye vermişti. Onun kız kardeşi de gençliğinde yaşamıştı benzer bir olay, Kerime’nin hikayesini dinlerken aklına gelmişti. Zavallı Cevriye’nin şansı pek Kerime gibi gitmemiş, iyi insanlara rast gelmemişti. İki oğluyla ortada kalınca, yaşlı bir adamın tecavüzüne uğramış, bir de ondan oğul doğurmuştu. Adam kızı sana ve çocuklarına sahip çıkarım, ben de yaşlıyım diye kandırmış, babacan tavırlar sergilemişti. Gece olunca kızın çayına ilaç katıp tecavüz etmişti, Cevriye ancak sabah olunca anlamıştı olan biteni ama iş işten geçmişti. Adamın yanında sığıntı gibi yaşamıştı bir süre, ondan olan çocuk doğunca adam nikah yapmaya yanaşmayınca bir sığınma evine gitmişti. O zamana kadar Dürdane hanım kardeşinden hiç haber alamadığı için onun öldüğünü sanmıştı. Sığınma evinde de uzun süre kalması mümkün olmadığından Dürdane hanımı arayıp yardım istemişti. Dürdane hanım kocası onu bıraktığında aramadığı için kardeşine sinirlenmişti ama onu ortada bırakmamıştı tabi. Kocasının dul kalmış akrabalarından biri ile evlendirmişlerdi Cevriye’yi, adama üçüncü çocuğun babasının farklı olduğundan hiç bahsetmemişlerdi. Neyse ki adam iyi çıkmıştı, onun da bir oğlu vardı. Çocuklar bir arada büyümüşler koca adam olmuşlardı şimdi. Cevriye’de kocası ile onun köyüne yerleşmişti, burada kalan yeğenleri ile de ilgileniyordu Dürdane hanım. Evleri ayrıydı çocukların ama teyzelerine sık sık geliyorlardı. Kocası öldükten sonra o da çocuklarına sahip çıkmak zorunda kalmıştı. Çocuklar çoktan ergen olmuşlardı kocası öldüğünde ama yine de saf ve tecrübesizdiler. Kocaman oldukları halde onları evde bırakıp çalışmaya giderken hep aklı evde kalmıştı ama neyse ki ikisini de sıraya katmayı başarmıştı. Şimdi çalışmıyordu, oğlu ve kızı çalışıp ona bakıyorlardı. Kocasından kalan üç evi de kiraya veriyorlar, gül gibi geçinip gidiyorlardı. Kerime’de kendinden çok Cevriye’yi görmüştü, cahil cesareti vardı kızda.

“Neyse ki buraya varana kadar başına bir şey gelmemiş” demişti doğrudan, “Ne cesaret gittin tek başına bir otele, ya başına bir iş gelseydi?” diye azarlamıştı da hafiften.

Kerime bulduğu otelin düzgün bir yer olduğunu anlatmaya çalışsa da, aslında oraya denk gelmesinin sadece bir şans olduğunu kendisi de biliyordu.

“Ben genç oğlum var evde, nişanlı ama henüz bizimle yaşıyor! O yüzden burada çok kalamazsın, bu mahallenin insanı lafı sever! Bir an önce eşyanı ayarlayalım kendi evine geç sen!” demişti o akşam yemekten sonra Kerime’ye, kızının odasına yer yatağı yapmışlardı o ve bebek için. Eve geçtikten sonra da her zaman başı önde girip çıkmasını istemişti eve, öyle komşuculuk falan oynamasını istemiyordu kimseyle. Bekar, genç bir kadındı ve göz diken, söz eden çok olurdu.

“Etraftan bir söz duyarsam evden çıkarsın!” diye de baştan resti çekmişti.

Kerime zaten uysal ve uyumlu bir kız olduğu için hiç itiraz etmemişti söylenilenlere, kızını uyutmak için odaya geçtiğinde Dürdane hanımın müstakbel gelinin bu zavallı kızı kiracı diye getirmesine sinirlendiğini söylerken duymuştu. Onlar paraya ihtiyaçları olduğu için kiracı arıyorlardı, hayır kurumu değillerdi. Suat’ta nişanlısını savunup, zavallı kızı bıraksalar başına bir iş gelirdi, daha mı iyi olurdu diye yanıtlamıştı annesini. Dürdane hanım Kerime duyacak diye uzatmamıştı konuyu.

“Benim mağdurum yetmiyor gibi, bir de elin mağdurları ile uğraşacağız!” diye homurdanmıştı kendi kendine.

Kerime Dürdane hanımdan çekindiği için gece uyumak için odaya gelen kızına danışmıştı, nereden eşya alabileceğine dair. Sibel’de onun değil ama ağabeyinin ikinci el eşya satan bir arkadaşı olduğunu söylemişti.

Hediye gece bir kaç kez uyandığı için Kerime tilki uykusu uyumuştu sadece, bebeğin ağlamasından uyanıp rahatsız olmasınlar diye çocuk “Hık!” derken kucağına almış pışpışlayıp doyurmuştu onu. Dürdane hanım sabah ezanı ile uyandığından, ayak seslerini duyunca Kerime’de fırlamıştı hemen, kontrol edip, kalkanın Dürdane hanım olduğunu anlayınca çıkmıştı odadan. Bir yandan ona hamur mayalamasında yardım ederken, bir yandan da ikinci eşya almak hakkındaki düşüncesini söyledi. O da Sibel gibi oğlunun tanıdığı biri olduğundan bahsetti ve “Suat söylesin de gidip bakalım o zaman, bir an önce geç evine!” dedi yine. O gün öğlen Dürdane hanım evdeki işlerini bitirince gittiler ikinci el eşya satıcısına. Suat çalıştığı için onlarla gelemedi. Dürdane hanım Kerime yolları da öğrensin diye dolmuşa bindirip götürdü onu. Henüz süt çocuğu olduğundan Hediye’yi Sibel’e bırakamadıklarından onu da aldılar yanlarına. Hediye sürekli hareket halinde olmaktan çok memnundu. Kucakta gezip durduğu için acıkıp, altını kirletmediği sürece sesi çıkmıyordu. Annesi gibi sakindi.

Bir yatak, bir gardırop, bir mutfak masası üç sandalye, iki kişilik bazalı bir kanepe ile tek kişilik bir koltuk aldılar. Dürdane hanımın evde bekleyen iki halısı vardı, onları vereceğinden halı almadılar. Dükkan sahibi Suat’ı tanıdığı için hemen para istemedi. Dürdane hanımın iknasıyla da yarısını peşin, yarısını taksitle verme konusunda ikna oldu. Eşyalar ertesi gün eve gidecekti. Kerime’nin borçlarını ödemek için yine bir kuyumcu bulup altın bozdurması gerekiyordu. Dürdane hanım eşyaları alırken borç onun üzerine kalmasın diye Kerime’ye senet imzalattırmıştı. İnsanlara güvenmemeyi öğrenecek kadar şey yaşadığı için, borç sonradan üzerine kalsın istemiyordu. Gönlüyle yaptığı iyilik tamamdı ama ötesine de girip yaptığına pişman olmak istemezdi. Bu kızlara hem kocalarının, hem kendi aileleri sahip çıkmayıp böyle ortada kalmalarına neden olduğu için çok kızıyordu. Kendi kızı da vardı, Allah korusun kimin başına ne zaman ne geleceği belli olmazdı. O yüzden Kerime’yi görmezden gelemezdi. Sahip çıkacaktı ama bunu yaparken de kendi ailesini riske atmak istemiyordu. Kız borçları ödeyemezse, eşyalar nasılsa ikinci el, getirip geri veririz diye düşünmüştü.

Kerime dönüşte evi temizlemek malzeme almak istediğini söyledi, Hediye’nin de yedek bezlere ihtiyacı vardı. Dürdane hanım onu mahallelerindeki ucuz markete götürdü oradan ihtiyaçları aldılar. Kerime’nin cebindeki nakit para artık bitmiş sayılırdı. Ertesi gün mutlaka bir kuyumcu bulması gerekiyordu.

“Kuyumcu buralarda yok ne yazık ki” dedi Dürdane hanım, “Sabah Suat seni kaldığın otelin oraya götürsün, o gittiğin kuyumcuya git yine, sonra otele gidip Suden’i bul. O sana nasıl geri döneceğini anlatır. Temizliğini gelince yaparsın, Suat’a da akşam mobilyacının parasını verirsin”

“Tamam!” dedi Kerime, “Size de vereyim para!”

“Varsa elinde ver!” dedi Dürdane hanım hiç yumuşamadan. Sonuç olarak bu kızın neyle karşı karşıya olduğunu, tek başına hayatın öyle kolay olmadığını görmesi gerekiyordu. Komşular onlar yokken Sibel’e bir kaç parça eşya getirmişlerdi. Tencere, tabak, çanak şimdilik yeterli gibi gözüküyordu, zaten tek başına yaşayacağı için evi doldurmasına da gerek yoktu.

Akşam yemek yerlerken, “Beyaz eşya bakmadık asıl!” dedi endişeyle, “Sen temizliği yarın boş ver, biz gidelim de buzdolabı ile çamaşır makinası alalım sana! Kıytırık bir ocak ile fırın var evde zaten onları almana gerek yok!”

Kerime yine başıyla onayladı. Erkenden de kızını alıp odaya çekildi. Dürdane hanımdan çekiniyordu, o yüzden ortalıkta olmamanın en iyisi olacağını düşünmüştü, yarın mobilyalar gelince evine geçebileceğini düşünüyordu. Beyaz eşyalar bir gün sonra da gelse olurdu. Marketin yerini de öğrendiği için alışverişini kendisi halledebilirdi.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s